2020 Yılı pandemi ne zaman biter, aşının ne zaman hazır olur ve bize ne zaman sıra gelir tartışmalarıyla geçti. Covid-19 virüsünün orijini ile ilgili komplo teorileri, maske kullanımının gereksizliğiniz savunan sözde bilim insanları, etkisiz tedavi yöntemlerini sihirli buluş gibi sunan fırsatçılar, temelsiz dedikodular ve uzmanların salgınların yayılımı ile ilgili öngörülerine şiddetle karşı çıkan politikacıları dinledik. Ülkemizde ve Dünyada 2021 yılının ana tartışma teması ise “aşı karşıtlığı” ve aşı ile ilgili komplo teorileri
Ağustos ortasında pandemi ile ilgili son veriler şöyleydi: Covid-19 mutasyonu olan Delta varyantına hiper bulaştırıcı deniyor. Aşı olanlar arasında yakalanma oranı yüzde 1 olarak bildiriliyor. Wuhan virüsünden yüzde 30, İngiliz varyantından yüzde 60 daha bulaşıcı ve yüz kere daha hızlı çoğalıyor. Aşı olanlara bulaşması virüs yükü ile ilgili. Bir uzman bunu derinleşen bir gölde çizmeyle yürümeye benzetiyor. Yürümeye başladığınızda çizme ayaklarınızı koruyor ancak daha derine devam ettiğinizde bir süre sonra ayaklarınıza su dolması kaçınılmaz oluyor.
“Aşı olanlar normal hayatlarına dönebilecek mi?” Sorusu da bilim insanları tarafından araştırıldı. Amerika’nın bağımsızlık günü olan 4 Temmuz’da Provincetown Plajı’nda yapılan etkinliğe iki doz aşı olan 60 bin kişi maske ve sosyal mesafe sınırlaması olmaksızın katıldı. Etkinliği izleyen hafta içinde 882 kişinin delta varyantı ile enfekte olduğu saptandı. Yedi kişi hariç diğerlerinin hastalığı hafif semptomlarla atlattığı görüldü. Bunun sonucunda aşının delta varyantı bulaşını önlemek için mutlak güvenlik sağlamadığı ve aşı olanların da maske ve mesafe sınırlamalarına uyarak hayatlarına devam etmeleri gerektiği anlaşıldı.
Teksas Üniversitesi Covid-19 Modelleme Komisyonu üyesi L.Ancel Meyers, Dünya nüfusunun yüzde 85’i aşılansa bile delta varyantının bazı kişilere bulaşabileceğini ve sürü bağışıklığına ulaşmanın şimdilik muhtemelen imkânsız olduğunu söyledi.
Bir önemli tartışma konusu da aşı olmak istemeyenlerin toplum içindeki etkinliklerinin sınırlanmasıyla ilgili. Aşı olmaya karşı çıkanları zorlamayı, bir yönüyle arabada kemer kullanımını, yasayla zorunlu kılmaya benzetenler var. Trafik polisine “kemer beni sıkıyor, bu nedenle takmıyorum” diyerek cezadan kurtulmak mümkün değil. Üstelik kemer takmamak kişinin bedelini kendi hayatıyla ödeyeceği bir durum. İnsanların pişman olacakları kararlar alması ender görülen bir durum değildir ancak yasalar yine de onlara yardım etmeye çalışır. Oysa aşı olmayarak virüsü yaymak toplum sağlığını tehdit ediyor. Büyük çoğunluk devletin kişinin başkasına zarar vereceği bir durumda, yaptırım gücünü kullanmasını meşru görüyor.
Gerçeklik güvenliği
Aşı karşıtlığının önemli nedenlerinden biri aşı ile ilgili yanlış bilgilendirmeler. Yazının girişinde sıraladığım yanlış bilgilendirmelerin bir bölümü, örneğin mRNA ile DNA’nin değiştirileceği gibi, tümüyle temelsiz. Ancak önemli bir bölümü doğruluk payı barındıran bir bilginin üzerine inşa ediliyor. Örneğin, “Almanya toplumun büyük bölümü aşılandığı halde vaka sayılarında büyük artış var”. Bu mesajın doğru olan bölümü “vaka sayılarındaki artış”. Oysa hastane yatan oranı yüzde 3, yoğun bakım yüzde birden az. “Türkiye’de geçen yıl 7 Temmuz’daki vaka sayısı yedi bin, bu yıl aynı tarihte 17 bin”. Oysa geçen yıl bildirilen sayı hasta sayısı, bu yılki ise pozitif test sayısı En tehlikeli yalan içine doğru karışmış olandır ve bu komplo teorilerinin ruhunu oluşturur.
Bütün bunlar “gerçeklik güvenliği” veya “bilgi güvenliği” diyeceğimiz bir kavrama olan ihtiyacı düşündürüyor. Epistomiyoloji etik, mantık, metafizik ile beraber felsefenin dört ana dalından biridir. Bu disiplin bilgi nedir, kaynağı nediri doğru bilgi var mı, doğru bilgiye ulaşmanın yöntemi nedir, insan neyi bilebilir, gerekçelendirilmiş inançları gerekçelendirilmiş kılan ne, bildiğimizi nasıl biliyoruz? Sorularına cevap arar.
İngiltere’de Alen Tureng Enstitüsü raporuna göre Dünyayı korumanın nasıl sağlanacağı bilinse bile, güvenilmeyen çarpık ve yoz bilgi ekosisteminde, bu mümkün olmayabilir. Evimizin güvenliği ile malımızı, finansal güvenlik sistemleri ile paramızı, ulusal güvenlik sistemleri ile ülkemizi emniyete alıyoruz. Benzer şekilde desteksiz, veriye dayanmayan, çarpıtılmış, doğru olmayan, yalan, sahte haberlere karşı da bilgi güvenliği sistemine ihtiyaç olduğu açıktır. Çünkü Covid-19 gibi önemli bir tehlikenin ve buna karşı verilen mücadelenin zamanında karar vermek ve kolektif eylemi koordine etmeye halk sağlığı önerileri ve güvenli aşının yeterli olmadığı anlaşılıyor.
Kimler inanır?
Her yıl günlük dile katılan kavramları sözlüğüne katan Oxford Dictionary, 2016 yılında gerçeklik ötesi veya hakikat ötesi anlamına gelen “post truth”u sözlüğüne aldı. Bu kavram duygu ve inançların gerçeklerden daha etkili olmasını açıklıyordu.
Yapılan araştırmalar komplo teorilerine inanmanın sosyal ve bireysel iki boyutu olduğunu gösteriyor. İnsanların görüşlerini açıkça ifade edemedikleri, medyanın güvenilir bir mecra olarak görülmediği, bilimi öncelemeyen ve kamu yönetiminin inandırıcı olmadığı toplumlarda komplo teorileri daha kolay taraftar buluyor. Oxford Üniversitesi’nin Reuters ile birlikte Türkiye’yi de içine alan 37 ülkede yaptığı araştırmada Türkiye en çok yalan haber yapılan ülke olarak ilk sırada yer aldı.
Komplo teorilerine inanların kişisel özelliklerine gelince erkek, yalnız yaşayan, düşük eğitim ve gelir düzeyi ve batıl inançlara sahip olmak ilk kategorik özellikler. Daha sonra son altı ayda güçlü stres yaşantısı, etnik azınlıktan olmak, teleolojik düşünme (evrime inanmama vb), nedene değil amaca odaklanma (kimin işine yarıyor?), belirsizliğe tahammülü düşük olmak geliyor. Komplo teorilerine qucsi religion (din benzeri) tanımı yapılmasını bu şekilde açıklamak mümkün olabilir.
Eylül ayının ortasında ise hastaneye yatanların yüzde 80’i, ölümlerin yüzde 90’ı aşısız olan veya aşısını tamamlamamış olanlardan oluşuyor. Dünyadaki uzmanların küçük bir kesri dışındaki herkesin büyük sermayenin bilerek veya bilmeyerek aleti olduğunu düşünmek, komplo teorileri veya aşı karşıtlığı dışında sesini duyuramamış birkaç uzmana inanmak özel bir düşünce biçimine sahip olmayı gerektiriyor. Ancak Türkiye’de aşı kararsızlarının büyük çoğunluğu yukardaki kategorik tanımlamada geçen özelliklerin dışındaki kişiler. Ortak noktaları “sebebi olmakla”, “birlikte olmayı” ayıramayan, aşı ve yan etkilerinin birbirini izlemesini, aşının sebebi kabul edenler.
Neden arttı?
İnsanların dikkat aralığının daralması, bütün dünyada kamu yönetimlerine olan güvenin azalması, düşmanlık ve beceriksizlikler (amacını aşan ifadelerin kötü niyetlilerce cımbızlanması), sosyal medyada algoritmaların yarattığı seçicilik ile yankı odaları oluşması, sosyal medyanın sağladığı imkanlarla marjinal ses ve görüşlerin geniş kitlelerce benimsendiği algısı komplo teorilerine inanmayı teşvik ediyor.
Nasıl karşılamak gerekir?
Komplo teorilerine inananların dünyanın işleyişine karşı hınç duydukları ve kızgınlık yaşadıklarının bilincinde olmak gerekir. Bu nedenle söz konusu duygu yükünü hesaba katarak sakin kalmak ve dinlemek atılacak ilk adımdır. Kibirli olmamak, karşıdaki kişiye kendi kötü ve yetersiz hissettirecek ifade ve tutumlardan kaçınmak gerekir. Şüphecilik akılcı düşünmenin anahtarı olabilir bu nedenle eleştirel düşünmeyi teşvik edecek sorular sormak uygun olabilir. Ve tabii belki de en önemlisi hemen sonuç beklememek gerekir. Çünkü bir düşünce inanç biçimine dönüşmüşse onu yıkmak, atomu parçalamaktan bile zor olur.
Sonuç
Komplo teorileri konusunda araştırma yapan M.Barkun’a göre bir komplo teorisinde sorgulanmayan üç kabul vardır. Hiçbir şey tesadüfi değildir, hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve her şey birbirine bağlıdır. Hakikatin mutlak olduğu komplo dünyasında “bir olay komplo gibi gözüyorsa komplodur” ancak “eğer komplo gibi gözükmüyorsa o zaman mutlaka komplodur”. “Başka türlü gerçekleşmesi muhtemel bir olayı, gizli ve sinsi bir planın ve kötü bir üst gücün gerçekleştirdiğine inanmak” eğiliminde olan insanlarla birlikte yaşamak, içinde bulunduğumuz gibi, kurtuluşun hızlı ve toplu hareket etmeye bağlı olduğu durumlarda ciddi bir sorundur ve bu nedenle bilgi güvenliğinin önemi ortaya çıkmaktadır.
*Buyazı Sayın Acar BALTAŞ tarafından yazılmış olup 15.09.2021 tarihinde kendi ismini taşıyan blog sitesinde yayımlanmıştır.