Hani günün yorgunluğu kendini ay ışığına teslim ederken, yer yüzü, göğün yüzü ve yüzlerimiz birbirinde kaybolurken şiirler okurduk birbirimize…
Hani hayat o sıralar daha bir umutlu, hani gelecek gözlerimizde daha da parlaktı…
Gençlik damarımızda kanımızı, içimizde canımızı daha bir hararetli, daha bir kıvrak, daha bir atılgan yapıyordu. Öyle derin yaşıyorduk ki duygularımızı, veriyorduk hakkını, sevginin, heyecanın, umudun ve yeri geldiğinde öfkenin.
Şiirler ne kadar güzeldi, şairler ne kadar özel, yazarken neler düşündüklerini konuşur, heyecanlanır, hayat hikayelerine ortak olur, kendi hayat hikayemizi yazmaya başladığımızın farkında olmazdık o zamanlar. Hayat uzun bir serüven gibi uzanıp giderdi önümüzde. Dertler olduğundan çok, sevinçler olduğundan büyük, aşklar olduğundan karşı konulmaz gelirdi bize. Dostluklar hep kıymetliydi.
Mevsimler hep güzel her yeni mevsim umut vericiydi. Sen gülerdin bu halime. Ben bahar kadar hazanı, yaz kadar zemheriyi severdim. Yeni doğan güneşe duyduğum heyecan, ilk kar tanesinin düşmesinde değişemezdi. Kalbim mutlulukla dolardı bahar dallarında taze çiçekleri gördüğümde ve duygular o yapraklar sonbaharda toprağa kavuşurken hiç değişmezdi.
Günün aydınlanması kadar, gecenin gelmesi de özeldi.
Ve şiirler dökülürdü ruhuma her mevsimin gelişinde ve gidişinde usulca.
Umut ve içimdeki yaşama sevinci her yerden fışkırırdı dokundukça. Toprak beni kucaklar, göklerin yüzü gülümserdi gözlerime.
Günün yorgunluğu kendini ay ışığına teslim ederken yer yüzü, göğün yüzü ve yüzlerimiz birbirinde kaybolurken şiirler okurduk birbirimize. Şimdi şiirler okumuyorsun diye duydum, çoktan gücenmişsin hayata, çokta itibar etmiyormuşsun bu tatlı hatıralara. Hayallerin kırılmışta, şiirlerin kafiyesiz kalmış gibiymişsin. Şiirlere bile gücenmişsin gördüğüm kadar. Akşam alacasında bir umuda tutunmuyor, okuduğumuz şiirlerin gölgesine sığınmıyor, ilk gençliğin hayata olan inancına kanmıyormuşsun artık.
Ah etme, yanma sakın kederlerine, Bil ki hazanın içinde baharı vardır.
Yok deme, olmaz deme, imkânsız görme her şey zıddıyla yaratılmıştır.
Her zehrin içinde panzehir, zemheri içinde kardelen vardır.
Ömür dediğimiz yolda ne kadar yürürsen yürü ne görürsen gör o yolculukta ne kadar canını acıtsa da yolda çalılar, ne kadar kalbini yaksa da o acılar, ne kadar büyürse büyüsün yaşın, yine de o akşam alacasındaki şiirlerimize, o güzel anılara, o gerçek anlara yaslansın başın.
İnan hayata. İnan her mevsimde çiçek açacağımıza. Bazen yapraklarımızı sert bir rüzgâra bırakacağımıza, bazen karlar altında dingin bir uykuya dalacağımıza ama ardından yeniden çiçek açacağımıza. Ve hatta kış ortasında, kardelen olacağımıza… Baharda bir çiğdem gibi şaha kalkacağımıza… İnan hayata…
Günün yorgunluğu kendini ay ışığına teslim ederken, ayın yüzü, senin yüzün ve gençliğimizin yüzü birbirinde kaybolurken nasıl inandıysan o şairane duygulara, işte yine öyle derinden bağlan hayata. Ve şimdi güzel bir mısra fısılda. Ah etme, kederlenme ve tasalanma Hazanın içinde baharı vardır desin bana