Bir Fotoğraf Karesi
Çocukluğumdan bir fotoğraf karesi. Bir milli bayram, üstümde yöresel kıyafetler, kolları avuçlarıma kadar iniyor, içimdeki gömleğin kolları lastikle sıkıştırılmış, pembe şalvarımın paçaları da öyle. Başıma taktıkları allı pullu fesimi tel tokalarla iyice tutturmuşlar düşmesin diye.
Kırmızı çarıklarım kalın çoraplarıma rağmen büyük, ayak parmaklarımı kasmak zorunda kalıyorum, oynarken ayağımdan çıkmasın diye. Yani biraz korkuluk vari bir göstericiyim. Her şey birkaç numara büyük çünkü ben hem bir yaş erken yazılmışım okula, hem de yaşıtlarıma göre minyonum. Hani minyon olup okulun maskotu haline dönenlerden. Öğretmenlerin çağırıp yanağından makas aldığı, boncuk diye seslendiği, ortaokulda okuduğu halde henüz ilkokulda zannedilenlerden. Biraz bozuluyorum bu duruma açıkçası, hep büyümek ve ciddiye alınmak istiyorum. Benden uzun sınıf arkadaşlarım var. Ben halay ekibinin en sonundayım ve uzundan kısaya doğru sıralanmışız. Halay başımız Aysel, hem sınıf arkadaşım hem de komşumuz, boyu uzun bu yüzden halay başı o, ikimizin elinde mendiller, coştukça coşuyoruz sahnede. Benden başka herkesin kıyafeti çok şık olmuş ya da bana öyle geliyor. Veliler, öğretmenler, kaymakam ve bir heyet var seyretmeye gelen. Beden öğretmenimiz çok heyecanlı güzel bir gösteri olsun istiyor haklı olarak. Okul müdürümüz aynı heyecanda. Emeklerinin karşılığıyız. Çok güzel bir gösteri oluyor, müzikle beraber halay başımız, okulun içine giriyor ve gösteriyi davul zurna eşliğinde okulun içine girerek bitiriyoruz. Halay sonu olarak, üstüme iki beden büyük kıyafetlerimle girerken kaymakam bey ve heyetindekiler durduruyor beni, yanaklarımdan öpüyorlar, tebrik ediyorlar. Hem utanıyorum, hem kızarıyor, hem mutlu oluyorum. Müdürümüzün ve öğretmenlerimizin gözünde mutluluk var, önemli bir şeyi başardığımızı hissediyorum. Herkes alkışlıyor, herkes mutlu.
Ama ben bütün o kalabalıkta başka iki çift göz arıyorum. Acaba beni görebildiler mi, acaba mendil sallayışımı, acaba alkışları… Annem ve babam, bakışları üstümde gururla alkışlıyorlar Halay boyunca görme hizama geldikçe bakıyorum, oradalar, beni güzelce hazırladılar, gururla izliyorlar. Orada duracaklarını bildiğim halde sürekli bakıyorum oldukları yöne. Baktıklarını gördükçe daha bir güzel çekiyorum halayı, daha bir iştahla havalandırıyorum kolları. O kadar kalabalığın içinde ben onlara gösteri yapıyorum ve biliyorum ki arkadaşlarımda öyle. Ama bunu yıllar sonra fark ediyorum. Anlıyorum ki bütün çocuklar en çok anne babaları tarafından görünür olmak isterler, isterler ki kalabalık alkışlasın ama alkışı onlar duysunlar. İster ki çocuklar anne babaları onlarla gururlansınlar. Bu yüzden bütün çocuklar bir şey yaptıklarında oralı değilmiş gibi dönüp dönüp onların gözlerine bakar. Kaç yaşına gelirlerse gelsinler, bütün yetişkinler babaları aferin dediğinde gözleri ışıldayan birer küçük çocukturlar. İlk dünyaları, ilk seyircileri, ilk alkışlayanları onları hep alkışlasın ister insanlar. Aslında belki onlar için kazanılır bütün başarılar.
Gösteri sonrası babamla fotoğraf çektirmişiz, annemle, kardeşim biraz uzakta seyrediyorlar bizi. Bugün bile aklımda nerede durdukları, nasıl baktıkları. Hiçbir zaman unutmadım güzel anıları. Büyük çarıkları, kocaman şalvarı ve anne babamın hatırına dönen güzel halayı.
İlkokul birinci sınıfta şiir okumaya giderken sürekli söyleniyorum, ya okuyamazsam, babam elimden tutmuş okursun diyor, annem benden heyecanlı, kalbimi hissediyor. Yine çok küçüğüm, sahneye çıkıyorum, o kadar heyecanlıyım ki kalbimin atışını herkes duyuyor sanıyorum, ya bayılırsam, heyecandan bayılırsam, rezil olursam korkusu içimi kaplıyor. Ya unutursam… Ve herkes bana gülerse… Kalbim tam kafamın içinde atıyor, kalbimin sesinden şiiri hatırlayamıyorum. Sahnenin ortasına kadar yavaşça yürüyorum, utanarak başımı kaldırıyorum… Şiirin ilk mısrası dilimin ucunda. Heyecanım artıyor. Annem ve babam. Orada bana bakıyorlar. Babam bakışıyla beni yüreklendiriyor, annem benden heyecanlı. Tekrar babama bakıyorum, öğretmenim yanımda. Bana saatler gibi gelen saniyeler içerisinde babamla göz göze geliyorum. Şiirin ilk mısrası dökülüyor dudaklarımdan, devam ediyorum coşkuyla… Kalbim sakinleşiyor, her şeyin yolunda olduğuna ikna oluyor. Duyduğum kendi sesim heyecan veriyor olmalı bana, büyük bir başarıyla bitiriyorum şiirimi. Bütün okul çılgınca alkışlıyor, avuç içi kadar kız çocuğunu. Sarı saçlarım, heyecan ve mutluluktan kızarmış yüzümle seyircilere bakıyorum. Sonra çok profesyonel bir selam veriyorum eğilerek. Alkışlar beni çok mutlu ediyor. Öğretmenime arkadaşlarıma bakıyorum herkes mutlu. Anne ve babam alkışlıyorlar… Biliyorum… O selamı en çok onlara veriyorum. Birazdan sahneden ineceğim bana aferin diyecekler. Kendimle gururlanıyorum, korkarak sahneye çıkan ayaklar cesaretle iniyor sahneden, görevini başarıyla yapmış insanların iç huzuruyla.
Şimdi biliyorum ki bütün çocuklar şiirlerini anne babalarına okudular sahnelerde, bütün gösteriler en çok onlara yapıldı. Onların gözünde gururu görmek ödül oldu bütün çocuklara.
Biliyorum hangi başarı olursa olsun onun yansımasını görmek ister insan atasında.
Bu yüzden yaşam boyu dönüp bakar arkasına,
hala o gözler gururla bakıyorlar mı bana?
18.Mayıs.2020
ÇİĞDEM ÖNAL/ YALIKAVAK