Reading Time: 4 minutes

En çok boş laf kaldıran (palavra yerine kullanıyorum) konu “mutluluk”tur. Bilen-bilmeyen, ağzı laf yapan, insan bedeni ve beynin işleyişi ile ilgili hiçbir bilimsel temeli olmayan kişiler, akıllarına geleni “mutlak doğrular” olarak konuşmaktadır. Bir “görüş” (buna “saçmalık” da denebilir) ne kadar çok tekrarlanırsa, sorgulanmadan doğru kabul edilir. Bunun sonucunda hayatlarında hiç fizik okumamış veya fiziği sadece lisede ders olarak görmüş insanlar; “kuantum sıçramasından”, “kuantum koçluğundan” söz etme cesaretini göstermekte ve son günlerde Nişantaşı’nda her “cafe”ye üç “yaşam koçu” düşmektedir. Benzer şekilde “iyimser olalım, iyi düşünelim iyiyi çağıralım…” görüşü de önemli ölçüde geçersizdir. 1921 yılında onbir yaşındaki 1528 üstün zekalı çocuğu seksen yıl izlemiş olan Stanford Araştırması koym “iyimselerin daha kısa yaşadıklarını” ortaya koymuştur. Bu sonucu “neden?” diye sorgulamaya açmak, orta zekalı bir insanın cevabı en geç 30 saniye içinde bulmasına neden olur (Cevabı bulamayanlar üzülmesin ve sayfanın altına baksın).

Doğal uzmanlığa imkan veren ikinci konu “liderlik”tir. Bu konuda da özellikle yerli-yabancı dalkavuk yazar ve gazeteciler; iktidarı ellerinde tutan CEO ve siyasilere abartılmış başarı hikayeleri yazar. Bu söyleşi ve kitapların çoğu çarpıtılmış bilgilerle yazılan destanlar içermektedir. Bu kitap veya yazıların ortak özelliği ya abartılmış özelliklerden oluşması veya sadece belirli koşullarda geçerli olan ve okuyucunun kendi hayatına yansıtmasına imkan olmayan bir nitelik taşımasıdır. Bir başka özellik ise, liderlikle ilgili birbiriyle çelişen veya bir insanda toplanması mümkün olmayan çok sayıda sıfat içermesidir. Lider “cesur olmalı, kararlarını düşünerek vermeli, ileri görüşlü olmalı, yüksek karakterli olmalı, iyi konuşmalı, dinlemeli, çok çalışmalı vb …” gibi. Bu konuda sağlam kuramsal temele dayalı bilgi çok sınırlıdır. Liderlik konusunda ahkam kesen yerli ve yabancı uzmanların önemli bir bölümü hayatlarında herhangi bir şeye liderlik etmemiştir.

Üçüncü konu ise ekonomidir. Ekonomik göstergelerin bugün neden böyle olduğunu bütün yerli-yabancı iktisatçılar inandırıcı gerekçelerle açıklamaktadır. Ancak bir ay veya bir yıl sonrasına dönük bütün tahminler “maç üç ihtimalli” kıvamındadır. Daha sonra da bütün uzmanlar koro halinde, “ben zaten söylemiştim” diyebilmektedir. Aksi olsa yazılı ve görsel medyada fikir beyan eden uzmanların menkul kıymetler alanında büyük paralar kazanmış olmaları ve varlık içinde yüzmeleri gerekir. Ekonomi konusunda temel bir eğitim almadığım için bu konuda benim görüşüm bir değer taşımaz. Ancak Allah razı olsun, Ege Cansen gibi, en karmaşık ekonomi konularını 250 kelimede kristal berraklığıyla ortaya koyan ve “kral çıplak” diyen bir değerli iktisatçı var.

30 Ekim tarihli yazısında Sayın Cansen şöyle yazıyor: “…Esasen gazete yazarlığının işlevinin de bu olduğuna inanıyorum. İktisadi yazı veya konuşmalarda çok yanlış bulunur. Çünkü konunun içinde adı geçen şeylerin “tanımı” yapılmadan veya tanımı üzerinde mutabık kalınmadan söze başlanır. Çoğu kez, bir konuyu anlatan, onun anlattıklarına itiraz eden veya bunları okuyan ve dinleyenler kullanılan iktisadi kavramlardan farklı şeyler kasteder veya anlar. Bu yüzden olacak Profesör Steve Hanke bir makalesine “iktisadi bir tartışmada söylenenlerin %90’ı ya yanlıştır ya da konuya ilgili değildir” demişti. Allah iktisadi makale okuyanlara yardımcı olsun”.

Astroloji

Bu açıdan bakınca astrolojinin tahminleriyle ekonomi tahminleri arasında büyük bir paralellik göze çarpmaktadır. Örneğin bir büyük gazetenin Pazar ekinde şirket astrolojisi konusunda yazan “uzman” bakın kova burcundakiler için ne buyuruyor. “Yaptığınız işin teknoloji, kitle iletişimi veya eğitimle bağlantısını mutlaka kuruyorsunuz. Entelektüel kapasitenizi kullanmak, sıra dışı işler yapabilmek sizi mutlu ediyor… Sivri fikirlerinizi değerlendiren şirketlerin kazanımları büyük olacak”. (!)

Bir başka büyük gazetenin çok iddialı uzmanından geçmiş yıla ait kesin bir yeni yıl uyarısı: “Venüs geri giderken estetik ameliyat olmayın”. Ayrıca yazıda çok daha önemli bir uyarı var: “Bu yaz evlenmeyi düşünenler Venüs’ün geri hareketini hesaba katarlarsa onlar için faydalı olur”. Bu uyarılardan yola çıkarak, geçtiğimiz yıl yaptırdığınız ve memnun kalmadığınız estetik ameliyatın nedeni, hekiminizi seçerken hata yapmış olmanız değil; değerli astroloğunuzun uyarısını dinlememiş olmanızdır.

Ancak daha vahimi, büyük umutlarla kurduğunuz yuvanızda bir türlü aradığınız huzuru bulamadıysanız, değerli astroluğunuzun uyarılarına kulak verip, düğününüzü bir yıl ertelemediğiniz için derdinize yanın.

Bir başka çok büyük gazetenin mutluluk konusunda bir uzmanla yaptığı ve iki sayfayı kaplayan dev söyleşisinden küçük bir alıntı: Soru: “Madem ki melekler bize spesifik şeylerde yardımcı oluyor, onları iş dünyasında da kullanabilir miyiz?” Cevap: “Tabii çok konuda yardım isteyebilirsiniz. Bunu eski şirketimde bizzat denedim….” Soru: “O zaman CEO’lara bunun eğitimini verin, şirketlere danışmanlık yapın”. Cevap: “Bu da planlarım arasında. Onlara meleklerle yaşamayı öğreteceğim…”

Ekonomi

Bir büyük holding’in menkul değerler baş ekonomisti’nin bir gazeteye yaptığı 2009 yılı öngörüsü: “Altın 1.000 doları görmez”.

…(Uzmanımız) “Kriz döneminde en fazla kazandıran yatırım aracı altının ise 2009 yılında kaybettireceğini kaydetti. 1 ons altının bir daha 1000 dolar seviyesini görmeyeceğini belirten (uzmanımız), bunun nedenlerini ise şöyle sıraladı: “Doların değer kazandığı dönemlerde altın geriler. Altın enflasyon baskısının olduğu dönemlerde değer kazanır. Ancak şimdi eksi enflasyonlara gidiyoruz. Yabancılar böyle bir ortamda altın almaz. Kredi piyasalarında ise en kötü de geride kaldığı için bu da altını negatif etkiler.” Hatırlamakta zorluk çekenlere bir hizmetimiz olsun, altın 2009 yılı Eylül ayından itibaren 1000 USD’ı gördü ve 2011 yılında 1900 USD’lık tarihi zirvesine ulaşmıştır.

Bir yatırım finansal danışmanlık şirketinde bölüm müdürü olarak görev yapan ve değerli görüşlerini kamudan esirgemeyen bir uzman, kısa ve orta vadeli tahminleriyle gözümüzdeki bağları çözüyor ve diyor ki:”…bol ve ucuz likidite ortamında yurt dışı ve yurt içi faizlerdeki düşüş ve Moody’s’den kredi notunda artış beklentileri ne dikkat çekiyor. Bununla bir yükseliş trendi içine giren BIST-100 endeksinin geldiği seviyelerde…endeksin kısa vadede 87.000-91.500 bandında yatay bir seyir izleyebileceğini ifade ediyor. (Değerli uzman), “Olası kâr satışlarının 87.000 civarında sınırlı kalacağını tahmin ettiğimiz için bu seviyeye doğru yaşanabilecek geri çekilmelerin kısa vadede pozisyon artırmak adına fırsat sunduğunu düşünüyoruz”, buyuruyor ve bunun sonucunda “…yatırım şirketi, faiz oranlarında son dönemde yaşanan düşüşü modellerine yansıtarak BIST-100 endeksi için on iki aylık yeni hedef fiyatını 98.500 olarak revize ettiğini kendisine danışan müşterilerine veya danışmayan potansiyel müşterilerine duyuruyor.

Hikayenin devamını merak edenler için hatırlatalım, endeks bir kaç hafta içinde 90 bin seviyesinin üzerine çıkmışsa da; hiçbir zaman 98 bine ulaşmadı ve bu görüşlerin belirtildiği tarihten kısa bir sonra 3 Haziran’da 76983 seviyesinde kapandı. BIST endeksi o tarihten bu yana halen 75000 seviyesinin altındadır.

Astrologların ve kerameti kendilerinden menkul uzmanların ortak noktası aşırı genellenmiş belirsiz ifadelerdir. Önümüzdeki günler bu uzmanların yeni yıl tahminleriyle karşımıza çıkacakları günlerdir. “Gelecek haftalarda canınızı sıkacak olaylar yaşayacak olsanız da bunların bir şekilde üstesinden geleceksiniz…” veya “orta vadede Euronun üzerindeki değer kaybı baskı artacak”.

Sonuç

Bu saçmalıkların kurbanı olmamızın nedeni, inanmak istediklerimizi sorgulamaktan kaçınmamızdır. “Mutluluğa giden yol yogadan geçer” önermesi karşısında, yoga yapıp mutlu olamayan veya tam tersi yoga yapmadan mutlu olan nice insan olduğunu aklımıza getirmiyoruz. Yogayı kendimize yakın hissediyorsak, bunu doğrulayan haberleri okuyor, blogları takip ediyoruz.

Doğal olarak ufkumuzu açacak karşı fikirlere kapanmış oluyoruz. Tıpkı iyimserlerin daha kısa yaşamasının nedeninin, hastalık işaretlerini daha geç değerlendirmeleri, daha geç tıbbi yardım almaları ve “subjektif iyilik” hallerini abartarak hekim tavsiyesine uymak konusunda daha gevşek davranmaları olduğunu düşünemediğimiz gibi.

Kaynaklar

  1. Cansen, E.: “Yüksek katma değerli ürünler”, Hürriyet gazetesi köşe yazısı; 30.10.2013
  2. Yıldırım, S.: “Falcı mı yoksa economist mi?”, Radika gazetesi köşe yazısı; 29.12.2010
  3. Cox J.,”All Was 100% Wrong: Bond Pro” Meredith Whitnery’le röportaj www.cnbc.com; 11.04.2012
  4. Yerdeniz, S.: “Prof. Vefa Tarhan: AKP ekonomi politikaları bir illüzyon gösterisi!” Prof. Vefa Tarhan’la röportaj www.t24.com.tr; 21.08.2012

*Bu yazı Sayın Acar BALTAŞ tarafından yazılarak kendi ismini taşıyan blog sitesinde yayınlanmıştır.

About The Author