Kuş konduğu dalın kırılacağından korkmaz. Çünkü daha değil kanatlarına güvenir. İnsanlarımızı, hele hele çocuklarımızı kanatlandırmak gündemimizin hep birinci sırasında yer almalı. Onları olabildiğince marifetlendirerek ve çağdaş değerlerle donatarak kanatlandıralım. En iyi kanatlarla donatalım. Sonra da bırakalım, istedikleri gibi uçsunlar. Özgürlüklerini olabildiğince yaşasınlar ve değerlendirsinler.
GENÇ KUŞAKLARIN, VELİAHTLARIN İŞE ORYANTASYONU…
Pek çok sıkıntıya ve zorluğa katlanarak kurulan, geliştirilen işletmelerimizin, aile şirketlerimizin devamlılığı büyük oranda arkadan gelen nesillerin, gençlerin, veliahtların geleceğin liderleri olarakiyi yetiştirilmeleri, işe oryante edilmelerine ve sahiplenmelerine bağlı.Bu süreç aslında bebeklikten başlayan belli bir olgunluğa kadar devam eden önemli ve uzunca bir süreç. İyi yönetebilirsek, gereken ilgi, zaman, emek yatırımını yaparsak evlatlarımızın, işletmelerimizin geleceğine daha fazla güvenebiliriz.
Günümüz büyüklerinin, liderlerinin en önemli görevlerinden biri de evlatlarımızı, ailemizde sevgi ve güven hissettirerek büyütmek, geleceğin liderlerini yetiştirmek olmalıdır.
Ebeveynler olarak, onların liderliğe giden yolu büyük ölçüde bizim ellerimizde. Bu büyük bir sorumluluk biz büyükler için. Çocuklarımızı liderler olacak şekilde biçimlendirilmesi konusunda çalışırsak yapabiliriz. Hayattaki bunun gibi bir kaç şey, zamanınızı ve çabanızı harcamanıza değer değil mi? Evlatlarımız, dostlarımız olmazsa güzel şeylere sahip olmanın bir anlamı kalır mı sizce?
Çocuklarımızı birer lider haline getirmenin güzelliği, onları gelecekte olacakları kişiler haline getiren şey aslında kulaklarıyla değil gözleriyle öğrenen çocuklarımızın yanında her gün yaptığımız küçük şeylerdir. Çocuklarımızı aşarı kontrolle bağımlı yapmamalıyız. Çocuklarımıza, gençlerimize sorumluluk ve özgürlük alanı sağlamamız sağlıklı bir yöntemdir.
Mütevazi bir hayat yaşamak, istikrarlı, güvenli olmak ve söylediklerinizi gerçekleştirmemiz gerekir.
Güvenilir liderler şeffaf ve açık sözlüdürler. Mükemmel değildirler ancak sözlerinin ardında durarak insanların saygısını kazanırlar. Çocuklarımızın bu özelliği doğal olarak geliştirebilir ancak bu bizim sergileyerek onlara göstermeniz gereken bir şeydir. Güvenilir olabilmek için, sadece söylediğiniz şeyler konusunda değil, yaptığınız ve kim olduğunuz ile ilgili her konuda dürüst olmak zorundayız. Sözlerimizi gerçekleştirdiğimizde, kelimelerimiz ve eylemlerimiz, olduğumuzu iddia ettiğimiz kişi ile uyumlu olur. Çocuklarınız bunu görecek ve aynısını yapmaya özeneceklerdir.
Hayatın sadece işten, paradan ibaret olmadığını, insan olduğumuzu göstermeliyiz.
Şu anda çocuklarımız ne kadar kızgın ve küstah olsalar da, biz hala onların kahramanı ve gelecekleri için örnek alacakları kişiyiz. Bu, onların bunu tekrarlamak isteyeceklerinden korktuğumuz için geçmişteki hatalarınızı gizlemek istemenize neden olabilir. Ancak bunun tam tersi doğrudur. Herhangi bir kırılganlık göstermediğinizde, çocuklarınız her başarısız olduklarında yoğun bir suçluluk duygusu geliştirirler çünkü böyle korkunç hataları sadece kendileri yaptıklarına inanırlar. Liderler olarak gelişebilmeleri için çocukların hayranlık duydukları kişilerin de hatasız olmadıklarını bilmeleri gerekir. Başarıya giden yol başarısızlıklarla döşenmiştir. Hepimiz yürümeyi pek çok kez düşe kalka öğrenmedik mi?
Bir tarafta bir kısım gençler hayalsiz, hedefsiz, sorumsuz yetişmekte, heva ve heveslerinin peşinde koşarken, en değerli anlarını israf ederken, bir diğer tarafta da sorumluluğunun farkında olan erdemli bir gençlik hızla işleri üstlenmektedir. Türkiye olarak en büyük sermayelerimizden birisi olan gençliğin geliştirilmesi, girişimcilik yönlerinin açığa çıkarılması desteklenmesi, farkındalık düzeylerinin arttırılması, insanlığın geleceği adına sorumluluk üstlenmeleri adına hepimize vazifeler düşmektedir. Bu alandaki güzel çalışmalarına tanık olduğumuz sivil toplum kuruluşlarına, şahıslara, alın ve akıl teri döken herkese teşekkür ederim. Sağ olsunlar.
Bu erdemli genç girişimciler nefesleri azalmakta olan büyükler için, profesyonel kadrolar için taze kan olmakta, daha yakın ilişkiler kurarak, daha modern ve profesyonel yaklaşımlarla bayrağı alıp götürmektedirler. Birinci basamakta olan seviye üst basamaklara, sokakta olan bayrağı caddeye, oradan mahalleye, şehre, ülkeye derken uluslararası arenaya taşıyabilmektedirler. Pek çok sektörde başarılı örneklere rastlamaktayız. Başarı hikayeleri yazan gençlerimizi, onlara el veren büyüklerini kutluyoruz.
Tabii ki bu süreç çok da kolay gerçekleşmemektedir. Gerek gençlerin, gerekse büyüklerin, yakınların, ortakların yaklaşımları, hoşgörüleri, profesyonellerin desteği bu geçişi başarılı kılmaktadır. Bazende incir kabuğunu doldurmayacak sebeplerden dolayı başarısız olmakta, gençler aileden kopmakta, yaşlılar ise yıllarca emek verdikleri, geleceğin gücü genci, taze kanı kaybetmektedirler. Bazende gençlerimizin elinde yılların emeği ekipler, firmalar dağılmakta ve firma sahip olduklarını dahi kaybedebilmektedir. Bu hal bazen maalesef ailelerin dağılmasına, çok değerli olan aile birlikteliğinin bozulmasına ve küskünlüklere kadar gitmektedir.
Geleceğin liderleri olan gençlerimizi birçok sorumluluk ve zorlu görev beklemektedir. Bunların üstesinden gelebilmek için, liderlerin dinlemeyi bilen, önceliklerini iyi belirleyen, uzmanlaşmış, bilgiye değer veren, çevresindekilerin bilgisine, deneyimine ve emeğine saygı duyan, kendini sürekli geliştirmeye, öğrenmeye açık azimli bireyler olmaları gerekmektedir. Hiçbir zaman “her şeyi biliyorum” tavrında olmamakla beraber “her şeyi öğrenmek isterim” coşkusuyla konulara ve insanlara yaklaşan liderlere ihtiyacımız var. Genç kuşakların yöneticilik pozisyonuna atanmadan önce kendisini, sonra çevresindekileri yönetme yeteneği geliştirilmelidir.
Gençlerin yetiştirilmesi, işlerin gençlere devredilmesi ve tamir ederken tahribat yapılmaması devir teslim işlemlerinin ayakları yere sağlam basacak bir şekilde gerçekleşmesi çok hayati önem taşımaktadır. Profesyonel danışmanlık hizmeti alarak geçişin yumuşakça yapılması sağlanabilmektedir.
Çocuklarımızın kendi problemlerini çözmelerine, kararlarının sorumluluklarını üstlenmelerinizin vermeliyiz.
Lider olmakla birlikte gelen belirli bir kendine yeterlilik vardır. Kararları veren kişi siz olduğunuzda, bunların arkasında duran ve bu kararların yarattığı karmaşayı temizlemesi gereken kişi de siz olmalısınız. Ebeveynler devamlı olarak çocuklarının problemlerini onların yerine çözersek, çocuklar hiç bir zaman, kritik kendi ayakları üzerinde durma yeteneğini geliştiremezler. Her zaman onları kurtarmak ve bıraktıkları karmaşayı temizlemek için baskın yapan birilerine sahip olan çocuklar, hayatlarının tamamını bunun olmasını bekleyerek geçirirler. Liderler ise eyleme geçer. İdareyi ele alırlar. Sorumlu ve hesap verebilir olurlar.
Gençler daha çok rasyonel, büyükler ise duygusal düşünmekte…
Burada gençlerimizin daha çok rasyonel düşünmekte ve sonuç odaklı yaklaşımlarda bulunmakta, büyükler ise yılların alışkanlıkları ve diyalogları ile daha fazla duygusal davranabilmektedirler. Bazen de kitabi bilgilerin, kuralların piyasadaki sonuçları, yansımaları öğretildiği gibi olmamaktadır. Burada büyüklerin tecrübeleri devreye girmekte ve doğru sonuca ulaşmakta iyi bir tercih olmaktadır. Evet, yönetimin gençlere devrinde, büyüklerin sahip olduğu tecrübenin, iletişim ve ilişki ağının, iş yapma biçimlerinin, gençlerin heyecanının, duygusallığın, rasyonelliğin hoş bir dengesini yakalamak önem kazanmaktadır.
Dolayısıyla süreç sabır, sukunet, hoşgörü, saygı ve sevgi çerçevesinde yol alınmalıdır.
Taraflar, yanlışları gördüğü tarafı hemen silip atmamalı, onların istekliliğini, yaptıkları güzel işleri hafızasına getirmeli, hoşgörüyle öğrenme süreci olarak yarım gözle görerek olayı kabullenmelidir. Güzel yapılan şeylerde ise gözlerini tam açmalı, görmeli ve takdir etmelidir. Aslında yürümeyi de böyle öğrenmedik mi, düştük-kalktık, düştük-kalktık ve yürümeye başladık. Yeter ki, düştüğümüz yerden kalkabilmesini bilelim.
Gençler, sizler bizim geleceğimizin gücü, ümit çiçeklerimiz, bağımızın, bahçemizin en değerli güllerisiniz.Büyükleriniz olarak pek çok zorluklar yaşayarak, dişimizle, tırnağımızla bir noktaya taşıdığımız müesseselerimizin, sancağımızın daha iyi noktalara taşınmasını istiyoruz.
Sizlere haram yedirmemeye çalıştık, hatalar yaptık, belki düşe kalka bugünlere ulaştık. Zaman zaman sizleri ihmal ettik, beyinlerinizin, ruhlarınızın ihtiyaçlarını belkide zamanında gideremedik. İçinizdeki potansiyelin tam olarak dinamik güç haline gelmesi için yeterli eğitimlerinizi belki aldıramadık. Ama bir şey vardı ki, samimiydik, haram yedirmemeye, içirmemeye, anneleriniz size abdestsiz süt vermeye gayret etti. Ne yapalım ki bizler bu kadarını Mevlamız (cc) lütfetti. Evet bundan sonrası size ait. Sizler tahsillerini tamamlayarak işlerinizin başına döndünüz. Sizler çok daha büyüklerini yapabilecek kapasitedesiniz…
Çocuk babasını geçerse çocukta, babası da başarılıdır. Geçemezse her ikisi de başarısızdır.
Japon Atasözünde geçtiği gibi “Sanatçıyım diyebilmek için ustanı geçeceksin ve kendini geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.”
Çırak ustasını geçmez ise sanat kaybolur. Bu müesseseler, organizasyonlar gelişsin, büyüsün. Haydi görelim sizi. Size inanıyor ve güveniyoruz…
Orhangazi oğlu Murat Hüdavendigar’a “Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan oğul….” diye sesleniyordu. Sevgiyle besleniyordu geçmişin gençleri, çocukları… Onlarda zamanı, zemini geldiğinde kendilerinden beklenileni yapıyorlardı.
II. Murat 40 yaşlarında oğlu Fatih Sultan’a “Gidelim, Hakkı zikreyleyelim” diyerek gencecik Fatih’e tahtı teslim ediyordu. Daha sonra şartların gerektirmesi ile birlikte koca Fatih babasını göreve çağırabilmekte “Madem ben padişahsam, emrediyorum ordunun başına geçiniz ” diyebilmekteydi. Akşemseddin, Molla Gürani gibi farklı karakterlerde hocalar tutarak oğlu Fatih Sultan Mehmed’in çok yönlü yetişmesini sağladı. Oğlunun yanında hocasından korkarak onlara ders veriyor. İlme ve alime verdiği önemi gösteriyordu.
Fatih Sultan Mehmet hanın annesi Huma Sultan, aylarca yatağına girmeyen, çağ açıp, çağ kapatan Fatih’e şöyle der ”Anam, aylardır gözümü uyku girmiyor. Ya İstanbul beni alır, ya ben onu” diyordu. Hedefi, vizyonu olmak önemliydi, hayali olan her zaman önden gidiyordu.
Fatih’te İstanbul’u fethettikten sonra ilim yuvalarına pek çok masraf eder. Bu görenler “padişahım, bunların çoğu okumuyor, ilim tahsil etmiyor, paralar israf oluyor” derler. Ama büyük insan, “bir alim yetişsin yeter” der ve her türlü kaynağını ilmin gelişmesine harcar.
Fatih çağ açıp kaparken 21 yaşındaydı. Demek ki gönülden istersek, ona inanırsak, güçlü bir niyet edersek ve onu hayatımızın tüm hücrelerinin amacı haline getirirsek, yeterince çalışırsak yapılamayacak pek bir şey yoktu. Evet günümüzde yeni Fatihlere, Fatih ruhlu gençlere ihtiyacımız çok.
Gelecek adına iddianız, hayaliniz var ise sizin gibi hayali olan arkadaşlarla arkadaşlık yapınız.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, insan genelde en yakın beş arkadaşının ortalaması. Dolayısıyla arkadaşlarımızı çok iyi seçmek zorundayız. Gözü iş âleminde olan, iş yapan, yapmaya istekli vizyoner insanlarla yapacağınız birliktelikler sizi geliştirecektir. Aksine iş yapmayan, tembel, gelecek vizyonunu oluşturamamış insanlar ise sizi ayaklarınızdan aşağıya çekeceklerledir.
Hayatı tecrübe etmeye kalkmayın, tecrübe edenlerden öğrenin…
Kendi sinerjiniz, enerjiniz, iş modelinizle yıllardan süzüle süzüle gelen, büyüklerinizin tecrübelerini birleştirdiğimiz anda başarı oluşacaktır. Büyüklerinizin, profesyonellerin bizzat sahadan kazandıkları deneyimleri muhakkak önemseyin. Bir artı bir iki değil, Mevla’mızın(cc) da ihsanıyla, bereketiyle on bir olabilecektir. Uyum ve işbirliği sağlanamazsa bir artı biri iki dahi yapmakta zorlanabiliriz.
Yakınımızda bulunan vizyoner büyüklerle zaman zaman birlikte olmak, onların tecrübelerinin ışığında yol almak, hayat hikayelerini dinlemek büyük kazanım olacaktır gençlerimiz için. Büyüklerimiz vizyoner buldukları arkadaşlarının gençler ile tanışmalarını, kendilerini sevdirmelerini ve onlarla meşgul olmasını sağlamalıdır. Gençlerimizin algıları, kulakları, beyinleri başkalarından duyacaklarına daha açık olabiliyor. Baba sözünden ziyade başkalarının sözleri daha etkili olabiliyor.
İşletmelerin ailelerin geleceği, sürdürülebilir başarı için gençlerin iyi yetiştirilmesi şart. Çocuk kolay yetişmiyor. Bazen ne kadar dikkat ederseniz edin, çevre, arkadaş gurubu, sanal dünya daha etkili olabilmekte gençlerimizin potansiyelini boşa harcatabilmektedir.
Çocuklarımız bizlere Allah’ın emanetidir. Onların ruhunu beslemek, Adam gibi yetiştirmek ne kadar önemli değil mi?
Gençlerimizin enerjisine, yenilikçiliğine inanıyorum, güveniyorum. Bizde aile olarak küçük yaşlarda çocuklarımıza güvendik, yenilik yapacaklarına inandık. Onlarda güzel şeyler yaptılar, güvenimizi boşa çıkarmadılar. Sorumluluk üstlendiler. Bizim çocuklarımız bizleri geçiyorlar.
Gençler işletmelerde değişim ve dönüşümün başlatıcısı ve yürütücüsü olabilirler.
Genç kuşaklar bu dönüşümde önemli görevler üstlenebilirler. Ürün mimarisi, bilgi teknolojileri, müşteri hizmetleri birlikte geliştirilebilir, süreçleri iyileştirilebilir, maliyetler düşürülerek, inovasyon yapılarak işletmenin rekabetçilik gücü artırılabilir ve iş sonuçları değişebilir. İşi geliştirme, yenilikler katma anlamında, sürdürülebilirlik açısından gençlerin işletmeye katacakları şeyler aslında çok fazla.
Çağa uyumumu ve yenilenmeyi gençlerimizle birlikte gerçekleştirebiliriz. Özellikle dış ticaret ve bilgi teknolojileri hızlı bir şekilde sol şeride geçirilebilir.
Büyükler, yeri geldiği zaman çekilmesini bilmeliyiz. Büyükler sağlıklıyken, işler yolunda giderken yeni nesiler işe, hayata adapte olmayı başarabilirler. Genç kuşaklara geçiş, yeni kuşakların oryantasyonu, şirket profesyonelleriyle, iklimiyle, kültürüyle uyumunu sağlamak sorumluluk ve hazırlık yapmayı gerektiriyor.
Yeni kuşakların bilgi, teknik bilgileri yanında sorumluluk üstlenme, yönetim ve insani yönlerinin geliştirilmesi uyum sürecini hızlandıracaktır. Gençlerimizin yeterince hazırlanmamaları ve gelişimlerine, kendilerine yatırım yapmadan lider olmaları, yeterince hazırlanmadan sorumluluk almaları kaybetmeye götüren önemli sebeplerdendir.
Gençlerimizin, bir yöneticinin mutlaka sahip olması gereken en önemli özellik olan kendi fikirlerini insanlara anlatabilme, kendi düşüncelerini onlara aktarıp onları ikna edebilme gücünü kazanma konusunda eğitim almalıdır.
İşletmede, başkaları aracılığıyla sonuç alınır. Dolayısıyla gençlerimizin hem teknik, hem insani ve hemde liderlik yönlerinin geliştirilmesi, donanımlarını arttırmaları ilerleyen aşamalarında başarılarında önemli etken olacaktır.
Gençlerimiz sorumluluk üstlendiklerinde kendilerini tamamlayan karakterlerde, donanımlarda insanları çevresinde bulundurmalıdır. Kendisi duygusal ise rasyonel insanların bakışlarından istifade etmelidir. Rasyonel ise çevresinde bulunduracağı duygusal insanların yardımını, desteğini almalıdır.
Erken başladım işime, şeker kattım aşıma…
Hayat, ancak sahada gerçek alemde öğrenilir. Kullanılan kaslar ancak gelişebilir. Gençlerimizin bir an önce sahaya inmeleri, okullarını yaparken dahi işletmede görev üstlenmeleri, profesyonellerle birlikte çalışma hayatına girmeleri çok faydalı olmaktadır. Günümüzde okullarımız, üniversitelerimiz “sinyal etkisi” sağlasa da gençlerimizi işe ve iş dünyasına hazır hale getirmek de yetersiz kalıyor. Buda iş adamlarının çocuklarını ikinci nesil şirket ortağı veya yöneticisi olarak yetiştirmesi için, üniversite eğitimlerini formel ve enformel öğrenim unsurlarıyla desteklemesi gerekiyor. İş tecrübesi kazanma adına kendi işimizde çalışmadan önce çocuklarımızın özellikle kurumsallaşmış şirketlerde iş tecrübelerini kazanmalarını ve aile değerlerini kazanması için, diğer aile bireyleriyle “takım çalışması” yapmasını sağlamak gerekiyor.
Rahmetli babam 1950 yıllarda Amerika’lılarla çalışmasının kendisinde oluşturduğu değişimin etkisiyle küçük yaşlarda beni evi kasası yapmıştı, evin bütçesini ben yönetiyordum. Bende büyük bir gelişmeye vesile oldu bu güven. Çocuklara genç yaşlarda güvenme büyüklerin onlara verebileceği en büyük hediyelerden biri… Babanın evladına verebileceği en büyük sermaye belki de genç yaşlarda kendine özgüven kazanmasına yardımcı olmaktır.
Dünya erken kalkanlarındır. Dünyayı erken kalkanlar yönetir. Erken kalkan, erken yol alır. Üç sabah erken kalkan, bir gün kazanır. Sona kalan dona kalır. Bu güzel sözler yanında Sayın Mehmet Gültekin beyin dedesinin sözü de anlamı tamamlıyor. “Eğer erkenden kalkarsa bir kişi, secdeye değerse başı, tatlıya değerse dişi, akşama kadar rast gider onun işi…”
Hayata erken başlamak, güne erken başlamak, yola erken çıkmak ne güzeldir…
İnsanın beden, ruh, duygu ve zihin dünyasının gürül gürül çalışabilmesi, ciddi verimler ortaya koyacak seviyeyi tutturabilmesi için sabahın erken vaktinde kalkması gerektiği bilim dünyası tarafından tespit edildi. Güneş ecdadımız Osmanlı’yı hiçbir zaman yatağında yakalayamamıştır. Başarılı insanların da sabahın erken saatlerinde çalışmaya başladıklarını görmekteyiz. Kolaylık dini İslam ise sabahın seher vaktinde kalkılmasını insan için zorunlu görür. Önce evrenin o muhteşem akışıyla Allah’ı içinizde duyarsınız, sonra O’na yönelirsiniz. Böylece ruh, sınırsızlıklara açılımını terennüm eder. Bu durum beden, zihin, duygu yanlarımızı olumlu olarak motive eder. Onları şevklendiren, coşkulu bir konuma getiren fonksiyon icra eder.
Sonra çalışma başlar. Bir akış içinde çalışma…Verimli, bereketli ve huzurlu bir gün gerçekleşir. Bu bir bakıma her gün böyle devam eder. Ama aynı seviyede değil, her gün biraz daha kalite kazanarak, bilgi birikiminde biraz daha yükselerek, duygu dünyasında daha bir olgunlaşarak ve ruh aleminde de daha bir enginleşerek sürer.
Kardeşler arası birlik, beraberlik…
Gençlerimizin işe alıştırılmalarında en önemli konulardan biriside birden fazla çocuklu ailelerde çocuklar arası uyum ve dengenin sağlanmasıdır. Gençlerin yetenekleri, beklentileri, heyecanları doğrultusunda tahsil yapmaları, bu doğrultuda şirket dışında, şirket içinde altlardan başlayarak görev almaları, işleyiş içerisinde pişmeleri, deneyim kazanmaları önem kazanmaktadır. Mühendis olan bir gencin şirkette teknik konuları üstlenmesi, işletmeci bir gencin ise idari işler, genel yönetim konularını üstlenmesi gelişimi açısından faydalı olacaktır. Birleştirici ve anlam duygusu oluşturan yöneticilik yaklaşımı aşılanmalıdır gençlerimize.
İlk görevim: Evimizin Kasası.
Ev kasalığından şirket kasalığına geçiş yapınca zorlanmadım. Anneme ve babama beni bütünsel, ileri görüşlü ve özgür bir birey olarak yetiştirdikleri için teşekkür ederim. Başarmak güvenle başlar, Ailem bana hep güvendi…
Gençlerimiz güven kırıcı hareketlerden sakındıkça, inanıyorum ki, büyükler olarak bizler gençlerimize daha çok güvenecek, geleceğin büyük adamlarına destek vereceğiz. Kendimizi bir ölçüde işletme açısından bilge insan sayın İshak Alaton beyin deyimiyle “lüzumsuz adam” haline getirecek, gençlerimizin kaslarının gelişmesine, diyaloglarının gelişmesine, ilişki ve iletişim becerilerinin gelişmesine en büyük desteği vermiş olacaktır.
Gençlik hayatın tarlası.
Hayatınızın en önemli, en hassas ve en kritik rampasında bulunuyorsunuz. Burada yapacaklarınız yarınlarınızı belirleyecek. Burada ne ekersek yarın bunları biçeceğiz.
Günahın, heva ve hevesin süslü yüzüne aldanmayalım. Pişman olacağımız işler yapmayalım. İnsi ve cinni şeytanların, kadınların, nefsimizin şerrinden Yüce Yaradanımıza (cc) sığınalım.
Hikâyemizi tertemiz tutalım.
Her biriniz ayrı ayrı kişisel olarak birer kocaman markasınız. Marka değerlerinizi, kişilik unsurlarınızı, itibarınızı, saygınlığını hep canlı ve taze tutunuz marka şahıs olabilesiniz.
Gençliğimizi temiz yaşarsak, büyük hatalar yapmaz isek gelecek temiz olacaktır. İnsanlar hayallerine göre değer kazanır, neyi hedefliyorsa, o hedefinin büyüklüğüne göre değerlendirilir. Dolayısıyla sizler büyük işleri yapabilecek DNA kodlarına sahip olarak lütfen küçük işlerin adamı olmayın. Hep büyük gibi davranın, büyük hedefler, hayaller kurun.
Mesuliyetlerin az olduğu ve hataların daha rahat tolera edildiği gençlik büyük bir fırsat…
Gençlerimiz bu fırsatı iyi değerlendirmeli, her yeni gününü bir öncekinden daha gelişmiş olarak zaman tüneline göndermelidir. İkinci yabancı dil, lisans üstü eğitim, hızlı yazı yazma, hızlı kitap okuma, müzakere teknikleri gibi konuları da bu arada mümkünse halletmelidir. Gelişen dönemde ev, hanım, çocuklar, iş yoğunluğu derken direk işin dışındaki konulara kalan zaman çok daha azalacaktır.
Tabii ki bu dönemin en önemli konularından biride eşini seçmek. Eş, iş ve arkadaş seçimi hayatta başarıyı etkileyen en önemli seçimlerden sayılabilir. Şu unutmamalıyız ki, insan en yakın beş arkadaşının ortalamasıymış. İlk 5 önemli…Eş, iş ve arkadaş insanı paçalarından aşağıya doğru çeken değil, ruhen, ilmen, vizyon olarak bizi yukarıya doğru çekecek insanlardan olmalı.
Gençler olarak her ne olursa olsun en önemli şeyin aile birliği olduğunu, ailemiz, anne/babamız kadar bizi hiçbir kimsenin sevemeyeceğini unutmamalı ve onların hayır dualarını her zaman yanımızda hissetmeliyiz. En büyük sermayelerden birisidir büyüklerin hayır duaları. Peygamber Efendimizin (sav) “Bir babanın evladına duası bir peygamberin ümmetine duası gibidir.” sözünü hiç unutmayalım…
İş adamının karakterlisi, omurgalısı ve değerleri olanı makbuldür, kalıcıdır. Her halde yüksek karakterinizden, duruşunuzdan taviz vermeyiniz.
Sevgimizi, saygımızı, samimiyetimizi, içtenliğimizi ürünümüzden, hizmetlerimizden, çevremizden hiçbir şeyden eksik etmemeye çalışalım.
Kazancınızın çokluğundan çok temizliğine önem veriniz. Helal Kazanmak gibisi yok.
Hak yemekten, haksızlık ve adaletsizlik yapmaktan çekininiz. Gelişmenizde hakları ve emekleri olan anne ve babanızı, hocalarınızı, ustalarımızı, size yardımcı olanları hiç unutmamaya gayret ediniz. Önemli gün ve gecelerde kendileriyle görüşmenin yollarını zorlayınız. En azından telefonla arayarak hal ve hatırlarını sorunuz.
İnancımızın, Anadolu kültürümüzün, aile değerlerimizin iyi bir temsilcisi olmaya gayret ediniz.
Gelecek şimdi…Geleceği oluşturan bugündür, gelecek bugünün içinde…
Bugün ne ekersek yarı onu biçeriz. Bugün tarlaya ektiğimiz tohum karşımıza, soframıza gelecektir. Bugünler önemli….Bugünlerdir yarını hazırlayan…Yarın ne olacağınızı görmek istiyorsanız bugününüze bakınız.Yarının tohumları bugünden atılır. Kendinize yatırım yapın. Her yeni gününüz bir önceki günden daha iyi olmalı..
Kimisi laf yapar, kimisi lafını gerçek yapar…
Yarın geç olabilir. Yol bulmak, geleceğe akmak için en uygun zaman şimdi… Başarılı olmak istiyorsanız ertelemeyin.Eğer şimdi değilse ne zaman?
Hatalarımızın tolere edildiği, hala sorumluluklarımız minimumda olduğu yaşlardır 20’ler…Bu yaşlarda yapacaklarınız 30lu, 40lı, 50li yaşlardaki yaşamlarınızı etkileyecek. Dolayısıyla gençlerimizin bazıları 20’li yaşlara gereken önemi vermiyor. Hâlbuki 20’li yaşlar tüm yaşam çemberimiz içerisindeki en önemli dilim. Çalıştığımız şirketler/insanlar nasıl bir yönetici olacağımızı, seçtiğimiz eş ne kadar mutlu bir hayat süreceğimizi, mesleğimiz ne kadar kazanacağımızı, aldığımız kararlar yaşam kalitemizi belirliyor. Yani 20’li yaşlarda attığımız adımlar 30’lu ve 40’lı yaşlarımızı ya garanti altına alıyor, ya da harcıyor.
Şunu da asla unutma ki, neye sahip olursan ol, sevgi dolu bir yüreğe sahip değilsen, hiçbir şeye sahip değilsindir.
İşinize özen gösteriniz, sevgiyle, tutkuyla, coşkuyla bağlanınız. Sevdiği işi yapan hiç yorulmaz imiş.
Hayat boyu öğrenim görevlisi kalmak ne güzel.
Hergün, her hafta, her ay birşeyler öğrendiğimizi, kendi yapımıza bir donatı eklediğimizi düşünsenize, neler olmaz?
Temel Aksoy Bey ne güzel söylemiş “Öğrenmenin kendisini öğrenmek, bilmekten çok daha önemlidir, çünkü başarıyı getiren aslında ne kadar bilmediğimiz değil, bireysel gelişim ve öğrenme disiplinimizin ne kadar gelişkin olduğudur.”
Her gün yeni bir şeyler öğrenmek…Her gün yeniden doğmak…86400 saniyemizi dolu dolu yaşamak…Bugünümüzü dünden, yarınımızı bugünden büyük kılmak…
Diploma eskiden her şey demek değildi, Şimdi ise çok daha az değerli.Gerekli ancak asla yeterli değil.Hızlı bir şekilde okulu bitirip, diplomayı almalı iş sahasına hızlıca girilmelidir.
Bugünün dünyasında en azından İngilizceyi bilmen bir işadamının dünyayı takip etmesi ve diğer pazarları tanıması mümkün değil. Her ne iş yaparsak yapalım başarılı olmak istiyorsak dil yeteneklerimizi geliştirmemiz şarttır.
Kişisel anlamda, mesleki anlamda, kurumsal anlamda her daim öğrenci kalmak gerekiyor. Meslek kuruluşlarımızın, STK’Ların etkinliklerini takip edelim, katılalım. Biraz erken giderek, biraz da geç çıkarak, kartlaşarak kişisel ağımızı geliştirelim. Kişisel ağımızı etkin bir şekilde yönetelim. Okumayan, kendini geliştirmeyen insanın kime faydası olabilir ki? Hekimoğlu İsmail beyin tespiti ne kadar doğru “Okumayan bir kimse bakımı yapılmayan, sulanmayan bir ağaç gibidir, ne meyve verir, ne gölge verir, sonunda kuruyup gider. Okumayan insan neyi anlatacak! Dedikodu ve gıybetin yaygın hal alması okumamaktandır.”
Mazeret değil, marifet üretelim…En kolay şeylerden birisi bahane, mazeret üretmektir. Rağmenci olmak ne güzel…Şöyle olsaydı, şuyumuz olsaydı, keşkeler yerine “Her şeye rağmen” deyip işimize, kendimize bakalım. Başkalarıyla ilgilenmeyiniz. Dönüşü ve hasılatı garanti olan yatırım kendimize yapacağımız yatırımdır.
Vücudumuza, sağlığınıza iyi bakınız, özel hayatınıza önem veriniz.
Vücudumuz bize verilmiş en büyük emanet. Yedek parçası yok. Bize uzun yıllar hizmet verecek. Sporu, hareketi, sağlıklı beslenmeyi, sağlıklı yaşlanmayı, düzenli uykuyu, sabah kahvaltılarımızı asla ihmal etmemeliyiz. Vücudumuza zararlı içeceklerden, gıdalardan, alkolden, sigaradan uzak durmalıyız.
Erken Final bakın ne diyor: “Eğer sigara içiyorsan, senin hikayen olması gerekenden %15 daha kısa sürecek.”
Çocuklar ve genç yetişkinler kimi zaman yaptıklarının sonuçlarını iş işten geçtikten sonra görürler. Örneğin, genç yaşlarda hızlı bir hayat yaşamak, az uyumak, sağlıksız beslenmek, spor yapmamak önemsenmeyebilir ancak 10 sene sonra organlar yavaş yavaş sorun yaşar, kalıcı olabilecek hastalıklar meydana gelir. Dolayısıyla hayatımızda “keşke” leri ne kadar az stok yaparsak o kadar ileriye gidebiliriz.
Senin “Hayat defterin” önünde seni bekliyor… Senin hikayeni sen yazacaksın….
Hiçbir zaman ümitsiz davranmayınız. İyi niyetinizle, sabırla, azimle, gayretle, adanmışlıkla devam ederseniz inanın sizde yapabilirsiniz. Belki de daha iyisini yapabilirsiniz.Demek oluyor ki çalışınca oluyor. Yapılması gerekenler zamanında yapılıyorsa başarı geliyor.
Hergün hayat yeniden başlıyor.Bunan sonraki kısmını senin doldurmanı bekliyor. Hatta beklemiyor. 24 saat bittiğinde yeni bir sayfaya geçiyor. Ama dolu, ama boş…
Sende önündeki defterine öyle hikâyeler sığdır ki, önce kendin, ailen, toplum ve insanlık seninle iftihar etsin. Kendi ailen gibi dünya da sana minnettarlık duysun. Mutlu ol, mutlu kıl…
Bizler geçmişin küçükleri olarak bugünün büyüklerini oluşturuyoruz. İnanıyoruz ki, sizlerde bugünün küçükleri olarak yarının güzel büyükleri, başarılı erdemli girişimcileri, iş adamlığı ile kültür,sanatı birleştiren, ahi ruhlu girişimcileri, insanlığın kaderini değiştiren kahramanlar olacaksınız.
Dünya nüfusunun; yüzde 3’ü beynini çalıştırıp tasarlıyor, yüzde 17’si yönetiyor, yüzde 80’i amelelik yapıyor. Siz hangi dilime giriyorsunuz? Hangi dilime girmeyi hayal ediyorsunuz, ajandanızda neler yapıyorsunuz? Ne tür hazırlıkta bulunuyorsunuz? Gelir paylaşımı ise tam tersi. Gelirin büyük kısmını tasarımcılar ve yöneticiler alırken yüzde 80 amelelik yapanlar ise yüzde 20 civarında pay almaktadır.
Zirve seni bekliyor…Küçük adımlarla hemen başlayalım.
Küçük adımlarla başlayalım. Büyük sonuçlar küçük uygulamaların sonucudur. Uzun mesafeli yolların küçük ama sürekli adımlarla alındığının bilincindeyiz.Küçük mütevazi adımların bileşkesi muhteşem iş ve hayat sonuçlarına götürür.Küçük zaferler motivasyon sağlarlar. Bütünün kalitesi bileşenlerin kalitesine bağlıdır. Hayat bütününün kalitesi onu oluşturan detayların kalitesiyle ortaya çıkar. “Öğren-Yaşa-Anlat” döngüsü bizi canlı tutacaktır.Başarılı olmak, geride harika bir hayat bırakmak için ne mirasa,ne yüksek yerlerde dayıya, ne iyi bir diplomaya ihtiyaç var. Değişimler, gelişimler hep içerden başlar. Soba içeriden tutuşturulur.
Siz de niyetli misiniz formanızı ıslatmaya…? Var mısınız?
Önce adam, sonra adem ol.Önce adam, sonra girişimci ol. İyi insan olmanın ve gelecekte sahip olacağı aileye saadeti yakalama adına iyi bir eş olmanın gerektirdiği donanımlarla donatmalıyız kendimizi.
En çok çalışanlar ve formayı en çok ıslatanlar, yani sahada ençok koşan, terleyen ve emek verenler yükselir…Gençlerle yaşlıların el ele verdiği, gönül gönüle yol aldığı organizasyonlar, şirketler büyür, geleceğe emin adımlarla yol alır.
Haydi top sende. Haydi ileri o zaman.Çok daha ileri götüreceğinize inancımız tamdır…
Birlik ve beraberliğiniz daim olsun. Efendimizin (sav) işaretiyle unutma ki, birlikte rahmet, ayrılıkta ise azap vardır! Allah’ın yardımı birlikte olanlar üzerinedir.
Yolun açık, geleceğin aydınlık ve ışığın, bereketin bol olsun genç girişimci…
Recep Ali Topçu| Adell Armatür ve Vana Fabrikaları A.Ş. | Yön.Kur.Bşk.