Şu ana kadar kendime saklamayı yeğlediğim farklı birçok kitap ve acizane o kadar da yer kaplamayacak olan günlük tecrübelerimden edindiğim, benim deyimimle silahlarımı başkalarıyla paylaşacak olmanın pek de hoşuma gittiğini söyleyemem. Aynı silaha sahip birçok kimsenin bulunduğu bir ortamda olmaktansa sadece sizin silahlı olduğunuzu düşündüğünüz bir yerde olmak eminim sizin de yeğleyeceğiniz bir durumdur. En azından bu silahlara “okuyan” kişilerin eriştiğini biliyor olmak içimi bir nebze rahatlatıyor. Size bir dizi psikolojik teknik ve sosyal ortamda diğerleriyle nasıl başa çıkabileceğinize yardımcı olacak bilgiler vereceğim. Benim okuduğum ve öğrendiğim şekliyle olanlar daha çok tavsiye niteliğinde olduğundan (ki bundan ciddi anlamda nefret ediyorum.) sosyal yaşantıma yorumlaması benim için biraz zor oldu ve aslında bundan sonrası için doğru yazarlara yönelmemi sağladı da diyebilirim.
Bu konuda öncelikle dikkat çekmek istediğim şey, alışkanlık döngüsü. Yani tıpkı araba sürmek gibi, etrafımızdan aldığımız işaretlere (yani sinyaller) nasıl karşılık verdiğimiz önemli. Herhangi bir alışkanlık geliştirme sureciniz şu şekilde gerçekleşir: işaret, rutin ve ödül. Bir davranış alışkanlığa dönüştüğünde, beyin artık karar verme surecine dahil olmayı bırakır ve odağını başka noktalara kaydırır.
İşareti gör ve tepki ver. Tüm davranış kalıplarımız bundan farklı değil. Dolayısıyla diğer insanlarla olan ilişkilerimiz de farklı ilerlemiyor. Bahsedeceğim davranışları alışkanlığa çevirmek isteme nedenim bizleri basit birer memeli türü olarak gördüğümden, diğerleriyle başa çıkma konusunu da fazla karmaşıklaştırma taraftarı olmayışım.
Yani beynin bu noktada karar verme sürecinden çıkmasını istiyorum. Desmond Morris’in insan türünü diğer memelileri betimlediğinden farklı ele almayışı gibi, ben de bu noktada aynı tavrı takınacağım. Çünkü genelde kendimin de yaşadığı en büyük problem, duruma önyargılı bakmamak adına farklı birçok ihtimali kafamdan çıkarmadan hareket ediyor oluşum ve bunların beni -genelde- yanlış yönlendiriyor olması. Bunu bir kuşun solucan gördüğü ana benzetin, yapması gereken solucanı gördüğü anda taarruza geçip, durup düşünmeye fırsat bırakmayacak şekilde onu mideye indirmek olacaktır. Benim yaptığım hata ise o an için solucan da dahil olmak üzere içinde bulunduğu toprağın yapısı, etraftan gelebilecek herhangi bir tehdit veya arkamda başka bir kuşun olup olmadığını düşünmek ve bu arada geçen zaman, belki de bunlardan birinin beni yanlış yönlendirmesi sonucu avı kaçırmış olmak. İstisna durumlarda bu sürekli sorgulama eğilimi size bir şeyler kazandırabilir, ama bana göre öyle değil. Binlerce yıldır tekrarladığımız davranış kalıpları var ve kısa vadede teknoloji ve mekân değişiklikleri bunun üzerinde gözle görülür değişiklik yapamaz. Bu işaretlere sürekli olarak dikkat etmiş olmamın sonucunda iletişim kurduğum kişilerin genel tavırları ve özellikle yüz ifadelerindeki değişimlere karşı artık bilinçsiz düzeyde hassasiyet gösterdiğimi fark ettim, yani artık işaretleri görmek için özel bir çaba sarf etmeme gerek kalmamıştı. Sözgelimi konuşma esnasında karşı tarafın yüzünde veya bedeninde okuduğum huzursuz bir davranış değişikliği bana konuşmanın seyrini de değiştirme imkanı tanıyor, dolayısıyla daha sağlıklı ikili ilişkiler geliştirebilmemi sağlıyor. Bunu alışkanlık olarak kazanmanızı istememdeki en önemli neden bu, gerçek ifadeler genelde anlık oluyor ve sizin bunu saniyesinde fark etmeniz gerekiyor. Sonrasında kişi karşı tarafa istediği imajı verebilmek için duygunun aksini yansıtmaya çalışabiliyor. Bizler sosyal canlılarız ve bir adım ileri gidebilmek için her zaman diğerlerine ve onların uzmanlıklarına ihtiyacımız var. Günümüz dünyası çıplak maymun için buna göre şekillenmiş durumda.
Yalnız burada doğan sakınca da şu ki, benim öğrendiğim bu yöntemler bazı kimseler tarafından fark edilip yazıya dökülmüş ve ben de artık o kimselerin silahına sahibim. Aynı silaha diğer birçok kimse de sahip olduğunda, sizi aldatabilmek için yeni yöntemler geliştirmeye başlayacaklardır ki bir sonraki adımımız da bunları tespit edip karşı önlemler almak olacaktır. Maalesef o noktaya eriştiğinizde davranış rutininizi değiştirmek zorunluluğu doğacak.
Size her bir yazımda bulunduğunuz çevrede dikkat etmeniz gereken durumlar ve uygulayabileceğiniz yöntemlerden bahsedeceğim. Şu ana kadar bu gibi durumlarda taktik veren kimselerin sosyal hayatı bir satranç olarak nitelendirdiklerini gördüm, ama bana göre yanlış. Neumann’ın da dediği gibi, satranç hesap yapmanın iyi tanımlanmış bir türü, gerçek hayat hiç böyle değildir. Gerçek hayat, blöflerden, küçük aldatma taktiklerinden, kendinize “acaba o benim ne yapacağımı düşünüyor” diye sormaktan oluşur. Geniş çerçevede diplomaside de, basit aile ilişkilerinizde ya da iş yerinizde amirinizle olan ilişkileriniz söz konusu olduğunda poker bunun gerçek tanımıdır. Bahsettiğim bu yöntemleri iki başlığa ayırdım. Birincisi gözlem kısmı, bunun alt başlıklarında beden dili, mikro ifadeler ve karşı tarafın giyim tarzından tutun kullandığı kelimelere kadar yapacağınız bir gözlem ve devamında analizleriniz. İkinci kısmı ise tepki başlığı altında inceleyeceğiz, burada da aldığınız bu veriler devamında izleyeceğiniz strateji ile ilgili olacak.
Beden dili konusuna girdiğimizde bunu hafife almamanız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda diğer memelilerden farklı olmadığımızı dile getirmiştim, aynı çevreyi paylaştığımız en yakın dostlarımızdan örnek: kediler ve köpekler. Kuyruk hareketlerinden oturma pozisyonlarına kadar her davranışının bir açıklaması var. Zaten başka türlü sözel iletişimimizin çok kısıtlı olduğu bu arkadaşlarımızla hayatlarımızı paylaşmayı nasıl sürdürebilirdik? Söz konusu insanlar olduğunda iletişimi tabii ki hayvanlarla olanlar ki kadar basite indiremeyiz. Ayrıca daha önce bahsettiğim gibi bu silahın da varlığından haberdar olan kimseler beden hareketlerini kısıtlamayı hatta manipülasyon amaçlı kullanmayı öğrenmiş olabilirler. Poker-face tanımı farklı bir amaçla ortaya çıkmamıştır eminim. Belki de karşınızdaki kişi sadece alerjisi nedeniyle burun ucunun kaşınmasına engel olamıyordur. Oldukça alerjik olan bünyem ve ilgi alanım olduğundan bu konuda çok okumuş ve çevresi bundan haberdar olmayan biri olarak her burnuma dokunduğumda çok bilmişler tarafından yalan söylemekle itham edilmek, açık söylemeliyim beni çok eğlendiriyordu. 🙂 Burun ucundaki sinirler ve yalan söylemenin doğrudan ilişkisini yadsıyamam bu doğru, fakat bağlamı değerlendirmek size her zaman en doğru sonucu verecektir. Burada güvenmemiz gereken şey insan beyninin tembelliğe yatkın oluşu. İnsan beyni en çok amigdala aktif olduğunda efor sarf eder ve bunun dışında genellikle otomatik pilotta idare etmeye programlanmıştır. Yani bir kimse sorgu esnasında beden dilini manipüle etmeye çalışsa bile amigdala o an aktif olacağı için kişiyi ele verecek başka işaretler ortaya çıkacaktır. Bu yüzden size şu beden davranışı bunu gösterir ya da bunun anlamı buna gelir minvalinde kısa bir araştırma sonucu elde edeceğiniz bilgileri vermekten yana değilim. Benim bakmanızı istediğim şey karşınızdakinin rahatlık bölgesindeki pozisyon ve davranışları, sonrasında bunu izleyen -onun açısından- gerginlik yaratacak andaki davranışları.
Sözgelimi bir kimse kollarını bağlamış biçimde otururken kendini rahat hissediyor olabilir, bunun beden dili analistlerine göre karşılığı iletişime kapalılık olarak yorumlanabilir. Ama söylediğim gibi, önemli olan nokta her zaman için bağlam. Olağan sohbetiniz esnasında karşı taraf kollarını bağlamış oturuyorken, konu onun uyuşturucu kullanımıma gelince aniden oturuş pozisyonu değişiyorsa: dikkat etmeniz gereken nokta kesinlikle budur. Eğer kişi kendisini bu konuda rahatsız hissediyorsa amigdala da uyarılır ve üç sonuç ortaya çıkar: kaç, savaş ya da don. Sosyal canlılar olduğumuzu hatırlatmak istiyorum, bu nedenle birbirimizle ilişkilerimizi ılıman tutmak -yani diplomasi- bizler için önemli. Gözlemlediğim üzere bizi rahatsız edecek bir durumla karşılaştığımızda (uç noktalarda değilse, hayati tehlike vb.) genelde don tepkisi veriyoruz. Bunun da devamında rahatsız kıpırdanmalar ve bedenimizdeki yatıştırıcı bölgelere parmak uçlarıyla yapılan belirli belirsiz masajlar geliyor. Yani yalan söylediğinin farkında olan kimsenin bedeni kendi kendini yatıştırmaya çabalıyor. İzlemeniz gereken işaretler tam olarak bunlar.
Son olarak beden dilini (öncelikle yalan konusunda) hiçbir surette okuyamayacağınız kişiler vardır. Bunların başlıcası toplumda psikopat olarak nitelendirdiğimiz kimseler. Yani empati yeteneğinden yoksun kimseler. Siz ya da bir başkası yalan söylediğinde onu ele veren şey beynindeki başka bir bölgenin onun yalan söylediğinin farkında olması ve bunun devamında hissettiği suçluluk duygusu. Empati ve dolayısıyla suçluluk hissetmeyen birinin bedeni de bu noktada reaksiyon veremeyecektir. Bunun bir adım ötesi kendi yalanına inanma eğilimi gösteren kimseler, onlar da yine bahsi geçen tepkileri vermeyecektir çünkü ortada onlara ait bir gerçeklik vardır. Bu hakikatte olsa da olmasa da. Yine de bunlar istisnadır ve siz kendinizi tetikte tutmakla en iyi şeyi yapıyor olacaksınız. Bu bağlamda beden dilindense mikro ifadelerin güvenilirliği bana göre daha yüksek. Kişi tarafından manipüle edilmesi daha zor bir bölge ama aynı zamanda yakalaması da daha zor. Bir sonraki yazımda bunlara değineceğiz.