Dış Koşullar Mutluluğu Ne Kadar Etkiler?
Aylardır pandemi ve buna ilişkin konuları yazıyor ve konuşuyoruz. Bu arada hayatımızdan neredeyse bir yıl akıp gitmek üzere. Bu defa size gelecek ay çıkacak “Hayatın Hakkını Vermek” kitabın ikinci bölümünün girişinde yer verdiğim yazıyı gönderiyorum. Böylece mutluluk konusunda dünyaya kıyasla bulunduğumuz konumu değerlendirmek mümkün olur.
Yazılı ve görsel medyada sıklıkla, dünya genelindeki mutluluk düzeyi konusunda yapılan bazı araştırmalar yayınlanmaktadır. Bu araştırmaların güvenirliği ve buna bağlı olarak inanılırlığı, okurlar ve bazen de uzmanlar tarafından kuşkuyla karşılanır. “Bu araştırmayı kim yapmış?” “Nasıl yapmış?”, “Nasıl ölçmüşler?” soruları akla gelir. Bu nedenle dünyanın çeşitli yerlerinde mutluluk konusunda yaptıkları araştırmalarla kamuoyunu bilgilendiren ve politikaları etkileyen kuruluşları tanımak yararlı olacaktır.
Dünya Mutluluk Bilgibankası (World Database of Happiness): Rotherdam Erasmus Üniversitesi 1984 yılından bu yana mutluluk konusunda yapılmış binlerce araştırmayı toplamıştır.
Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey): Değişen sosyal değerler konusunda 1981 yılından bu yana 97 ülkede veri toplamaktadır.
Gallup Dünya Anketi (Gallup World Poll): Gallup’un 155 ülkede yaptığı anketlerde topladığı bilgiler, farklı ülkelerin ekonomik koşullar, iş ve siyasi yönetim, sağlık hizmetleri, alt yapı ve eğitim açısından zorluklarını ve güçlü yönlerini ortaya koymaktadır.
Avrupa Barometresi (Euro Barometer): Avrupa Komitesi farklı Avrupa kentlerindeki hayat kalitesinin algılanmasını araştırmaktadır.
Bu kuruluşların yaptıkları araştırmalardan elde edilen sonuçlar, mutluluğun değerlendirilmesinde hayatın çeşitli cephelerini göz önüne alarak düzenlemeler yapmak gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnsanların davranış ve duyguları dolayısıyla yaşam doyumu, çevre koşullarından güçlü bir şekilde etkilenmektedir. Dan Buettner’in National Geographic’in desteğiyle dünya çapında yürüttüğü araştırmada1 mutluluğu etkileyen altı alan ortaya çıkmıştır. Bu alanlar şunlardır:
- İçinde yaşanılan toplum
- İş ortamı, sosyal hayat
- Ekonomik koşullar
- Ev (barınma imkanları)
- Kişisel algı.
Bu bölümde kişini yaşadığı toplumun özellikleri ve finansal koşulların kişisel yaşam doyumu üzerindeki etkisini konu edilmiştir.
İçinde yaşanılan toplum
Mutluluk, yaşadıklarımıza yönelik olumlu algımızdan doğar. Bazı toplumlarda insanlar yaşadıkları anın kendisine odaklanırlar (yaşayan benlik). Bazılarındaysa yaşadıklarının kendilerinde bıraktığı en güçlü izi hatırlarlar (hatırlayan benlik). Bu izin oluşmasında da en son yaşanan duygunun etkisi çok büyüktür. Ağırlıklı olarak Latin Amerika ülkeleri (Kostarika, Paraguay, Laos, İrlanda, El Salvador, Arjantin,) yaşayan benliğin öne çıktığı ve mutluluğun hazza dönük deneyimlendiği toplumlardır. Buna karşılık çoğunluğunu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu toplumlarda (Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İsveç, Yeni Zelanda, Avustralya, ABD) hatırlayan benlik; bir başka ifadeyle anlık değil, akılda kalan duygular ön plandadır. Mutluluk konusunda toplumlar arası farkları açıklamak için yaşayan ve hatırlayan benlik önemli bir belirleyicidir. Bunun dışında yaşanılan toplum; din, eğitim imkanları, gelir gibi koşulları da iyilik halini doğrudan ya da dolaylı biçimde etkileyerek yaşam doyumuna etki eder.
Olumlu duygu açısından dünya genelindeki ilk 10’a bakıldığında rapor, on şehirden altısının Latin Amerika ve Karayipler bölgesine ait olduğunu ortaya koyuyor. Bu şehirlerin bulunduğu ülkelerdeki zor ekonomik koşullar düşünüldüğünde bu puanlar şaşırtıcı olsa da, aynı bölgelerdeki iyimser gelecek algısını da açıkladığı düşünülüyor: Latin Amerika ve Karayipler bölgesindeki şehir sakinleri mevcut yaşam değerlendirmelerinin ön görüsüne kıyasla daha iyimser bir gelecek beklentisi içinde olmakla kalmıyor, aynı zamanda anlık mutluluk ve neşelilik düzeylerinin de daha yüksek olduğu görülüyor (2).
Dünya Mutluluk Raporu 2020 Türkiye’nin durumu
TÜİK Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre, Türkiye’de yaşayanların 2003 yılında %59.6’sı; 2019 da %52.4’ü kendini mutlu olarak tanımlamış. Kadınların %57’si, erkeklerin ise %47.6’sının kendini mutlu olarak tanımlamasından yola çıkarak, kadınların hayatlarından daha memnun olduğunu söylenebilir (3). Konda Araştırma Şirketi verilerine göre “genel hayat şartları bakımından kendini çok mutlu ve mutlu” olarak tanımlayanların oranı Ocak 2012’de %63; Temmuz 2019 da %41 olmuştur. “Devlet nizamı, hukuk düzeni ve yaşama standartları açısından Türkiye hangi ülkeye benzese mutlu olursun?” sorusuna verilen cevaplar şöyle olmuştur. Yüzde 42 Avrupa ülkeleri, %13 ABD, %4 Müslüman ülkeler. Araştırma grubunda yer alanların %23’ü Türkiye’nin herhangi bir ülkeye benzemesine gerek olmadığını belirtmiştir. Ancak “fırsat olsa başka ülkede yaşamak isterim“ diyenlerin oranı 2017 Şubat’ında %70 düzeyindedir (4).
World Happines Report, ülkelerin mutluluk düzeylerine göre sıralaması her ülke için 2017-2019 yıllarının ortalamasına göre yaşam değerlendirmelerini gösteriyor. Yaşam değerlendirmesi; katılımcılardan yaşamlarının kalitesini, merdivenin en alt basamağı yani 0 ile en kötü ve 10 ile en yüksek olmak üzere 11 basamaklı bir ölçekte değerlendirmelerini bekliyor. En yüksek puanı alan ilk 3 ülkeyi Finlandiya (7.8), Danimarka (7.7) ve İsviçre (7.6) oluşturuyor. Türkiye 153 ülke arasında 5.1 puanla 93. sırada yer alıyor.
Raporda aynı zamanda, 2008-2012 yıllarını kapsayan beş yıllık döneme kıyasla, son üç yıllık 2017-2019 dönemine kadarki mutluluk düzeyi değişimi de aktarılıyor. İki dönem arasındaki değişimin incelendiği ülkelerarası bu karşılaştırmada 149 ülke yer alıyor. Bu ülkelerden 118’inde anlamlı bir değişim olduğu anlaşılıyor. 65 Ülkede artış buna karşılık 53 ülkede düşüş görülürken, kalan 31 ülkede kayda değer bir değişim gözlenmemiş. Türkiye değişimin düşüş yönünde olduğu ülkelerden biri ve 149 ülke arasında 107. sırada yer alıyor (2).
2013’ten bu yana Dünya Mutluluk Raporu’ndaki Türkiye verilerinin bir araya getirildiği aşağıdaki grafikte yıllar içinde ülkemizde mutluluk düzeyinin artışa geçtiği ancak 2020 yılında ciddi bir düşüşün yaşandığı görülüyor.
Değerlendirme aralığı 0-10 olan ölçekte 2013-2020 dönemi için Türkiye’de mutluluk puanı ortalama 5,36 olarak ortaya çıkıyor. En yüksek puanın 2017’de 5,5 olduğu, en düşük puanın ise 2020’nin son değeri 5,13 puan olduğu anlaşılıyor. 2020 yılında yaklaşık 150 ülkenin yer aldığı dünya ortalaması ise 5,48 puan (5).
2012 yılında Heidelberg’de yapılan bir akıl sağlığı toplantısında Avrupa Birliği nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının çeşitli düzeyde ruhsal sorunları olduğu belirtilmiştir. Avrupa Birliği gibi yaşam standardı yüksek bir bölgede yaşamak bile hayatın insanlar için bir yük haline gelebildiğini göstermektedir. “Ruh acı çeker beden haykırır”, insan ruhu bedeninin aynasıdır. Bu aynada, dünyayı ve kendimizi görmek bizi hasta ya da mutsuz edebilir. Yerel yönetimler, bazıları büyük maliyet gerektirmeyen, aşağıdaki öğelerden bir veya birkaçını o bölgede yaşayan insanların sağlığını ve yaşam doyumunu geliştirecek şekilde düzenleyebilir.
Kişinin içinde yaşadığı toplumun ilişkili olduğu başlıca alanlar şunlardır:
Hoşgörü: İnsanlar arasındaki ırk, cinsiyet, din, mezhep, kültür ve cinsel tercihler konusundaki farklılık ve tercihlerin kabullenilmesidir. Adalet sisteminin, kamu yönetiminin güvenilir olması, devlet kurumlarında yolsuzluğun olmaması, kamu ihalelerinin şeffaflığı ve güçlü demokratik süreçlerin varlığı yaşayanlara güven verir. Türkiye’de yaşayanların büyük çoğunluğu çocuğunun farklı dinden ve etnik kökenden biriyle evlenmesini hoş karşılamamaktadır (4).
Girişim imkanları; Yeni bir iş kurmak için gerekli olan koşulların sadeliğidir. Bu koşullar ne kadar sadeyse insanlar kendilerine güvenleri ölçüsünde bir girişim başlatabilir. İş kurma kolaylığı ana hatlarıyla şu özellikler açısından değerlendirilmektedir: İş açmak, yer bulmak, finans sağlamak, günlük operasyonları yürütmek, güvenli bir iş ortamında işini sürdürmek. Kısaca özetlediğimiz bu özelliklerin içinde istihdam kolaylığı, gümrük mevzuatının basitliği, anlaşmazlıkların çözümü için güvenilir adalet sistemi gibi alt faktörler yer almaktadır.
Dünya Bankası’nın 2020 yılında yayınladığı 190 ülkeyi değerlendirdiği raporuna göre iş kurmanın en kolay olduğu ilk beş ülke sırasıyla Yeni Zelanda, Singapur, Hong Kong, Kore, ABD, Gürcistan, İngiltere, Norveç ve İsveç’tir (5).
Türkiye yeni iş kurma ve girişimciliğin önünü açmak için son yıllarda ciddi ölçüde çaba harcamıştır. Bunun sonucunda kendine Fransa’nın bir basamak altında, Azerbeycan’ın bir basamak üstünde 33.sırada yer bulmuştur. Ancak gençler girişimcilik özellikleri teşvik edilecek şekilde eğitilmedikleri için en güvenli yer olarak devlet memurluğunu görmektedir.
İş Bulma imkanı: İnsanlara anlamlı bir amaç doğrultusunda çalışma koşulları sunulmasıdır. İşsizlik mutsuzluğun en önemli nedenlerinden biridir. Ancak işsizlere sağlanan sosyal destek programlarının uygulandığı yerlerde, insanların mutlu olmadığının saptanmıştır. İşsiz ve boş olmak özsaygıyı düşürür ve madde kullanma ihtimalini artırır. Türkiye İşçi Bulma Kurumu’nun resmi kayıtlarında işsizlik Ekim 2020 itibarıyla %12.9 olarak gözükmektedir. Ancak korona krizinin etkisiyle yasaklanan işten çıkarmalar ve resmi olarak kuruma başvurmayanlar hesaba katıldığında bu sayının çok daha yüksek olduğunu düşünmek yanlış olmaz. İşsizlik konusunun toplum hayatı açısından zorlayıcı bir diğer yönü gençlerin iş imkanlarının sınırlı olması ve iş bulanların da piyasadaki iş gücü arzının yüksekliği nedeniyle çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda olmalarıdır. Bu durum umutsuzluğa yol açarak ve gençlerin büyük çoğunluğunun ülke dışına çıkma istemesine neden olmaktadır.
Yeni Doğan İzni: Yeni annelere ve birçok ülkede babalara verilen uzun süreli izinler sadece aile ilişkilerini güçlendirmeyip aynı zamanda yeni doğan bebeğin hayata daha sağlıklı bir başlangıç yapmasına imkan verir. Bu süre Meksika’da 12, Danimarka’sa 18 hafta, babalar için ek iki haftadır. Türkiye doğum yapan annelere 16 hafta, babalara da yakın zamanda yapılan düzenlemeyle beş gün izin vermektedir. Uzun süreli doğum izinleri bir yönüyle kadın istihdamını zorlaştırırken, diğer yönüyle de kadınların kariyerleri ile aile hayatları arasında seçim yapmak zorunluluğunu azaltır ve kadınların üst yönetim kademelerindeki temsilini artırır.
Ekonomik koşullar ve gelir düzeyi
Yaşanılan toplumun ekonomik özgürlük ve iş bulma imkanı aracılığıyla gelir düzeyinde yarattığı etkiye ek olarak, finansal koşullardaki farklılıkların mutluluğa nasıl etki ettiğini başlı başına ele almak gerekir. Çünkü dünyanın birçok yerinde insanlara, yaşam kalitelerini neyin yükselteceği sorulduğunda, alınan cevap ezici çoğunlukla, “daha çok para” olmaktadır. Kendini önemli ölçüde “mutlu” olarak tanımlayan insanlar da “biraz daha fazla” paranın mutluluklarını artıracağına ve “kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacağına” inanır. İnsanların büyük çoğunlukla karıştırdığı iki kavram vardır. Bunlardan biri “yaşam standardı”, diğeri ise “yaşam kalitesi”dir. Yaşam standardı, esas olarak gelir ile yakından ilişkilidir. Fakirlik düzeyindeki bir gelir yaşam kalitesini olumsuz olarak etkiler, ancak fakirlik düzeyinin üzerine çıkıldığında, yaşam kalitesinin ve “mutluluğun” gelirle ilgili olmadığı birçok araştırmayla ortaya konmuştur.
Para ile mutluluk olmaya çalışmak çok kere insanları beklediklerinden uzaklaştırır. Para kazanarak daha çok mutlu olmak isteyen kişi, daha çok çalışmak zorunda kalır, kazandığı parayı harcayacak ve hayat kalitesini yükseltecek etkinliklere ayıracak zaman bulmakta zorlanır. Çünkü mutluluk, gelecek ve içinde bulunulan zamanla ilgili çok farklı duygular içerir. Bunlar “haz” ve “keyif” gibi iki farklı eksende yer alır. Haz heyecan, taşkınlık, orgazm ve rahatlık gibi bedensel özellikler taşır ve kısa zamanda unutulur. Buna karşılık keyif veren etkinlikler, iyi bir kitap okumak, derin bir sohbetin içinde olmak hatta dans etmek gibi kişiye zamanı unutturur. Bunlar için birikim ve beceri gerekir ve kişiye güçlü yönlerini hissettirir.
Mutlu olmayı sahip olunacak “obje” veya “şey”lere bağlayanlar, büyük çoğunlukla amaçlarına ulaşamazlar çünkü satın alınan şeyin verdiği sevinç en fazla sekiz ay sürer. Buna karşılık; tatil, birlikte yemek, doyurucu bir sohbetin içinde bulunmak gibi, anı doğuracak ve iz bırakacak yaşantılar çok daha değerlidir. Daha çok para kazanmak için çalışmak, kişiyi hayat kalitesini yükseltecek aktivitelerden uzaklaştırabildiği gibi, sağlığını kaybetmesine de yol açma potansiyeline sahiptir.7
ABD’de yapılan bir araştırmada serveti 500.000 doların üzerinde olanların yüzde 19’u, “yeterli miktarda paraya sahip olmak konusu hayatımda sürekli kaygı oluşturuyor” ifadesini doğrulamıştır. İlginç olan birikimleri 10 milyon doların üzerinde olanların ancak yüzde 33’ünün bu ifadeyi doğrulamış olmasıdır. Görüldüğü gibi servet arttıkça, para konusundaki kaygılar azalacağı yerde daha da büyümektedir. Diğer taraftan bu ölçüde büyük servete sahip insanların yarısından azının, “servetimi büyüttükçe daha mutlu oldum” ifadesine katılmış olmalarıdır.
1957 yılında ABD’de yapılan bir araştırmada ortalama bir beyaz yakalının enflasyondan arındırılmış yıllık 10.000 dolar dolayında kazancıyla; televizyon, klima, bulaşık ve çamaşır makinesinden yoksun olarak yaşadığı hayatı “çok mutlu” olarak nitelendirdiği bulunmuştur. 2004 yılında kazanç ortalama olarak üçe katlandığı halde, bütün konfor arttırıcı araçlara sahip olan katılımcıların ancak yüzde 34’ü “çok mutlu” olduklarını belirtmiştir. Bu noktada düşünür Schopenhauer’in; “para deniz suyu gibidir, ne kadar çok içerseniz susuzluğunuz o kadar çok artar” sözünün gerçeği yansıttığı söylenebilir.
Fakirlik sağlık için tehlikeli
Bu durumda ister istemez akla, ”para ile mutluluk arasında ilişki yok mu?” sorusu gelir. Hiç şüphesiz zengin olanlar fakir olanlardan sadece daha “rahat” bir hayat değil, aynı zamanda daha “sağlıklı” bir hayat sürerler. Araştırmalar, fakirlerin yüksek tansiyona, koroner kalp hastalıklarına ve kronik ağrı ile sonlanan ölüm nedenlerine daha yatkın olduklarını ortaya koymuştur 8 (Kitabın birinci bölümünde bu konu çeşitli yönleriyle ele alınmıştır). Yoksul bir ortamda yetişmek, mutluluk üzerinde etkili olduğu bilinen sol prefrontal korteksteki etkinliğin yavaşlamasına neden olur ve kişileri kronik depresyona daha yatkın duruma getirir.9 Yoksulluk aynı zamanda aile içi ilişkilerde çatışmaya yol açarak huzursuzluk ve boşanmaya yol açabilir. Benzer şekilde yılda 20.000 dolardan az kazananların, 70.000 dolardan fazla kazananlara kıyasla orta yaşta ölme ihtimallerinin 3,5 kere daha fazla olduğu görülmüştür. Ülkemizde de geçim sıkıntısı nedeniyle yaşanan boşanmalar ve aile içi şiddet yazılı ve görsel medyada geniş yer tutmaktadır. TÜİK verilerine göre Türkiye’de yaşayanların %26.5’unun maddi yoksunluk içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda fakirlik sınırının üzerinde olanların çok mutlu olduklarını düşünmek gerekir. Ancak bölümün başında belirttiğimiz gibi bu durum gerçeği yansıtmaz. Psikologların mutluluğun ölçerken sordukları klasik sorulardan biri; “Her şeyi göz önünde bulundurduğunuzda hayatınız bu günlerde ne kadar yolunda?”dır. Bu soruya katılımcıların cevap verirken “(1) beni çok mutsuz edecek düzeyde ile (9) çok mutlu edecek düzeyde” arasında değişen bir seçim yapmaları beklenir. Bu soruya Kenya’daki Masai yerlilerinin 5.7, Gröland’ın buzulları üzerinde yaşayan İnuit’lerin 5.8, kendilerine özgü garip bir ilkel hayat yaşayan Amiş’lerin 5.8, Forbes 400 listesinde yer alan Dünya’nın en zengin insanlarının 5.8 ortalamasında değerlendirme yapmışlardır.
Yurttaşlık bilinci
Bütün bunların dışında insanların iç huzurunu, yaşadıkları topluma güvenlerini belirleyen ve toplumsal hayatı düzenleyen üç alan vardır. Bundan yaklaşık yüz yıl önce Lord Moulton, toplum hayatını üç alanda değerlendiren “Hukuk ve Davranış (tutum)” başlıklı bir makale yazdı. Buna göre:
- Özgür irade alanı: Birincisi, kişinin kendi tercihine göre istediğini yapmakta özgür olduğu ve canının istediğini yaptığı alan.
- Yasaların egemen olduğu alan: Bu ikinci alan, kişilerin yapacakları ve yapamayacaklarını sınırlayan ve yasakların geçerli olduğu alan.
- Gönüllü itaat” alanı: Bu üçüncü alan, diğer iki alanın ortasında yer alır. Polis zoru olmaksızın bireylerin yasalara gönüllü olarak uydukları alandır. Bu alan her toplumda yurttaşlık bilinci tarafından şekillenir.
Yakın zamanda yaşanılan pandemi, tarihi cesaret ve fedakarlıklarla dolu ülkemizin insanlarının gösterdiği zaaf, yurttaşlık bilincinin çok zayıfladığını gösteriyor. 2020 Yılının sonbaharında durum virüsün zirve yaptığı düşünülen Mayıs ayından daha kötüydü. Yurttaşlık bilinci bir yönüyle ortak değer sistemine sahip olarak, tasada ve sevinçte birlik olmayı; diğer yönüyle de toplum için yararlı olanı kişisel çıkar ve rahatlığının önüne koymayı gerektirir. Sadece koronavirüsü yenmek için değil, birlik ve beraberlik içinde yaşamak için de zayıflayan yurttaşlık bilincini oluşturmak için çalışmamız gerekiyor. Çünkü dayanışmayı bencilliğin üzerine çıkarmayan toplumlar çok daha ağır bedeller ödemek zorunda kalır. Bu alanın, politik ve hamasi söylemlere rağmen Türkiye için ciddi bir “gelişme alanı” olduğu açıktır (10).
Sonuç
İnsanların mutluluğunun ve iyilik halinin sahip oldukları ekonomik imkanlar kadar içinde yaşadıkları toplum tarafından belirlendiği söylenebilir. Çevre koşullarının düzenli olduğu, vatandaşlık bilincinin yüksek olduğu, fırsat eşitliğinin yaşandığı ve insan doğasına göre düzenlenen bir toplumda yaşayan orta gelirli bir insan, gelir farklılıklarının büyük olduğu bir toplumdaki yüksek gelirliler ölçüsünde yaşam doyumuna sahip olabilmektedir. Öznel yaşam doyumu açısından, dünyanın insanlara sunabileceği her türlü konfora ve paranın satın alabileceği her şeye sahip olanlarla, ineğinden sağdığı sütü içen ve kuru otlardan yapılmış kulübelerde yaşayanlar arasında son derece küçük farklar vardır. Temel ihtiyaçları karşılamaya yetecek kadar paraya sahip olduktan sonra, para insana getireceğini düşündüğünden daha az, “fazladan mutluluk” vermektedir.
Bu sonuçlar, yerel yönetimlerin sorumluluklarını yeniden değerlendirmelerinin gerekli olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca yaşam doyumunu artıran en önemli faktörlerden biri de gönüllü itaatin, toplum hayatının bir parçası olmasıdır.
Bu yazı Sayın Acar Baltaş tarafından kendi ismini taşıyan blog sitesinde 12.11.2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Kaynaklar:
- Buettner D. Thrive: Finding Happiness the Blue Zones Way. National Geographic; 2010.
- https://worldhappiness.report/ed/2020/
- http://www.tuik.gov.tr/PrehaHaberbültenleri.do?id=33729
- Konda Barometresi: Türkiye’deki Ortalama İnsan Kim? Ocak, 2016.
- World Bank Group. Doing Business 2020.Compering Business Regulationsin 190 Economies, International Bank for Reconstruction and Economies Development
- https://www.theglobaleconomy.com/Turkey/happiness/
- Futrelle D. Can money buy happiness? Money Magazine 2005.
- Sapolsky R. Sick of poverty. Scientific American 2005; 293(6): 92-99.
- Tomarken, AI ve ark. Resting frontal brain activity: linkages to maternal depression and socioeconomic status among adolescents. Biological Psychiatry 2004; 67.
- Baltaş, A.: Yurttaşlık Bilinci, Platin Temmuz, 2020