Duyguyu Öngörmek ve Hayal kırıklığının Üstesinden Gelmek
İnsanlar para ve varlıkları konusunda karar verirken kişisel çıkarlarını en üst düzeye çıkartacak seçenekleri düşünür ve kendilerine en yüksek yararı sağlayacaklarına inandıkları şekilde karar verir. Bu görüş, kişinin GSM operatörü veya benzin istasyonu tercihi konusunda geçerli olabilir. Bazı psikologlar da yarar konusunu yaşam doyumu veya ‘mutluluk’ olarak düşünürler. İnsanlar hayatları boyunca kazandıkları parayı tasarruf edip yatırım yaparlar ve varlıklarını (servetlerini) büyütmeye çalışırlar. Biriktirilen varlığın amacı, gelecekte kullanmaya yarayacak yaşantılar ve güvence satın alabilme hayali veya beklentisidir. Buna Daniel Gilbert ‘yaşantı (deneyim) kredisi’ adını vermiştir. Bu tür kararlara mantığın egemen olduğuna inananlar, insanların hedeflenen yaşantıyı düşünüp geleceğe dönük bir tahminde bulunarak doğruya en yakın kararı vereceklerine inanırlar. İnsanların bu niyetle hareket ederek tahminde bulundukları doğrudur ancak bunun sonucunda yaşanacak duygunun değeri yönünden isabetli tahminde bulundukları doğru değildir. Burada sorun, bize haz verecek yaşantıyı nasıl hayal ettiğimizle ilgilidir. İnsan hayali olarak geleceğe yolculuk yapabilen tek canlıdır ve bunun sonunda yaşayacağı hüzün (acı) ve haz (mutluluk) konusunda öngörüde bulunur. Bu işlem alın lobunda (prefrontal lob) gerçekleşir ve insan türüne özgü gelişimsel uyum sürecinin bir sonucudur. Bunun sonucunda insanların hata yapmadan önce düşünerek daha isabetli kararlar vermeleri beklenir.
Sistematik hata / Etki yanılgısı
İnsanlar gelecekle ilgili karar verir ve tahminde bulunurken içine düştükleri durum ‘hata yapmak’ değil, ‘sistematik hata’ yapmaktır. Geleceği öngörürken yapılan bu sistematik hata ‘etki yanılgısı’dır. İnsanların yaptıkları sistematik düşünce hataları ve etki yanılgıları konusunda çok sayıda araştırma yapmış olan D. Gilbert, deneklerine belirli olaylar karşısında dakikalar, saatler, haftalar, aylar ve yıllar sonra nasıl hissedeceklerini sormuş; bu olayların gerçekleşmesinden sonra da nasıl hissettiklerini değerlendirmiştir. Birbirinden farklı birçok konuyu içine alan araştırmaların tümünde değerlendirmelerin hemen herkeste düzenli olarak farklılık göstermesi ‘sistematik hata’ya çok iyi bir örnektir. Deneklerin duygu durumları; seçimde destekledikleri adayın kazanması, taraftarı oldukları takımın şampiyon olması, duygusal ilişkilerindeki gelişmelerin sonuçları gibi birçok alanda incelenmiştir. Örneğin bir araştırmada, geniş bir denek grubuyla çok kuvvetli bir duygusal bağ içinde oldukları partnerlerini kaybederlerse nasıl hissedecekleri sorgulanmıştır. Bu olay gerçekleştiğinde ise, deneklerin öngördüklerinden çok daha kısa bir sürede kendi özgün duygu durum çizgilerine/ düzeylerine (baseline) geri döndükleri görülmüştür. D. Gilbert insanlara ‘çocukları ölse ne hissedeceklerini’ de sormuştur. Çoğu denek bu durumu ‘bütünüyle yıkılırım’ yönünde cevaplandırmış olmasına rağmen, bu kaybı yaşayanların önemli bir bölümünün bir yıl sonra kendisini büyük ölçüde topladığı görülmüştür. Bu nedenle sorulması gereken esas soru, ‘etki yanılgısı’ konusunda sistematik bir hatanın olup olmadığı değil, bunun hangi nedenle olduğudur. İnsanlar kendi duygu durumlarını değiştirerek iyi hissetmelerini sağlamak konusunda üstün bir yeteneğe sahiptir. Örneğin, eşi tarafından terkedilen biri tabii ki bu durumdan mutluluk duymaz ancak ilk şoku atlattıktan kısa bir süre sonra çevresindekilerin de desteğiyle daha farklı düşünmeye başlar. Shakespeare’in dediği gibi, “hiçbir şey iyi veya kötü değildir, iyiyi ve kötüyü yapan düşüncedir”. Böylece eşi tarafından terk edilmiş olmak bir süre sonra kişi için travma olmaktan çıkıp, tanrının bir lütfu durumuna gelir.
14 Mayıs Travması
Muhalefet kanadı son seçimde büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Bunun en temel nedeni kendi önem verdikleri konuların, ülkenin bütününde karşılık bulacağı algısıydı. Oysa Türkiye’de halkın önemli bir bölümünün milliyetçi duygularının sanıldığından daha güçlü, mezhep ve etnik ayrılıklara duyarlılığının üst düzeyde, yolsuzluk ve hukuksuzluğa karşı duyarlılığının ise sanıldığından çok daha düşük olduğu görülemedi. Türkiye Eğilimleri Araştırmasına ilgi duyanlar için seçim sonuçları sürpriz olmadı ancak kendi yankı odasında yaşayan muhalif seçmenler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu nedenle bu cephede yasın ilk üç aşaması olan öfke, üzüntü ve depresyon kaçınılmaz oldu. Kişisel olarak en büyük hayal kırıklığını yaşadığım durum, bu cepheden gelen, deprem bölgesindeki sonuçlarla ilgili, yardımlarının karşılıksız kaldığı yönündeki tepkilerdi. Çünkü özgeciliğin (alturim) ön koşulu karşılık beklememektir.
Seçimlerde bazı yolsuzluk ve usulsüzlüklerin olmuş olması muhtemeldir. İktidarın bütün kamu imkanlarını ölçüsüzce kullanmış olduğu ortadadır. Bunun en somut örneği kamu fonlarıyla beslenen TRT’nin devlet yayın organı gibi değil, partinin sesi olarak işlev görmekte hiçbir sakınca görmemesidir. Seçimlerin özgür ancak adil olmadığı da açıktır. Fakat bütün bu sayılanlar ortaya çıkan sonucu açıklayacak nitelikte değildir.
Olumsuz olayların duygu dünyamızdaki etkisini azaltmak konusundaki tutumumuzu ‘psikolojik bağışıklık sistemi’ne benzetmek mümkündür. Bir süre sonra bağışıklık sistemi yaşanan olumsuzluğu hafifletecek mekanizmayı devreye sokar.
Sonuç
Bir anlamda büyüklerimizin dediği gibi hayat devam ediyor ve zaman yaşanan her türlü acı için en büyük ilaç oluyor. Sonuç olarak her şey geçicidir. İyi bir şey yaşarken bunun farkına vararak en üst düzeyde tadını çıkartmak gerekiyor. Kötü ve istenmeyen bir yaşantı içindeysek, bunun da geçici olduğunu bilmek yerinde olur. İnsanı geliştiren yaşantıların, acı ve zorluk yüklü olanlar olduğunu biliyoruz. Muhalif cepheye düşen de bu gelişmelerden ders çıkartarak, benzer bir hayal kırıklığı yaşamamak için, yas sürecinin kabullenme ve uyum sağlama aşamalarına geçerek, gelecek seçimlere hazırlanmaktır.
*Bu yazı Sayın Acar Baltaş tarafından yazılmış olup kendi kişisel bloğunda yayınlanmıştır.