Reading Time: 3 minutes

Önceki yıl yurt dışında gezdiğim bir sergide, 1900’lerden bu yana geleceğin nasıl olacağı ile ilgili modeller sergileniyordu. 1920 yılından bu yana her on yılda bir tekrarlanan öngörülerde insanlar için geleceğin hiç değişmeyen imgesi “uçan arabalar” olmuş. Oysa günümüzde hala uçan arabaların oluşturduğu trafiğe tanık olmadık. En sık tekrarlanan ikinci imge ise, ayda ve Mars’ta yaşamı temsil eden koloniler. Günümüzde de gelecekte Dünyanın neye benzeyeceği ile ilgili çok çeşitli tahminler yapılıyor. Bu öngörülerin bazıları uzay trafik memuru veya android terapistliği gibi, kendine fütürist diyenlerin fantezilerini yansıtıyor.

Toplum hayatındaki değişiklikler konusunda en kolay öngörü, eğitim ve tıbbı hizmetlerin kalitesinin çok yükselecek ve bu hizmetlerin geniş kitlelere ücretsiz veya çok düşük ücretle ulaştırılacak olmasıdır. İnsanların duygusal tepkilerinin sensörler aracılığı ile çözülmesi ve her yerde izlenmelerinin mümkün olması dijital diktatörlüklerin yaygınlaşmasını mümkün kılacak. İnsanlar refah istiyorlarsa demokrasiden, güvenlik istiyorlarsa özgürlüklerinden vazgeçmek zorunda hissedebilecekler.

Genel kabul önümüzdeki 25 yıl içinde bugün var olan mesleklerin en az yarısının olmayacağı veya köklü bir şekilde dönüşeceği yönünde. LinkedIn’in 2020 yılında yayınladığı “Emerging Jobs Report” belgesinde önümüzdeki beş yıl içinde en çok talebin yıllık yüzde 74 ile yapay zekâ uzmanı olacağı, bunu yüzde 40 talep artışı ile robotik mühendisi takip edeceği bildiriliyor. Üçüncü sırada yüzde 37 artışla veri bilimcisi geliyor.

Madalyonun farklı iki yüzü

Şurası muhakkak ki, bugün insanların yaptığı birçok iş hızla yapay zeka tarafından üstlenilecektir. Bazı uzmanlar yapay zekanın aynı zamanda yeni iş alanları yaratacağını söylemektedir. Bu görüş hiç şüphesi içinde bir ölçüde gerçek barındırmaktadır ancak yapay zekanın işlevsiz kılacağı işleri yapan düşük nitelikli iş gücü ile yapay zekanın yaratacağı işgücü birbirinden çok farklıdır ve işini kaybedecek olanlar aleyhine büyük bir fark doğacaktır. Bu gelişme özellikle Türkiye gibi nitelikli eğitimde fırsat adaletsizliğinin olduğu ülkelerde kitlesel işsizliğe neden olacaktır.

McKinsey’in 2018 de yayınladığı, 2030 yılına uzanan “İş Gücünün Geleceği” raporunda fiziksel ve manuel yetkinliklere ihtiyacın yüzde 11, temel bilişsel yetkinliklere olan ihtiyacın ise yüzde 14 azalacağı; buna karşılık yüksek bilişsel yetkinliklere yüzde 9, sosyal ve duygusal yetkinliklere yüzde 26, teknolojik yetkinliklere olan ihtiyacın da yüzde 60 artacağı bildirilmiştir.

McKinsey’in 2020 yılı raporunda ise Türkiye için mevcut mesleklerde yeni yetkinlik kazandırılacak 21.1 milyon, mevcut mesleklerde farklı rollere hazırlanması gereken 5.6 milyon, yeni meslekler için 2 milyon kişiye ihtiyaç duyulduğu bildirilmiştir. Mevcut iş gücünün geleceğe hazırlanması şirketler, kamu kurumları ve eğitim kurumları tarafından yürütülmek durumundadır. Bu nedenle eğitim alanında nitelikli büyük bir işgücüne ihtiyaç vardır. Ancak her şeyden önce bireylerin kendilerinin öğrenme ve gelişme sorumluluğunu üstlenmeleri gerekmektedir.

Bu gelişmeler sonucunda hız ve üretkenlik artacak, müşteri memnuniyeti yükselecek, çalışan bağlılığı için yeni çözümler üretilecek ve her alanda sıfır hata ve risk azaltma girişimleri öncelik olacaktır.

Noah Harari’ye göre önümüzdeki 20 yıl içinde tam olarak hangi mesleklerin olacağını bilinmese de, McKinsey’in 2018 raporunda işaret ettiği gibi sosyal becerilere ihtiyaç azalmayıp artacaktır. Hangi iş olursa olsun iş birliği, ilişki kurma, eleştirel düşünce ve yaratıcılık becerileri olanlar, geleceğin mesleklerinde kendilerine yer bulacaktır.

Zekâ, bilinç değildir

Zekâ ve bilinç birbiriyle çok yakın etkileşim içinde ancak farklı işlevleri işaret eden iki kavramdır. Bu işlevler üzerinde düşünmemiş olanların söz konusu iki kavramı karıştırmaları doğaldır. Zekâ en basit tanımıyla sorun çözme becerisidir.  Zekâ bu işlevini geçmiş örüntüleri (pattern) tanıyarak gerçekleştirir. İnsanın bu konuda yapay zekâ ile yarışması imkânsızdır. İnsana özgü olan bilinç aşk, acı, mutluluk özelliklerin yakın gelecekte de yapay zekâ tarafından taklit edilmesi beklenmemektedir. Bu nedenle yapay zekanın insan bilincinin yerine geçmesi şimdilik mümkün değildir. Ancak yapay zekanın duyguları tanıma yetisi, insanlara özgür iradeleriyle olduğuna inandıkları seçimleri, onların yerine yaptırması çok muhtemeldir. Böylece yapay zekâ, insana kendisinin seçtiğini düşündüğü sadece arabayı, giysiyi, deterjanı değil siyasetçiyi de pazarlamaktadır. Bunun somut örnekleri Brexit ve 2016 ABD seçimlerinde yaşanmıştır. Cambridge Analytica’nın Facebook’tan aldığı verileri kullanarak seçimleri etkileme hikâyesi “Codebase” belgeselinde bütün açıklığı ile anlatılmıştır.

Yukarda da sıraladığımız gibi “dijital-okur yazarlık” gelecek için değil günümüz için de “olmazsa olmaz” konumdadır. Ancak duygusal okur-yazarlık da en az dijital okur-yazarlık kadar önem taşımaya devam etmektedir.

İnsanların dünyaya bakışı giderek daha çok yapa zekâ tarafından yönlendirilmesi, yapay zekânın geçmiş önyargılarımızın izlerini taşıyan örüntüleri önümüze getirme ihtimalini beraberinde getirmektedir. Çünkü görmediğimiz karar mekanizmalarını şekillendiren algoritmalar vardır. Buna en iyi örnek işe alımlarda yapay zekanın kullanılmasıdır. Geçmişte belirli bir kabulle yapılan seçimlerin başarılı örneklerinin (bazı işlerin erkeklere özgü kabul edilmesi) sonucu tekrarlanması, sorgulanmadan kabul edilmesi sonucunu verebilir.  Örneğin yapay zekâ araştırmacıların sadece yüzde 14 ünün kadın olması kimsenin dikkatini çekmiyor. Makinelerin dünyayı geçmiş önyargılarla algılaması, bu önyargıların sorgulanmadan kabul edilmesini ve pekişmesi sonucunu doğuruyor. Bu durum aynı zamana sosyal gelişimin önünü de kesme potansiyeline de sahiptir.

Sonuç

Bazı büyük olayların yaratacağı etki ve önem yaşanırken anlaşılmaz. Dünya gerek demiryollarının gerekse motorlu kitler araçlarının yaygınlaşmasıyla 1900’lü yılların ilk çeyreğinde böyle bir dönüşümden geçmiştir. İçinden geçtiğimiz dönem de bir taraftan yapay zekanın ve makine öğrenmesinin yaygın uygulamaları ve pandeminin getirdiği büyük değişimle 21.yüzyılın gerçek başlangıcı olacaktır. Yirmili yaşlarını bu dönemde yaşayanlar çocuklarına ve torunlarına anlatacakları büyük dönüşümün tanıkları ve kahramanları olacaklardır.

Bu yazı Sayın Acar BALTAŞ tarafından yazılıp kendi ismini taşıyan blog sitesinde 14.10.2021 tarihinde yayımlanmıştır.

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.