Reading Time: 2 minutes

 

“Anneme şiir yazacak kadar şair değilim” diyen şairin, cümlesinin bittiği yerdeyim. Öyle bir kutlama ki, kendi mutluluğunu paylaşırken incitmekten korkuyor insan. Evladından gelen çiçeği göstermekten imtina ediyor. Annesini ararken annesini kaybetmiş arkadaşının acısına tuz basmaktan korkuyor, evladını kaybetmiş yakınları aklına gelince dili tutuluyor, evlat sahibi olmak isteyip olamamış insanları düşününce hisleri düğümleniyor. Bugün öyle bir gün ki, bir yanımız seviniyor, bir yanımız acıyor. Hasan Hüseyin’in “Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” dediği duraktayız.

Anne olmak çok güzel, anne olmak çok zor. Şuna hep inandım, anne olmak bir çocuğu rahminde büyütmek değil, anne olmak bir canlıyı kalbinin içinde yüreğinin ortasında büyütmek. Ona emek vermek. Onun için endişelenmek, kayıtsız ve karşılıksız bir şefkat beslemek. Bu bir çocuk olabilir, bir kedi yavrusu da. İnsan arkadaşını anne şefkatiyle basabilir bağrına, küçük bir kız çocuğu, birkaç yaş küçük kardeşinin annesi zannedebilir kendini. Anaçlık içlerinde derinde bir yerde kök salıp, dallarından bahar çiçekleri dağıtarak, rayihası ve güzelliğiyle kuşatır dünyayı. Dünyayı güzelleştirir. Merhamet iyileştirir. Anne şefkattir.

Kızımın anaokulundayken sorulan sorulara verdiği bir cevap düştü aklıma. Soru; sevgi nedir? Cevap; annedir. Kenarları pembe bir kurdeleyle tutturulmuş sarı bir kâğıt parçası, hala saklarım bir küçük sandığın içinde ve astım onu ben yürek duvarlarımın en güzel köşesine. Anne sevgidir.

Yıllar önce bir hanımefendiyle tanışmıştım, birkaç gün sonra konuşurken konu nereli olduğumuz sorusuna gelince eşinin ve kendisinin nereli olduğunu söyledi, ilk kızım Ankaralı, küçüğümse Bursalı dedi. Nasıl yani dedim, hepiniz memleketin başka köşesinden mi? Sonra anladım ki evlat edinmiş.  Önce koruyucu aile olmuşlardı, sonra kızlarını alma sürecinde, onu tekrar yurda götürürken ne kadar ağladıklarını anlatmıştı. Gözyaşları içinde dinledim öykülerini. Fotoğraflarını gördüğümde inanamadım, iki kız çocuğu birbirine o denli benziyordu ki. Hep aynı giyiniyorlardı, birine ne alınırsa diğerine de aynından. Babalarının omuzuna çıkıp oturdukları bir fotoğrafları vardı, hala gözümün önünde. O zaman kendini iyi bir anne zanneden ben sorgulamıştım kendimi. Ne koca bir yürekti bu. Yapabilir miydim acaba? Hiç ayırmadan aynı sevgiyle. Onu tanıdığım anki görüşlerimle, bunları dinlediğim andaki görüşüm tamamen değişti. Gözümde saygın bir yer edindi. Sonra onları bir arada çok gördüm, annem derken her ikisine de aynı sevgiyle sesleniyordu. İşte annelik buydu. Annelik adaletti.

Yaralı bir ceylanı, bir  kedi yavrusunu, şiddet gören bir hayvanı alan, besleyen, tedavi eden insanlar… Ya onlar… Daha mı az anne olurlar doğuranlardan… Bir başkasının acısını yüreğinde duyan, yaralarını sarmaya çalışan, derman olmaya çalışan, şu yorgun dünyamızı içindeki şefkatle şifalandıran herkesin günüdür bu gün.

Bugün bana çocuğumdan ve arkadaşlarından gelen çiçeklerin ve mesajların içimi bahar yerine çevirdiğini paylaşmak isterim. Annemin telefondaki mutlu sesinin, gönderdiğin tatlıyı aldım, yine yetiştin oradan derken sesindeki mutluluğun kalbime kanat çırptırdığını da.  Ben anneliği annemden öğrendim, gece uyuyakaldığında üstünün örtülmesiydi anne. Evladıma da onun yarısı kadar anne olmak niyetim.  Annelik iyiye niyet etmektir.

Annemin, anne olanların, içinde anaçlık taşıyan bütün merhametli yüreklerin, başkasına annelik edebilecek sevgiyi içinde taşıyanların bu güzel gününü içtenlikle kutluyorum. Neler neler anlatmak istiyorum, ama şairin, “Ben on yedisinde beni yıkayan anneme şiir yazacak kadar şair değilim ”dediği yerdeyim.

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.