Reading Time: 5 minutes

Sarı saksılarda sarı çiçeklerin yerleştirildiği beyaz örtülü şık masaların, şık sandalyelerin arasında masam da çayımı yudumluyorum. Beyaz panjurlu camdan japon kiraz ağaçlarının pembe şöleni okşuyor ruhumu. Güzellikler nasılda sebepsiz yere şenlendiriyor insanı, bir meltem gibi esip doluyor gözlerimden güzelliği, kokusu ilişiyor burnuma. Yeşil bir bisiklet yaslanmış banka, sepetinde bir buket çiçek, eşlik ediyor manzaraya. Bahar ısıtmış toprağı canlandırmış kendinden olanı. Bakıpta bize iyi gelen her şeye borçlu olduğumuz hissine kapılıyor gönlüm, güzel bir ağaca, güzel bir çocuğa, güzel bir kadının ay gibi ışıldaya yüzüne, gözlerimizi ansızın şenlendiren bir manzaraya, güzel bir tabloya, mermeri ince bir kumaş gibi işlemiş bit heykelin o devasa ayaklarına, ellerine, ve bizi saracak gibi kollarına. Borçlu hissediyorum kendimi onlara, hayata anlam katanlara. O şairin yazdığı mısraya, gençken bana eşlik eden romanlara, ya dinlediğim, kristal sesiyle yüreğime dökülen notalara. Gülmek güzelliğinin vergisidir diyorlar güzel bir kadına, söylemek o eşsiz sesin vergisi. Peki gözümüz ve gönlümüz de borçlu değil midir onlara. Göz kirası vermek neden gelmez aklımıza. Mesela günaydın demek bahçede duran japon kirazına. Ya da yüzün yüzümü güldürdü demek yakışık almaz mı o güzel kadına. Bu düyadan gidenlere ulaşmasa da sesimiz, oralarda da yaz bir şeyler ne olur, belki tekrar buluşursak okumak için bir şeyler karala d,ye seslenmek ruhuna… Teşekkür etmek güzel gülüşüyle bizi okşayan şirin çocuğa. Gelip bacağınıza sokulan beni sev diyen o dilsiz canlara. Bir gönül borcu sunmak yakışmaz mı şu canım yaşama. Böyle şükran dolu bakıyorum baharın renkleriyle şenlenen sokağa.

Genç bir kadın giriyor beyaz kapıdan içeri, sağa sola bakıyor, nereye oturacağına karar vermeye çalışıyor. Önce bir masaya yöneliyor, cam kenarına bakıyor ben varım, yan yana iki masa daha var biri sağımda diğeri solumda. Belli ki oturmak istiyor, ama varlığım onu rahatsız ediyor. Ona bakmıyor gibi yapıyor ama gayri ihtiyari bütün hareketlerini takip ediyorum. Birkaç masada göz gezdirdikten sonra varlığıma aldırmadan gelip yanımdaki masaya oturuyor. Başımla selamlıyorum onun aydınlık yüzünü, o da bana bir tebessümle karşılık veriyor, göz kirasını ödemiş oluyoruz böylece birbirimize. Nezaketin, zarafetin, letafetin hayranıyım kendimi bildim bileli. Güzelliğin, inceliğin, zarafetin delisiyim. Öyle nezaketle selamlıyor beni. Gözlerimi yeniden japon kirazına çeviriyorum, her bir pembe çiçeği selamlıyorum başımla, dalında serçeler var dudak dudağa, baktığımı görüyorlar onları, şarkı söylüyorlar coşkuyla. Garson genç kadına ne içeceğini soruyor, çayımı yudumluyorum, çay alayım diyor kadın, birini bekliyorum ama o gelinceye kadar çayımı getirin siz bana. Bana bakıyor garson, benimki de bitmek üzere, bir çay da bana diyorum gülümseyen garsona. Genç kadın telefonunu çıkarıyor, birini arayacak belli ki, bakıyor ama sonra vazgeçiyor. Kararsız kalıyor masa seçimindeki gibi. Bırakıyor telefonu, garson çayları getiriyor. Şeker kullanmıyor,  kaşığı ise ayormıyor bardağının yanından. Başını pencerenin ferahlatan aydınlığına çeviriyor, japon kirazının pembe çiçeklerinde buluşuyor gözlerimiz, ne kadar güzel değil mi diyor? Çok diyorum hem de çok. Konuşkan biri belli ki ve güzellikleri anlıyor, varlığımda geldiği andaki gibi onu rahatsız etmiyor. Ne kadar tanıdık geliyor bana, ne kadar aşinayım bakışlarına. Sezsizce seyrediyoruz manzarayı. Çantasından bir kitap çıkarıyor, arkasına yaslanıyor, montaighin denemeleri.. ah gençliğimin renkleri geçiyor gözümün önünden. Hiç ayırmadığım, altını çizmeye kıyamadığım, çantamda taşımaktan elimde tutmaktan yorgun düşen kitabım Montaigne,  çokça akıl hocam gençlik arkadaşım.

O sıra orta yaşlarını geride bırakmış olgun bir hanım giriyor içeri, saçları topuz, kulaklarındaki inci küpeler hemen çekiyor dikkatimi. Şöyle bir bakınıp emin adımlarla gelip masasına oturuyor genç hanımın. Nazikçe selamlıyor beni. İkisi kucaklaşıyorlar sevgiyle, gözüm kalıyor sevgilerinde. Sevgilere de borçlu hissediyorum kendimi, samimiyete, içinin kaynaklarından çağlayan samimi sevmelere. Gelen garsondan çay istiyorlar ikisi de. Çay içmekte benimle yarışacak kişilere sempatiyle bakıyorum nedense.

Çay muhabbettir çünkü, çay koy dmek, kapını aç demektir, hadi bi bardak çay ver dersin, had, içimiz ılısın, çay demlikte, muhabbey yürete demlensin. Çay bardağa muhabbet dimağa lıkır lıkır aksın. Çaydanlık kaynasın, sohbet ısınsın. Çayın rengi, sohbetin rengine karışsın. Çay muhabbettir, yakın altını çay kaynasın, çay soğumasın, muhabbet tutuk olmasın. Sıyrılıyorum düşüncelerden, sohbete dalmış masa arkadaşlarım.

Seçim yapmak zorundasın diyor biraz yaşını başını almış olan hanım, çelişkileri var sanırım genç kadının. Onu yüreklendiriyor, cesaret aşılıyor. Dinlememeye çalışıyorum ama kulağım israrla konuk olmak istiyor masalarına. Ayıplıyorum kendimi ama bir merak duygusu geçiyor ruhumun dümenine. Ne kadar yanaşmaya çalışsam da limana, o ısrarla demir atmak istiyor masalarına.

Hayat diyor kadın, seçim yapmayanların aleyhine çalışır daima, bunu mu bunu mu dersen eğer, sana bu sorularla geri döner. Ama bunu istiyorum diyecek olursan, senin için el ele tutuşur tüm evren. Ve melekler arzuhalini bildirmek için sıraya girerler. Unutma tanrının nimetleri sonsuzdur, rab merhametle doludur ki bazen haketmediğimiz  zamanlarda bile yanımızda olmuştur. Sen soru sorma, tereddütleri bırak, seçimini yap ve ilerle yolunda.

Biraz tedirki dinliyor genç kadın, ince dudaklarının kenarı katlanıyor,elini lköşeli yüzüne yaslıyor. Ne kadar tanıdık geliyor yüzü. Bana bakıyor, onları duyduğumun farkındalar, ben de gizlemiyorum dinlediğimi, sahteliğe teslim etmiyorum kendimi. Merak ve ilgiyle dinliyorum sohbeti, ne kadarda bildik cümleleri.

Diyor ki, tereddütleri bırak, kendi yolunda ak. Elbet ödeyeceğin bir bedel olacak, karşına çeşitli engeller çıkacak, engeli gördüğünde dur biraz, bir soluk al, sonra dolan kenarından, atla üstünden, aş git bulunduğu yerden. Hayatından çıkanlar olacak, şu anda hayatında olduklarından bilmeyebilirsin onların aslında senin ayağında bağ, boynunda kement olduklarını, ama RAB onlara hatalar yaptıraca, evren seninle iş birliği yapacak, onların yanışlarına şaşıracak ve hatta belki üzüleceksin. İçin için kanayacaksın belki. Ve belki hiç şaşırmayacaksın, olması gerekenin bu olduğunun bilincine varacaksın. Senin kuyunu kazmak için uğraşanların ellerindeki küreklerle içinde kendi mezarlarını kazdıklarını anlayacaksın. Önce kızacaksın, ateşe dönecek kalbin, sonra üşüyecek poyraza dönecek için, sonra sakinleşecek dengini ve rengini bulacak yüreğin. Sen yoluna baş koy, başının üstünde taşıyacak evren seni, sen içten bir çaba sarfet, istediğin yere götürecek yolun seni.

Cümleleri okşuyor içimi, kızımın içimi ferahlatan yüzü beliriyor gözümde, ona söylemek istiyorum bütün bunları. İnsan kendini de sevmelidir çocuğunu sever gibi. Nedense tutamıyorum kendimi, diyorum ki üstelik tasalardan uzaklaştır kalbini, büyüyecek kızın ve sen ona çok güzel rehberlik yapacaksın, kendi yolunda bilgili ve bilge bir kadına dönüşmesi için.

Sahi mi? diyor genç kadın, ne çok tereddüt var için de. Kızım var diyor benim, onu huzurlu görmek en büyük dileğim.

Hepsi olacak diyor aramızdaki olgun kadın, kendiliğinden ortak oluyorum sohbetlerine, ne onlar yadırgıyor beni, ne ben garipsiyorum aramızdaki derin muhabbeti.

Olacak elbette düzelecek diyorum.

Ben dünyaya bir amaç için gelmiş olmalıyım, bir şeyler yapmalıyım, yapmam gerekeni biliyorum, farkındayım, cümlesini tamamlamadan diğeri giriyor lafa

Farkındaysan sorunu çözeceksin demektir, kendin olmalısın en büyük emeğin. Yaşam ki sunulmuş bir armağan bize, açtıkça yeni bir renk akacak gözlerimize, sen kendi yolunu çizmelisin. Ne gidenlere ne kalanlara aldırma, hayat hep yol arkadaşları sunacak sana, ama en önemlisi sakın ha sakın kendi ellerini bırakma.

Huzurla dinliyorum onu, içimde bir bahar dalı, dalında iki serçe şarkı söylüyor onlara. Genç kadının kalbinde ki telaşı içimde duyumsuyorum, ama ileride biraz daha zamanla, içindeki bahar dallarında şarkılar söylemesi için kuşların zamanı var daha. Çünkü insan kuş seslerini duyabilmek için biraz bedel öder ömrünün baharında.

Sonra bize bir şeyler okuyor genç kadın açtığı kitabından, bana dönüp ah en sevdiklerimdendir diyor diğeri. Sevgiyle bakıyor yüzüme. Ben ne zaman yerleştim onların yanı başındaki beyaz sandalyeye.

Onu dinliyoruz, ikimizde geçmiş yıllarımızdan bir şeyler buluyoruz belki de. İncecik dudaklarına bakıyorumi ne kadar bildik geliyor yüzünün çizgileri. Dudak kenarında çizgiler, benimkileri andırıyor ama benimkiler henüz derinleşmemiş o kadar. Kaşının arasında bir çizgi. Yine de bakımlı cildi, bir güzellik cellatının estetik operasyonlarının katil elleriyle buluşmamış teni. ışıldıyor  içim için gözleri. Demek ki huzurlu yüreği. Güzellik insanın içinden dışına yayılır çünki, yıllar oldu ben bunu öğreneli.

Genç kadının ruhumuzu okşayan sesini dinliyoruz, içimizde bir melodi, kendi müziğimiz bu, kapılıyoruz. Biraz sessizleşiyoruz, kimse sesle bozmuyor bu sessizliği. Öyle duruyooruz, zamanı, mekanı, anı donduruyoruz.

Sonra masaya bıraktığı siyah deri, kısa tutamaçlı çantasını alıyor kadın. Kalkmaya hazırlanıyor, genç kadında hemen çantasını alıyor eline, ben de kalkacağım diyor. Müsaadenizle ben ikram etmiş olayım çayları diyorum, sohbet sizin ikramınız odu bana. Gülümsüyor. Ben borçlu kalmayı hiç sevmem diyor kadın, genç olan ben de mahcup olurum diyor. Ben de diyorum, ama birbirimize borçlanmayacağımızı hissediyoruz kalbimizde.

Onlar çıkıyor, arkalarından bakıyorum, genç kadın el sallıyor bana, telaşla düşüyor yoluna, diperi ağacın altındaki banka doğru yürüyor, eteği ve ceketi, bana birini hatırlatıyor.kraz ağaçları, baharı kokusu, ve bu güzel sohbet onarıyor beni. Tamir ediyor ruhumun menteşelerini. Tutup bağlıyor bana kendimi.

Garsondan hesabı istiyorum, yan masanın hesabını da istiyorum, hangi masanın diyor garson, buranın diyorum, hani iki hanım daha vardı ya? Garsonun yüzünden endişeye kapılıyorum. Tamam diyorum tamam siz hesabı getirin bana. Camdan dışaşrı bakıyorum, büyük olan oradaydı ama gözden kaybolduğunu fark ediyorum.

Çantamdan bir zarf ve bir kağıt çıkarıyorum.

Bana yaşattığın bütün tecrübeler için, eşsiz deneyimler için, yol arkadaşlarım için, kendimin arkasında duracak cesareti bana verdiğin için, karşıma eşsiz insanlar çıkardığın için, karşıma sorunlu insanlar çıkarıp bana mücadeleyi öğrettiğin için, haketmeyenleri sevmemek için nedenler gösterdiğin ve  sunduğun arkadaşlar, gönlüyle beni kucaklayanlar için, verdiğim bütün mücadeleler ve yaşadığım sevgi ve içtenlik dolu her an için, beni kendimle buluşturduğun için; TEŞEKKÜRLER HAYAT

Zarfı ve hesabı masaya bırakıyorum, çantamı alıp kapıya yöneliyorum.

Kuşların cıvıltıları var ve çiçek kokuları. Bahar teninde gül kokusu taşıyan bir genç kız kadar cömert, meltem tatlı tatlı okşuyor tenimi.

Masada anlarımı bırakıyorum, biraz anılarımı, tatlı bir mutluluk ve bir zarf.

Zarfta hayata bir not var.

Diyor ki; bütün zahmetine rağmen, TEŞEKKÜRLER HAYAT.

 

**Nice mutlu yıllara Nur AKDERE

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.