WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.
If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.
Unbalanced start tag short code found before:
“http://www.ataturkinkilaplari.com/ataturk_inkilaplari.html )) Bunu paylaş:Print”
Devrim, mevcut kurumları zorla değiştirmek demektir.Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine, milletin en yüksek uygar gereklere göre ilerlemesini temin edecek yeni kurumları koymuş olmaktır. ((Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 250, 1933))
Atatürk devrimi, “Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş.. Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler.. İşte Türk Genel Devrimi’nin bir kısa ifadesi…” şeklinde tanımlar. ((Atatürk’ün S.D.l, s. 365, 1935))
Türk Devrimi, Toplumsal, kültürel, yasal ve iktisadi bir dizi düzenlemenin genel adıdır. İnkılap ve devrim kelimeleri günümüzde aynı anlamda kullanılmaktadır. Ortak özellikleri içerisinde barındırsa da, inkılap ve devrim özünde farklı kavramlardır. İnkılap, önceden var olan bir sistem içerisinde meydana gelen ve iyi yönde olan değişimleri simgeler. Devrim ise, önceden var olan sistemi bütünüyle kaldırıp yeni bir sistemi getirmeyi anlatır. Bu anlamda, devrim inkılap kavramını içerisinde barındırmaktadır. Devrim sonrasında, devrimin devamlılığını sağlamak adına inkılaplar yapılır. Ancak sadece inkılaplar ile bir devrimin meydana geldiğini söylemek her zaman doğru olmayacaktır.
Türk devrimlerinin tarihsel bir süreç olarak, Osmanlı Devleti’nde 1839 yılında başlayıp 1876’da 1’inci Meşrutiyetin ilanı ile son bulan Tanzimat dönemindeki yenilik ve modernleşme hareketlerinin devamı olduğu görüşü yaygındır. Ancak Mustafa Kemal Atatürk, meşrutiyet aydınlarının hedefleriyle yetinmemiştir.
Atatürk’ün milli mücadele zaferi ile birlikte Türkiye’nin yönetim şeklini değiştirmesi bir devrimdir. Bu devrim sonrasında, çağdaş uygarlık seviyesini yakalama amacı ile getirdiği yenilikler ise inkılaplar olarak geçer. Kılık kıyafet alanında, eğitim alanında, toplumsal yaşamda ve diğer tüm konularda getirdiği yenilikler devrimin devamlılığını sağlayacak temel parçalardır. Devrim kavramı, inkılap kavramına göre daha kapsamlı bir konudur.
Devrim ve inkılap, tüm farklar ve ortaklıkları ile birlikte ele alınmalı ve asla birbirinden ayrı şekilde düşünülmemelidir.
Atatürk inkılapları ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuşmuş olunup. Dünyada saygınlığımız artmıştır. Öncelikle Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırılmıştır. Daha sonra tarımın modernleşmesinde devlet öncü rolü üstlenmiş ve modern tarıma geçiş yapılmıştır. Ardından bankalar, fabrikalar kurulmuş ve ülkemiz bayındır olmuştur. Böylelikle ulusumuz zenginleşmiş, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni ve köklü bir adım atılmıştır. Atatürk inkılaplarını 6 ana başlık altında toplamamız mümkündür. Atatürk devriminde yapılan inkılapları sırasıyla hatırlamakta fayda vardır.
Mustafa Kemal’in önderliğinde 1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşımız 1922’de tamamlanmıştır. Kurtuluş Savaşı bittiği zaman bir yanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti, öte yanda Osmanlı Saltanatı vardı. Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922 günü kabul ettiği bir yasa ile tarihimizde saltanat dönemi kapanmış, yeni bir dönem başlamıştır. Osmanlı Saltanatının kaldırılmasından sonra 1921 Anayasası’nda değişiklikler yapılmıştır. 29 Ekim 1923 günü Türkiye Devleti’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edilmiş, .Cumhuriyetin ilanı ile tarihimizde Cumhuriyet Dönemi başlamıştır.
Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından görülmekteydi. Kadı adı verilen yargıçlar din kurallarına göre kararlar alır ve uygulardı. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatılmış, Eski yasalar yürürlükten kaldırılmış ve uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlenmiştir. Hukuk devrimi ile kadın – erkek arasında eşitlik sağlanmış, miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başlamıştır. Kadınlar da erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına birçok medeni ülkeden çok daha önce kavuşmuştur.
Osmanlı Devletinde eğitim sistemi din esaslı olmakla beraber çağdaş eğitim veren pek az okul bulunmaktaydı. Mahalle okulunu bitirenler isterlerse öğrenimlerini Medreselerde sürdürebilmekteydiler. Medreselerde genel olarak dini bilgiler öğretilirdi, bu öğrenim kurumlarında tekniğe, bilime önem verilmezdi. Medreselerin yanı sıra İmparatorluğun devlet işleri için kurulmuş Enderun adlı Saray Okulu bulunmaktaydı. Çok sonraları Tanzimat Döneminde Ortaokul dengi Rüştiye, Lise dengi İdadi ve Sultani okulları açılmıştır. Daha sonra Tıp, Harp Okulu, Mülkiye Okulları kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde dine bağlı eğitim sistemine son verilmiştir. Eğitim kurumlarında bilimsel yöntem ve ilkelere dayalı eğitim çalışmaları başlamıştır. Tüm okullar bu ilkelere göre yeniden örgütlenmiştir.
Bilgisizliği kısa yoldan eritmek, okuma yazmayı kolaylaştırmak amacı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1928 tarihinde Türk Alfabe Yasasını kabul etmiştir. Mustafa Kemal’in eğitim ve öğretime verdiği önemi bilginin erişimini hızlandırmak ve çağdaş uygarlık seviyesindeki ülkelerin ortaklaşa kullanmış olduğu Latin alfabesinin kullanımına geçiş sağlamasından anlamamız mümkündür. bir eğitim seferberliği içerisinde kendisi de kara tahtanın başına geçerek öğretmenlik yapmış ve okuma yazma seferberliği başlatarak büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halka okuma yazma öğreterek cehaletten kurtulmalarını sağlamıştır.
Bu alfabe ile okuma yazma öğrenilmesi için Ulus Okulları açılmış. Bütün yurtta okuma yazma öğrenme çalışmaları başlamıştır. Atatürk, Ulus Okullarında Başöğretmen olarak dersler vermiş, harf değişikliğini, dilde özleşme çalışmalarıyla pekiştirmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşan Osmanlıca yerine Türkçe konuşulup yazılmaya başlanmıştır. Atatürk Türk Dili’nin benliğine kavuşma çalışmalarını yürütmek amacı ile 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurmuştur. Böylece dilimiz yabancı sözcüklerden arındırılmış ve çağdaş bir kimliğe bürünmüştür.
Lozan Barış Antlaşması ile yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırılmış, ülkemiz kendi zenginlik kaynaklarına sahip çıkmıştır. Devletçilik anlayışı ile her alanda devlet öncülük etmeye başlamış ve ileriki yıllarda ülkenin gelişimine katkıda bulunacak birçok teşebbüs yapılmıştır. Bankalar, fabrikalar kurulmuş, modern tarım çalışmalarına başlanmıştır. Yollar, özellikle demiryolları yapımında büyük çabalar gösterilmiştir. Böylece yurdun en uzak yerlerine ulaşma olanağı hazırlanmıştır. Ekonomik bağımsızlığımız kazanılması yolunda önemli adımlar atılmış, ekonomik alanda sağlanan bu başarılar sonucu yurdumuz bayındırlaşmış, ulusumuz zenginleşmiştir. Halk için ağır bir yük olan aşar vergisi kaldırılmış, çağdaş vergilendirme yöntemleri uygulanmaya başlanmıştır.
Atatürk, ulusumuzun uygar uluslar düzeyine ulaşması için, sosyal alanda da köklü değişiklikler yapılmasını sağlamıştır. bu kapsamda; yeni okullar açılmış, hastaneler, dispanserler kurulmasını sağlamıştır. Güzel sanatların gelişmesi için gerekli girişimlerde bulunmuş, konservatuvarlar kurdurmuştur. Stadyumlar, spor alanları, kapalı spor salonları yapılmış, uygar bir toplum için gerek duyulan tüm sosyal kurumlar açılmıştır.
Atatürk dünya ile ilişkilerimizin düzenli yürütülmesi için ölçü birimlerinde değişiklikler yapılmasını sağlamıştır. Uzunluk ölçüsü birimi olarak arşın, endaze; ağırlık ölçüsü birimi olarak okka, dirhem gibi ölçüleri kaldırarak bugün kullanmakta olduğumuz ölçü birimlerinin kabul edilmesini sağlayarak dünya ile entegre olunması yolunda önemli bir adımın atılmasını sağlamıştır.
Daha önce kullanılan Hicri takvim yerine çağdaş ülkelerde kullanılan miladi takvime geçiş yapmamızı sağlayarak dünya ile aramızda bulunan 580 yıl olan farklılığın sona ermesini sağlamıştır. 1 Ocak 1926 tarihinden sonra Miladi takvim kullanılmaya başlanmış, benzer şekilde kullanılan saatte de yeniliğe giderek diğer ülkelerle olan uyuşmazlıkların önüne geçilmesinde bir diğer önemli adımı atmıştır. Hafta sonu tatili Cuma’dan Pazar gününe alınarak ölçü birimlerinde yapılan değişiklik tamamlanmış ve dünyaya kapalı olunmasına sebebiyet veren eski düzenden yeni düzene geçiş tamamlanmıştır.
Atatürk, 30 Ağustos 1925 tarihli Kastamonu konuşmasında devrimin amacını; “Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.” şeklinde ifade etmiştir.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimle bugünkü çağdaş Türk toplum düzenine erişilmiştir. Çağdaş devletler düzeyine ulaşmayı ve hatta onları geçmeyi hedefleyen devrimin başarıya ulaşmasıyla toplumun refah düzeyi artırılabileceği gibi milletin varlığının devamı için gelişen dünyaya ayak uydurma zorunluluğunun bilincinde olunmasının kıymeti bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Türk milletinin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Kafkaslar’dan Balkan ülkeleri ve Anadolu içlerine kadar her yeri, insanı, gelenekleri, görenekleri, inançları, yaşamları, özlemleri ve beklentileriyle görmüş, ve tanımış bir liderdir. Mustafa Kemal birikim, deneyim, bilinç ve özlemlerle bağımsızlaşma, çağdaşlaşma eylemine girişmiştir. Bu girişimi, 19 Mayıs 1919’dan başlatarak Anadolu’ya, Türk ulusuna özgü, uygulamalı ulusal bir çağdaşlaşma modeli ortaya çıkarmıştır. Bu model halka sunularak, halka benimsetilerek, ulusun desteğinde ve eşliğinde bir devrimi öngörmüştür.
Modelin oluşmasında hiçbir dış etkiyle, zorlamayla karşılaşılmamıştır. Başkalarına benzememeye, başkalarının etkisi ve denetimi altına girmemeye özen gösterilmiş, ulusal bir çağdaşlaşma yöntemi seçilmiş ve uygulanmıştır. Alınan her karar ulusal boyutlarda ele alınmış, ulusal çözümler olarak düşünülmüştür. Bu niteliği ile Atatürkçü gelişme yöntemi kendine özgü ulusal bir model olmuştur. bu ulusal modele olan inancını Yüce Atatürk şu şekilde ifade etmiştir. Bizim milletimiz vatanı için, özgürlüğü ve egemenliği için özverili bir halktır; bunu kanıtladı. Milletimiz, yaptığı devrimlerin kıskanç savunucusudur da. Benliğinde bu erdemler yerleşmiş bir milleti, yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir kuvvet alıkoyamaz.
Her sistemin, her değişme modelinin bir amacı vardır. Bunun gibi Atatürk Devrim Modeli de bir amaca yönelik olarak oluşturulmuştur. Modelin ilk amacı çağdaşlaşmak ikinci amacı da kalkınmaktır, böylece “çağdaş uygarlık” düzeyine çıkmaktır. Çağdaş demokratik toplumun temel amacı insanı her alanda özgürlüğe kavuşturmaktır. Özgür insan sadece ekonomik, toplumsal güvenliğe, eğitim olanaklarına özdeksel gönence kavuşmuş kişi değildir. İnsanın aynı zamanda siyasal özgürlükleri, siyasal seçenekler arasında seçim yapma hakkı da olmalıdır. Bu nedenle çağdaşlaşma sadece ekonomik bir kalkınma, gelişme olarak görülmez.
Türk Devrimi şeklinde az önce açıklanan çerçevede gerçekleşen değişimin tamamen kendi şahsına münhasır özellikleri bulunmaktadır. bu farklar, Türk Milletini ve mevcut durumu çok iyi tahlil etmiş bir lider tarafından ihtiyaca yönelik tespitler ve dahice uygulamalar sayesinde mümkün olmuştur. şimdi bu farkları irdeleyecek olursak;
Öncelikle belirtilmesi gereken hususlardan birisi; Türk devriminde ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenliğin aynı anda gerçekleştirilmiş olmasıdır. Diğer örneklere bakıldığında, Fransa’daki ve Rusya’daki devrim şekillerinde yalnızca yönetim şekli değişerek ulusal egemenlik anlayışı benimsenmiştir. burada belirtilen husus çok kısa sürede başarılmış olan değişimin boyutunun büyüklüğüdür. ancak bu şekilde çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış devletlerle olan mesafenin kapanması mümkün olduğu için bu şekilde bir yola baş vurulmuş ve Yüce Türk Milletinin desteğiyle Ulu önder Atatürk bu inkılabın gerçekleşmesini sağlamıştır. Atatürk, Türk milletinin desteğini “Milletin uyanıklığına, milletin ilerleme ve gelişme yeteneğine güvenerek, milletin kararlılığından asla şüphe etmeyerek cumhuriyetin bütün gereklerini yapacağız. Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini inceleme ile, gayret ve iman ile ve millet aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O millet aşkı ki, her şeye rağmen içimizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.” şeklinde ifade etmektedir.
Fransız ve Rus inkılaplarından farklı olarak; Türk inkılabının hazırlığını yapanlar ve onu aksiyon alanlarında başarıya ulaştıranlar aynı kişilerdir. Fransa’da ihtilali hazırlayanlar Montesquieu, Jean Jacques Rousseau, Diderot ve Volter gibi düşünürlerdir. Ancak, bu düşünürlerin hiçbiri ihtilali görememiştir. İhtilali gerçekleştirenler ise, burjuva sınıfı, köylüler ve durumlarından memnun olmayan rahipler olmuştur. Türk devriminde ise Atatürk’ün ifadesiyle “Milleti yönetenlerin dayanağı, ordu olmuştur. Diğer milletlerde ordu ile millet, daima birbiriyle karşı karşıyadır. Halbuki, bizde tamamıyla olay tersinedir. İkinci Meşrutuyet’i, kahraman subaylarımız ilân ettikleri gibi bu devrimleri de yine bunların özverisine borçluyuz.” ((Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün ŞD.K. ve İS., s. 55))
Türk İnkılabı’nda diğer inkılaplarda olan fikri hazırlık safhası yoktur. Çünkü olayların çok hızlı bir şekilde gelişmesi, inkılabın yapılması için bir tartışma ortamı oluşturulması için yeterli zaman bırakmamıştır. Bu nedenle tartışmak yerine bir an önce amaca ulaşmak için çalışılmıştır.
Yıkılmakta olan bir devletin yerine tamamen yeni ve bağımsız bir devlet kurulmuştur.
Siyasi inkılabın yanında kültürel alanda çağdaş batı kültürel alanda çağdaş batı kültürüne geçiş sağlanmıştır. Örneğin Fransa’da kültürel alanda farklı bir kültür ortamına dirilmesi amaçlanmamıştır.
“Türk bağımsızlık savaşı ve Türk Devrimi belirli bir sınıfın çıkarları adına yapılan bir devrim değil, Türk Milletinin tarih sahnesinden silinmemek adına gerçekleştirdiği spontane bir var olma refleksidir.”((http://www.yenimakale.com/devrim-kavrami-ve-turk-devriminin-diger-devrimlerden-farklari-sohbet.html)) Tarihte hiç bir gelişme ve ilerleme kendiliğinden ortaya çıkmaz. Her gelişme, geçmişten gelen bir birikimin sonucudur. İnsanlık tarihi de aslında birbiri üzerine konulan tuğlaların birikmesi ve yükselmesiyle oluşur. Her tarihsel devrim; geçmişin kalıntıları üzerinde yükselir, ta ki kendisi de eski bir kalıntıya dönüşene kadar.
Bu anlamda, devrimin eski rejimden bütünüyle ani bir kopuş olduğu yönündeki tespitler, gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Devrimin gerçekleşebilmesi için o toplum ve kültürlerin belirli bir evrim sürecinden geçmeleri gerekmektedir. Devrimlere, sadece sınıflar arasında meydana gelmiş olan ve temelde bir iktidar mücadelesini içeren tarihsel bir olay olarak bakılmamalıdır. Aynı şekilde ortaya çıktığı toplumun yazgısını değiştirmekle sınırlı kalmayan devrimlere, belli bir coğrafya ve kültürün ürünleri olarak da bakılamaz. Tarihe damgasını vuran devrimler üzerine konuşmak, aslında ortaçağdan bir kopuş sergileyen Avrupa tarihini ve bu tarihi oluşturan Aydınlanma,sanayileşme ve modernleşmenin küresel dünya üzerinde yarattığı etkileri konuşmak, diğer bir deyişle; “ister kültürel, isterse iktisadi ve toplumsal olsun, doğduğu esas bağlamı siyasal olarak tamamlayan; bu niteliklerini koruyarak, tekil toplumlara ait olmaktan giderek çıkan ve dünya-tarihine içerilen, dolayısıyla evrenselleşen oluşumları tanımlamaya” çalışmak anlamına gelecektir.
Genel olarak bakıldığında her devrim halk isteği ile başlarmış gibi görünürken tamamı ile devrime ön ayak olan aydın sınıfın isteklerine göre şekillenir ve gelişir. Her devrimde, devrimin gerek teorik gerek finansal gerekse siyasal açıdan lokomotifi vardır ve bu lokomotif görevini günün aydınları üstlenirler. Aydınlar halkı arkalarına alarak devrimi gerçekleştirirler. Devrim gerçekleşirken bu ilerlemede hali hazırda aktif olarak yer alan halk, devrimin sonuçlarını görmekten uzaktır. Zaten devrimin ilerlediği yolu görüp, bu yola yön verebilen bireyler halk statüsünden çıkıp bizzat lokomotif görevi gören aydın kısıma geçerler. Ancak Ata’nın ifadesiyle “Bizim milletimiz vatanı için, özgürlüğü ve egemenliği için özverili bir halktır; bunu kanıtladı. Milletimiz, yaptığı devrimlerin kıskanç savunucusudur da. Benliğinde bu erdemler yerleşmiş bir milleti, yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir kuvvet alıkoyamaz.”
Türk’ün dünyaya baş kaldırışına liderlik ederek muvaffakiyetine şahit olmuş bir devlet adamının milletine inancı ve kendine güveni ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi. Bu bağlamda Türk devrimini diğerlerinden ayıran önemli bir noktayı ifade etmiş olmaktayız.
Bunun yanı sıra dünyaya etki eden ve aynı coğrafyada yer alan iki ülkede meydana gelmiş olan devrimlerle ilgili kısa bir değerlendirme yapmakta fayda olacaktır. Fransa’da 1789 senesinde başlayan Burjuva devrimi ile dünyada o güne kadar hüküm süren; feodal yapılar, mutlak monarşiler ve teokratik düzenler miadını doldurarak tarihten silinmeye ve yerlerini; cumhuriyet ve parlamenter sisteme bırakmaya başlamıştır. Yine bu devrimin diğer bir sonucuna baktığımızda artık ekonomik gücün el değiştirerek kapitalist bir düzen sürecine girmekte olduğunu görebiliriz. Rusya içindeki teokratik ve monarşik düzeni kökten değiştirerek dünyaya yeni bir ideoloji sunan Bolşevik (Ekim) devrimi halk adına yapılan bir devrim değildir. Tarihte Uluslar hapishanesi olarak da bilinen ve bir çok ulusu içinde barındıran Rusya’daki bu devrimin en belirgin özelliği işçi sınıfının ön planda tutulması ve yapılan düzenlemelerin halk için değil işçi sınıfı için yapılması olarak görülebilir.
Türk Devrimi salt yönetim biçiminin ve yöneten sınıfın değişmesinden ibaret bir devrim değildir. Türk devrimi yönetimin yanı sıra ekonomi, hukuk, sağlık, temel hak ve özgürlükler, eğitim, bilim, kültür ve sanat alanlarında da devrim gerçekleştirmiştir. Ülke ümmet kavramından ziyade ulus kavramı üzerine kurularak milli benliğin korunması sağlanmıştır. feodal toplumdan sıyrılıp kapital topluma dönüş başlatılmıştır. Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin son iki yüz yıllık döneminde devleti kurtarma çabaları içinde en dikkat çekici fikir akımı “batıcılık” olmuştur.
“Özellikle Cumhuriyetin laboratuvarı olarak görülen Meşrutiyet devri fikir tartışmaları ortamında yetişen Mustafa Kemal Atatürk’ te batılılaşma fikri, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından itibaren çağdaşlaşmanın, çağdaş bir devlet ve toplum olmanın temelini oluşturmuştur.”
Milli Mücadelenin kazanılıp, Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra bu çerçevede Türkiye’yi çağdaşlaştıracak devrimlere hız verilmiş, bunu yaparken Batılılaşma olgusu, ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak gibi bir “dinamik ideal” haline getirilmiştir. Cumhuriyetin çağdaş ideolojisini topluma yerleştirmek için eskimiş, geçerliliğini yitirmiş kurumlar ortadan kaldırılmış, Batı uygarlığının 17. ve 18. yüzyıllarda sağladığı kazanımlar, genç Türkiye Cumhuriyetinde çok kısa bir zaman diliminde soyut fikirlerden eylemlere dönüştürülmüştür. Devletin ihtiyaç duyduğu kültürel ortamı ve nitelikli insan gücünü yetiştirmek amacıyla başta Saltanatın kaldırılıp Cumhuriyetin ilan edilmesi olmak üzere siyasal alanda, ekonomik alanda, hukukta, (özellikle Türk Medeni Yasasının kabulü), eğitim alanındaki atılımlar, kıyafette yapılan değişiklikler, Tekke ve Türbelerin kapatılması, Şeriye ve Evkaf Yasası, Tevhidi-i Tedrisat Yasası, yeni Türk harflerinin kabulü, hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a alınması, Soyadı Yasası, Ceza ve Ticaret yasalarının kabulü, kadınlara sağlanan haklar, Uluslararası takvime geçilmesi, dildeki gelişmeler hep batılı anlamda gerçekleştirilmiş olan devrim hareketleridir.
Yukarıda belirtildiği gibi Türk Devrimi sıradan bir yönetim değişikliği ya da var olan monarşiye, oligarşiye karşı ayaklanma değildir. Türk devrimi, Türk’ün ya da bir başka değişle Anadolu halkının zoraki kazandığı var olma savaşının devamı olarak, modern dünyanın ayakları altında bir kez daha ezilmemek için cehalete ve gericiliğe karşı verdiği sınavdır.
Sonuç olarak, kendi içine kapanarak gelişme sürecinin duraklamasına sebebiyet vermiş çağ dışı bir anlayış Atatürk ilke ve inkılaplarının oluşturduğu Atatürk Devrimi ile sona erdirilmiş, çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkılması için gereken tedbirler alınmıştır. Dünyada, Rönesans ve Reform hareketleri ile oluşan değişim ve sanayi devrimi ile gerçekleşen gelişmelerin gerisinde kalınmışken çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için gerçekleşmesi elzem olan değişim için Türk Devrimi gerekmiştir. Bu devrim Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk Milleti tarafından yapılmıştır. Türk devriminin milli karakteri ile ilgili Atatürk, “Milletimizin sağlam bir bilince sahip olduğuna, kahramanı olduğu büyük ve gerçekleşmiş eserler ve olaylardan sonra kimsenin şüphe etmeye hakkı kalmamıştır. Bilinç daima ileriye ve yeniliğe götürür ve geriye dönüş kabul etmez bir yaradılıştan özellik olduğuna göre, Türkiye Cumhuriyeti halkı ileriye ve yeniliğe uzun adımlarla yürümeye devam edecektir. Bilinçte bozukluk görülmedikçe geriye gitmek ve durmak hatıra bile gelemez. ” diyerek Türk Halkının kimliğine ilişkin güvenini ortaya koymuştur.
Dünyada gerçekleşen diğer devrimlerden farklıdır. Bir var olma refleksi sonucu ortaya çıkmıştır. Hiçbir zümrenin yükselmesi için değil, Türk Milletinin egemenliği için gerçekleştirilmiştir. Türk Devrimi ile hakimiyet kayıtsız ve şartsız Türk Milletinin olmuştur. Gelişimin sağlanması için öncelikle zihinlerde oluşması gereken değişimin sağlanması noktasında gereken adımlar atılmış ve matbaanın icadından sonra kabul ettirilmesi için geçmiş olan 250 yıllık bir gecikmeye benzer bir durum olmaması için gerekli düzenlemeler yapılarak halk için halk ile beraber az zamanda çok ve büyük işler başarılmıştır. bu başarının altında yatan neden olarak Ulu Önder, “Bağımsızlık Savaşı ve Türk Devrimi, her hamlesinde ve her evresinde, milletimizin yüksek siyasî ve uygar karakteriyle memleket işlerindeki bilinçli birliğine dayanarak başarılmıştır.” diyerek kurtuluş mücadelesindeki ruhu ve azmi, başarının sırrı olarak ifade etmiştir. Bu öyle bir ruhtur ki tüm dünyaya örnek olmuştur. Bu öyle bir iradedir ki hiçbir millette örneğine rastlanmayan bir inanmışlıkla başarılmıştır. Ve bu öyle bir başarıdır ki dünyada emsali görülmemiş bir devrim olarak tarihe altın harflerle geçmiştir.
((Atatürk’ün S.D.l, 1935)) ((Ayın Tarihi, Sayı: 49, 1938)) ((Ulus gazetesi, 16. 10. 1938)) ((Atatürk’ün S.D.II, 1926)) ((Atatürk’ün S.D.I, 1925)) ((Hakimiyeti Milliye gazetesi, 30.x.1933)) ((İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, 1922)) ((Afetinan, M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları)) ((Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955)) ((İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı,1923)) ((Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk’ün İdeolojisi, Milliyet gazetesi, 1970)) ((Falih Rıfkı Atay, Çankaya II, 1955)) ((Ahmed Cevat Emre, Muhit Mec, Sene : 4, No : 48, 1932)) ((http://www.atam.gov.tr/duyurular/devrim-ve-turk-devrimleri)) ((http://www.ataturkinkilaplari.com/ataturk_inkilaplari.html ))