Bir ışık, bir koku, bir ses, bir söz, bir cümle… Dokunur ruhuma, bu kısa temas, bu eşsiz zaman, içimde bir kapıyı aralar. Düşünmeden dalarım oraya, içimdeki o sessiz odaya. O odada gözlerim ben, o odada sözlerim ben, o odada ellerim ben… O odada kendimim ben. Bazen ürkek, bazen üzgün, bazen mutlu, bazen sevilmeye muhtaç bazen sevmeye muktedir… o odada kendime uzanan şefkatli bir elim ben… o anlarda ne kadar derinden titrerim bilsen.
Bir masa başında muhabbet ederken, bir dost bir şeyler anlatırken, bir sözcüğe dokunur dili bilmeden, içimde bir kapı açılır aniden, o sözcük dokunur bana, tutar ellerimden alır götürür beni içimdeki o büyülü odaya. Çocukluğumun masallarının harikalar diyarıdır bazen, düşlerimin sahnesi, bazen kabuslarla uyandığım gecelerdeki gibi burulur içim. Büyür ruhum, dinginleşir, gerçeğime varmanın hevesiyle uyandığımda, ruhumun harikalar diyarında, içimin gizli odalarında…
Ne çok yabancılaşır insan kendinden olana, yüz çevirir kendinden, incitmesin derken başkaları, kırar bilmeden içinde nice diyarları. Unutur içinde gizli kalmış tutkuları. Otururum masa başına, beni yakalayan o cümleden başlarım yazmaya. Yazdıkça çözülür düğümler, açarım kırışıklarını ruhumun, yaralarımı sararım ellerimle. Bilirim neresinde bir acı gizlenmiş ruhumun, bilirim hangi köşe başına saklandığını korkularımın, bilirim hangi kuytusunda beni beklediğini kutsal yalnızlığımın. Hangi köşesinde mor menekşeler, hangi köşesinde kasımpatılar saklar, nerededir ısırgan otları ve nereye gizler kendini ruhumun ayrık otları… Hangilerini ben diktim bunların, hangileri konuklarımın hatıraları? Bir bir kutsarım tüm anıları.
Sonra kalkarım yerimden, kapatırım odamın kapılarını, dinlenmeye alırım gönül bağlarımı… İçimdeki büyük çınarın altında, kendim olmanın iç huzurunda damarlarımda dolaşan derin bir solukla dinlenirim ben. Bir akşam üstü bir dostla usul esen rüzgârın soluğunda söylediği bir cümle aralar kapıları, alır beni içimin odalarına, tutar ellerimden kaldırır beni düştüğüm yerden…
Çiğdem Önal