Başarıya Meftun Olmak
“Başarı kolay elde edilir, zor olan başarıyı hak etmektir.” Albert Camus
Başarmak, kazanmak, doğru olanı yapmak… İçinde debelenip durduğumuz çağ ve maruz kaldığımız sistem, bu üçlemeye dönük paradigmamızı eğri büğrü etmiş gibi görünüyor. Doğru olanı yapmak için her yol mubah lafını hiç duymadım, ama başarı ya da kazanç için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ciddi ciddi de inanarak söylüyorlar insanlar bunu. Demek oluyor ki, bu konudaki değer yargılarımız da çakmış durumda. Şunu iyice anlamamız gerek; başarılı olmak ve kazanmak aynı zamanda doğru olanı yapmak demek değildir. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle dolu. Üçü bir arada olduğunda tadından yenmiyor zaten. Dolayısıyla kendimizi ve birbirimizi, en çok da çocuklarımızı bu üçlemenin hakkını vermeleri konusunda cesaretlendirmeliyiz, sadece başarılı olmak konusunda değil…
Başarmak ve kazanmak, adeta bir sosyal statü hâline geldi. Hayatımızı bu statü kazanma işine adanarak geçirmeye başladık;
Üniversiteyi kazan (neresi olduğu fark etmez)
Sınavdan geç (nasıl geçtiğin mühim değil, herkes kopya çekiyor)
Sat (Ufak tefek yanıltmalar satışta mubahtır)
Hedefleri tuttur (İçeriğini sorgulama, sonrasını düşünme)
Terfi et (iş yaşamı bir maratondur, zaman zaman başkalarını ezip geçmen gerekir)
Ürün yarat (sürdürülebilirliği olmasın ki sonsuza kadar yenisini satabil)
İkna et (insanların algılarını yönet, odaklarını kaydır ve istediğini elde et)
Ay yazarken bile fenalık geldi. Aslında bu döngünün içinde debelenirken de düşüp düşüp bayılıyorum ama bu esnada oturmakta olduğum için kimse fark etmiyor. Edison, Tesla’nın canına okuyor, ama kazanan oluyor. Her biri birer değer olan doğru düzgün insanlar mobbing’e maruz kalıyor, hem de zamanında doğru olanı yapmaya ve yaşatmaya değil kazanmaya odaklanarak statü elde etmiş zorbalar tarafından. Bir kısım gençler, yobaz bir çete tarafından örgütlü biçimde hile hurdayla üniversiteye sokuluyor, ironiye bak ki hiçbiri haram günah sorgulamıyor. İnsanın öğrenen bir varlık olması, bu ve benzeri tecrübeler sonrasında bir lanete dönüşüyor ve amigdala tahrikinden beslenen rasyonel beyin “bu alemin enayisi ben miyim?” demeye başlıyor. Peki sonuç ne oluyor; doğru olana değil, sadece hayatta kalmaya ve kazanmaya odaklı insanlar topluluğu…
Adaletin var mı dünya? sorunsalına gelince; Adaletsizlik hepimizin ortak derdi ve fakat sadece bizim derdimiz değil. Dünya ve insanlık var olduğundan beri, hiçbir zaman adalet olmadı zaten. Dolayısıyla zihnimizdeki durdurucu etkisinden kurtulmamız şart. Bununla birlikte kendimize adaletli davranmak iyi bir başlangıç olabilir.
Peki hem doğru olanı yapmaya odaklıyken hem de başarılı olamaz mıyız? Bal gibi de olabiliriz. Peki kolay mıdır? Üzgünüm ama değildir ve fakat mümkündür. Bunun için değerlerimize sıkı sıkı tutunmamız gerekir, çünkü değerlerimiz bize cesaret verir. Cesaret inisiyatifi, inisiyatif ise seçme özgürlüğünü besler. Seçme özgürlüğü başarma dürtüsünün motivatörüdür ve özdisiplini doğurur. Özdisiplin hedef belirlerken ve o hedefe doğru ilerlerken bilinçli olmamızı sağlar. Bu bilinç düzeyi ise iyi hissettirir ve bizi “Fayda Yaratarak Başarılı Olmak” hedefine yönlendirir. Yani sisteme boyun eğmek zorunda değiliz!
Rol model olarak da uzaklara gitmeye hiç gerek yok. Dağ gibi Mustafa Kemal’imiz var ya bizim… Koskoca bir toplumu, enkaz hâlindeyken dönüştürmüş… Biz kurum kültürü için aynı şeyi başaramayacak mıyız yani? (ki bence asıl olan başarı hikayesi de bu olabilir).
Ayça Mumkule Erşipal – Ocak 2019