Kültür, sanat, tarih, edebiyat toplumların hayatlarında olmazsa olmaz en önemli unsurlardandır. M.K. Atatürk “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” söylemiyle ne güzel ifade etmiş bu gerçeği değil mi?
Kültür ve sanat sadece bu işle meşgul insanlara bırakılamayacak kadar önemlidir. Dolayısıyla işadamları olarak bizlerinde hayatımızın içine kültür ve sanatı dâhil etmemiz önem kazanmaktadır.
Kültür sanat zenginliği diğer zenginliklerin süzülüşüdür. Bilinçli şekillendirilen kültür şirketleri, toplumları güçlendirir. Şirket ve toplumları diğerlerinden farklılaştıran kültür ve sanattır. Hızlı kültürel değişim değerler sisteminin yitirilmesine ve kimlik bunalımına sebep olur.
İş adamının nasıl ki bir ekonomi, bir insan kaynakları vizyonu ve misyonu vardır, aynı şekilde kültürel, sanatsal bir vizyona da sahip olmalıdır. Bir taraftan işimizi en güzel şekilde, en başarılı şekilde yürütürken, hisse senetlerimizin değerini arttırırken, diğer taraftan da kültür ve sanata destek vererek, toplumun, insanlığın geleceğinin evrensel değerler üzerinde yükselmesini sağlamalıyız.
Kültür, sanat sevilmediği yeri terk eder…
Toplumların kültürel birikimlerini özenerek ve itina ile ela alıp güzel bir üslup ve şekil ile topluma sunmaya sanat denilir. İnsanlık alemi olarak, kendi toplumumuz olarak yıllarca kültür ve beceriler üretmiştir. Bu kültür ve becerilerin ölçülü ve estetik bir şekilde toplumlara ve özellikle yeni nesillere verilmesi ve taşınması önem arz etmektedir.
Kültür, sanat, ilim, edebiyat ancak sevildiği yerde dururmuş, itibar görmediği, sevilmediği yeri terk edermiş. Sevelim, ilgi ve şefkat gösterelim ki terk etmesin bizi, ülkemizi, yamaçlarımızı. Toplumdan toplumu toplum yapan değerleri, kültür ve sanatı çektiğimizde geride çoraklaşan bir iklim kalacaktır.
Su Medeniyeti kurmuş bir ecdadın torunları olarak ab-ı hayatımız olan suya bu kadar değer vererek Anadolu Su Kültürü Koleksiyonu yapmanız beni ziyadesiyle memnun etti. Sanayinin yanında böyle güzel eserler oluşturulması çok hoş. Her şeyin sanayi çarklarından oluşmadığını, muhteşem bir kültür mirasımız olduğunu hatırlatması açısından çok ender bir düşünceye sahipsiniz.
Bir Japon özdeyişindeki şu ifade ne yazık ki kültürel zenginliğin yeterince farkında olmadığını göstermektedir. “Bu tarihi eserler bizde olsa, onları cam fanusa koyar, izlemeye doyamazdık”
İş adamının hobisi olmalıdır…Kültür sanat hayatımıza renk katar.
Hobi genel kanımızın aksine boş zaman işi değildir. Hobilerimizi sosyal ve iş hayatımız içine dâhil etmeliyiz.
Bakınız Temel Aksoy hobilerin etkisini ne güzel açıklamış: “Pedagojik araştırmalar, çocukların oyuncaklarıyla zaman geçirebilmelerinin yalnızlıkla başa çıkma, tek başına yetebilme ve daha da önemlisi doyumu bir hayat yaşama yeteneklerini arttırdığını kanıtlıyor. Hobilerin yetişkinlerin hayatına etkisi, oyuncağın çocuğa etkisiyle aynıdır. Hobiler bizi kendimize yeten, yalnızlıkla başa çıkan, doyumlu ve üretken insanlar yapıyor”
Hayat boşluğu kaldırmıyor. Muhakkak bir şeyler dolduruyor o boşluğu. Biz kültür, sanat, edebiyat vb. güzelliklerle doldurmadığımız takdirde başka şeyler orayı dolduruyor.
Kişisel sağlığımız, huzur ve gönül rahatlığımız içinde kültür sanat ayrı bir unsur haline geliyor. Ruh dünyamızı, hayal dünyamızı geliştiriyor.
Hayatımızda bir sakinleşme, yavaşlama hasıl oluyor. Kültür ve sanata yanmış gerçekler, ritüeller, geliştirici hikayeler hayatı anlamamıza, anlamlandırmamıza vesile oluyor. Önceliklerimizi belirlerken bize bilgi veriyor, çok geçmişlerden günümüze gelen değerli bilgeliklerle kararlarımızdaki isabeti artırıyor.
Kültür, sanat uğraşıları ile beynimizin, kaslarımızın kullanmadığımız potansiyelini değerlendirmiş oluyoruz. Hep sağ elimizi kullandığımızda sol elimizin potansiyelini ihmal etmiş oluyoruz.
Kültür ve sanat ile hem kendimizi ve hemde çevremizi aydınlatmış oluruz.
Kişisel olarak acıyalım kendimize.
Hayat sadece maddeden ibaret değildir. Hayat iki yönlüdür. Hem maddi ve hemde manevi ihtiyaçlarımız söz konusudur. Kendimizi para makinesi olarak görüp, sadece paraya, işe, ekonomiye yönelmeyelim. Bedenimiz, ruhumuz, beynimiz sadece iş yapmak üzere tasarlanmamıştır. İnsan çok boyutlu bir yaratılışa sahiptir.
Kendinden başkası için bir şey düşünmeyen insan huzura ulaşamaz. Sadece para kazanmaya indirgenmiş hayat yol yorgunluğuna, tükenmişliğe, bedensel ve ruhsal rahatsızlıklara yol açıyor.
Bizden sonrakilere daha fazla servet, daha çok fabrika bırakmak uğruna ruhumuzu, gönlümüzü, toplumumuzu ihmal etmeyelim.
Kişisel ve kurumsal enerjimizi yükseltir.
Kültür-sanat ile meşguliyet özel yaşantımıza olumlu yansır, daha enerjik olmamızı, yaptıklarımızdan keyif almayı, sevdiklerinizle yaşamın her anını paylaşmayı sağlar bir ölçüde. Yenilenme, şarj olma ve yeniden enerjik bir şekilde işe başlama fırsatları oluşturur.
Yoğunlukların arasında kaybolmamak için kendimizi ve çevremizi mutlu kılacak molaların en etkili yöntemlerden biridir kültür sanat iş adamı için.
İçinde kültür ve sanatın olmadığı iş modeli katıdır, akışkanlığı düşüktür. Zamanla yol yorgunluğu ve tükenmişliğe yol açar.
Osmanlı’da ahilik sisteminde kasaplara her sene bir ay bahçıvanlık yaptırılırmış. Yıl boyu sürekli kanla, bıçakla meşgul olan gönüller canileşiyor, katılaşıyordu. Bunu önleminin en güzel yolu da senede bir ay çiçekle, doğayla meşgul olmaktı.
Sanat insanı içindeki derinliğe ulaştırıyor…
Kültür sanatında tüm iş ve özel hayatımıza katacağı, bize katacağı incelikler çoktur. Ahmet Selim ne güzel bir tespitte bulunuyor: “ Sanat, akılla gönül arasındadır, inceliklere, ince farklara (nüanslara) çok önem verir. Kültür, sanatla meşgul olmak, ilgilenmek insanın ilmi meşgalesine de fayda sağlar. Dikkatlerin keskinlemesi, arka plan sezgilerin güçlenmesi, terkip bağlantılarının kurulması gibi konularda sanat terbiyesinin önemli rolü olabilir. “Akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim” bütünlüğünün idealine bağlı olan insan, ilimlerle, sanatlarla, düşüncelerle işte böyle bir ihata şuuru içinde meşgul olur.”
Kültür, sanatla meşgul olanlar daha neşelidir, daha rahattır.
Kültür ve sanat yoluyla organizasyonumuzdaki, toplumsal rahatsızlıklarımızı, dengesizlerimizi giderip daha güzel bir şirket, daha güzel bir toplum, daha güzel bir dünya inşa edebiliriz. Kültür, sanat, edebiyat insanları kucaklar, birleştirir, kardeş eder.
Sosyal-immün sistemimizi güçlendirir…
Kültür ve sanatla meşguliyetimizi arttırarak, hobilerle meşgul olarak, güzel insanlarla birlikte olarak, güzellikleri, hoşluklara yakınlığımızı arttırarak, halkı kültür,sanata, inceliklere çağırarak, güzel hal yaşayarak manevi direncimizi, sosyal-immün sistemimizi güçlendirebiliriz. Nasıl ki, fiziki anlamda immün sistemimiz, bağışıklık sistemimi güçlü ise bizi tüm hastalıklara karşı koruyorsa aynı şekilde manev-i immün sistemimizin güçlü olması da bizi ruhi, manevi hastalıklara karşı koruyacaktır.
Kültür sanatla meşgulolmak insanın kişilerle kolay iletişim kurmasını kolaylaştırıp çevre edinmelerine yardım ediyor. Kültür sanat bir hobi olarak kendine yeten, yalnızlıkla başa çıkan, doyumlu insanlar yapar.
Mutlu et ki, mutlu olasın.
Hayatımızın en önemli hedeflerinden biri mutlu olmak, huzur içinde yaşamımızı sürdürmektir. Ediz Hun Türk toplumumun mutsuzluğunun en büyük nedeni olarak, hobilerinin olmayışını göstermektedir.
Ruhsal dinginliği kazanmak tüm insanlar için olduğu gibi iş adamları için çok daha önemlidir. Ruhu rahatlamış, gönlü ferah, bu hali yüzüne yansımış, mütebessim bir ruha sahip olmak ne güzeldir. Çevremizde zaman zaman benzer insanları görüyoruz. Olaylara olumlu yönden bakıyor. Olaylara nereden baktığımız, bakış açımız o kadar önemli ki. Olayların sadece yüzde 10’u aynı etkiyi oluşturuyor insanlarda, yüzde 90 bize bağlı. Çevremizdekilere az da olsa bir sevinç kazandırmak, sıkıntılarını gidemek bizi eder. İnsanların, çocukların gönüllerine bir sevinç kondurmak ne güzel. Bu aynı zamanda bizim içinde bir enerji kaynağı oluyor. Mutlu et ki mutlu olasın…İnsanların gönüllerine sevinç koymak, acılarını dindirmek kendisi içinde bir ölçüde ruhsal terapi oluyor, mutlu oluyor.
Kültür, sanat pek çok yerde iş adamlığının üzerinde bir prestije sahiptir. Bizi vasatlıktan kurtarır, ayrı bir kimlik kazandırır bize.
Kültür ve sanat ile meşgul insanlar daha çok çevreye sahip olurlar.
Protokole, pek çok yetkiliye belki iş adamı olarak ulaşamayabiliriz, ancak kültürel ve sanatsal çalışmalarla çok rahatlıkla ulaşabilir, kilitli kapıları, gönülleri açabiliriz. Oradan girerek mesajımızı iletebiliriz.
Kültür ve sanatla meşgul olan iş adamları toplum içinde daha çok sevilirler, daha saygın bir yere sahiptirler.
Bu saygınlığın şirket aktivasyonlarına, bilinirliğine, iş sonuçlarına da katkıları her zaman olumlu olmaktadır.
Kültür ve sanat kişisel ve kurumsal olarak toplumun en beğenilenleri arasında yer almamızı sağlar.
Kültür ve sanat, müzecilik aynı zamanda ülkemizin ve insanlığın yüceltilmesine, evrensel değerlere yaklaşmasına, toplumun öğrenme ve gelişmesine verilen büyük bir destektir. Kültür sanat şirketlere, markalara önemli bir prestij, itibar ve ayrıcalık sağlıyor. Bilinirliliği, saygınlığı arttırıyor. Hem kamuoyunda hem kendi çalışanlarının ve tüm paydaşlarının nezdinde artı değer sağlıyor ve rakiplerinden farklılaştırıyor.
Dünyayı güzelleştirme görevimiz var.
Hayat sadece nefes alır vermekten, işlerimi yönetmekten ibaret değildir. Önce kendimizi, sonra çevremizi, sonra dünyamızı güzelleştirme sorumluluğumuz var. Çevremizi ve dünyamızı güzelleştirmenin en güzel yollarından biri kültür, sanattır. İş adamı olarak sahip olduklarımızın bir kısmını bu alana ayırarak dünyamızın güzelleşmesine katkı sağlamak mümkündür. Ecdadımız yapmış oldukları güzelim mimari eserlerle, kültürel ve sanatsal çalışmalarla dünyamızı güzelleştirmişler ve bize miras olarak bırakmışlardır. Çeşmeye, suya hürmeten yapmış oldukları çeşmeler, su sarayları ile dünya mimarlık yaşamına mükemmel eserler hediye etmişlerdir. Bizler bu eserlere sahip çıkarak, günümüze ve geleceğe taşımalıyız.
M. Kemal Atatürk’ün “ Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.“ ifadesi güzelliğin en önemli aracının kültür, sanat olduğunu işaret etmektedir.
Kültür, sanatın insan ruhuna getirdiği zarafet ve hayatı güzelleştirmesi adına sanatı desteklemek zorundayız. Bilhassa biz işadamlarımıza sanata yönelik gayretler içinde olmaları artık kaçınılmaz olmuştur.
Geçmişte medeniyet genelde tüccarlar, iş adamları yoluyla gelişmiştir.
Tüm dünyada kültür, sanat, medeniyet genelde tüccarlar eliyle dağılmıştır. Tüccarlar gittikleri yere ürünleriyle birlikte medeniyeti de taşımışlardır.
Bizlerde çağımızın iş adamları olarak kadim medeniyetimizi, değerlerimizi, kültür ve sanatımızı tüm dünyaya taşımak zorundayız. Her bir firmamız, iş adamımız gerek ihracat ve gerekse ithalat yoluyla pek çok dünya insanıyla ilişki halindeyiz. Dolayısıyla dokunduğumuz dünya insanlarına her birimiz sevgimizin, değerlerimizin ve medeniyetimizin temsilcisi olmalıyız. Bu güzellikleri onlara taşımalıyız.
Kültür ve sanata gösterilecek ilgi ecdadımıza vefan borcumuzdur.
Ülkemizin ve özelikle de İstanbul’umuzun sahip olduğu kültürel miras, dünyada pek az millete sahip olacak derecede yoğun ve zengin iken maalesef yeterince koruyamıyor, kollayamıyor ve zaman zaman bazılarını kaybediyoruz. Dünya mimarlık servetine ecdadımızın hediyesi olan şahane çeşmeler, su sarayları, sebillerden bazıları başka amaçlar için kullanılıyor, tarihi çeşmelerimizin dudakları susuzluktan çatlamış durumda, suları akmıyor. Geçmişte gürül gürül sularıyla etrafına insanları toplayan, onları ferahlatan çeşmelerimiz bugün o kalabalıktan mahzun, boynu büyük. Her birisi yeniden ihya olmayı, insanlarla buluşmayı bekliyor.
Kültürel, sanatsal eserler her biri bizlere ecdad yadigârı miraslardır. Bunlara sahip olmak büyük dedelerimize, ecdadımıza vefalı olmanın, onlara saygılı olmanın bir sonucudur. Ecdadımız pek çok zorluklarla yaşamış, pek çok sıkıntılara katlanmış ve bize bu kültürel mirası bırakmıştır. Bizler bunlara sahip olmaz isek vefasızlık yapmış olmaz mıyız? Vefanın ismini sadece bir muhit isminde değil gönlümüzde, kültürel varlıklarımıza sahip olarak ta göstermeliyiz. Üç büyük imparatorluğa ev sahipliği yapmış olan İstanbul’umuzla ilgili bakın divan şairimiz Nedim ne güzel söylemiş:
Kala-yı maarif satılır suklarında,
Bazar-ı hüner ma’den-i ilm-ü ulemadır.
(İstanbul öyle bir şehirdir ki) sokaklarında bilgelik kumaşı satılır, sanat harman harman pazar bulur, bilim ve bilginler maden, madendir.
Biz fabrikamızda şirketimizin ilk kuruluş yıllarında sahip olduğu masamızı, telefonumuzu, kasamızı saklıyoruz. Sanayiciliğe ilk başladığımızda kullanmış olduğumuz bazı makinelerimizi muhafaza ediyoruz.
Büyük dedemizin bazı eşyalarını, kitaplarını, notlarını saklıyoruz.
Geçmişte yurt dışında bir fabrikaya gittiğimizde bizlere hep dedelerini, şirketlerinin tarihini anlatırlar, onlara ait eserlerini bizlere gezdirirlerdi. Biz de gıpta ile bakardık.
Ama mutluyuz ki, şimdi bunu bizler yapabiliyoruz, onları şaşırtıyoruz. Değerlerimize, kültürümüze, anılarımıza saygı gösteriyor, onları muhafaza ediyoruz.
Geleceğimizin tasarlanmasında kültür, sanat, tarih…
Turgut Cansever “Geleceğe yönelik her çözümün altında tarih bilinci yatar.” diyerek geleceğimizin tasarlanmasında tarihin, kültürün, sanatın önemini ifade etmiştir.
Şeyh Edebali “Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın! “ diyerek geleceğimizin inşasında geçmişten beslenmemiz gerektiğini ne güzel ifade etmişlerdir. Çınar ağaçları gücünü kökünden almakta ve temiz su kaynaklarından beslenmektedir. Çınardan ilham alarak bizde geçmişimizdeki temiz kaynaklara ulaşmalı ve köklerimizden güç almalıyız.
Geride bereketli izler bırakmak ne güzeldir…
Hayatı anlamlandırmanın, değer katmanın en önemli göstergelerinden biride geride bereketli bizler bırakabilmektir. Kuşlar uçar arkada hiç iz bırakmazlar, kaybolur giderler. Ya insanoğlu?
İş adamları olarak bırakacağımız ekonomik izler daha kısa süreli olarak etkili ve kalıcı olacaktır. Halbuki kültürel ve sanatsal izler asırlar boyu sürmektedir. Hz. Mevlana, Yunus Emre, Mimar Sinan, Konfüçyüs, Goethe ve daha niceleri asırlardan beri insanoğlunun hayatına ışık tutmaktadırlar. Kaç zengini hatırlıyoruz? Rahmetli Sabancı’yı unutmuyoruz, Rahmetli Vehbi Koç’u unutmuyoruz değil mi? Unutulmamalarının en önemli sebeplerden birisi de kültür ve sanata verdikleri değerdir. Toplumun gönlüne dokundukları eylemleridir.
Bazıları arkalarından dua, bazıları beddua alır.
Kültür ve sanatla meşgul olanlar bu yolla topluma dokunur ve toplumsal fayda üretirler. Dolayısıyla insanların dualarını alırlar. Dünyamızın güzel kültürel ve sanatsal değerler üzerine inşa edilmesinde rol almayanlar aslında sorunun bir parçasıdırlar.
Toplumsal çalışmalarımızla sahip olduklarımızı sadece kendimizde kalmayan ve bütün bir toplumun hizmetine sunulmuş imkânlara dönüştürmüş oluruz. Ne güzel demiş ecdadımız: “Dama çıkan merdiveni çekmemeli” değil mi?
Rol model olmak durumundayız.
Bugünün büyükleri ve iş adamları olarak bizden sonrakilere, gençlerimize, veliahtlarımıza iyi bir rol model olmak zorundayız.
Ailemizde, şirketimizde bizden sonrakilerin de kültür ve sanata önem ve değer veren insanlar olarak yetiştirmeliyiz. Yavaş yavaş alıştırmalı, onları kültür ve sanatın soluklandığı ortamlarda bulundurmalı ve böyle bir ortamda yeşermelerini, gelişmelerini sağlamalıyız.
Adell Armatür ve Vana Fabrikaları A.Ş. olarak yaptığımız “Ab-ı Hayat Geçmişten Günümüze Su ve Su Kültürü” gerek kendi sektörümüze ve diğer sektörlere ilham kaynağı olmak istiyoruz. Fabrikamızdaki daimi müzemizle yurt içinden ve yurt dışından pek çok ziyaretçimizi su kültürümüzle, içindeki güzel hikâyeler ve anılarla tanıştırıyoruz. Fabrikamızda oluşturduğumuz kitaplık ile çalışanlarımıza ve dışarıdan konuya ilgili duyanlara hizmet veriyoruz. Üniversitelerimizdeki, orta ve ilköğretimdeki pek çok gencimize dokunarak suyla dostlarını, su kültürünü tanımalarını sağlıyoruz. Yayınladığımız kitaplarımızla, makalelerimizle dünyanın en geniş ortam yaşam kültürüne sahip kültürümüzdeki güzellikleri yayılı bilgi haline getirerek toplumumuzun, insanlığın gündemine taşıyoruz. Su kültürü, su kullanım duyarlılığının artmasına çaba gösteriyoruz. İş adamları olarak, işletmeler olarak kültürün, sanatın bir dalına el versek topyekûn entelektüel bir kalkınma yapmış oluruz. İnsanlarımızın kültürümüzle, tarihimizle, sanatla tanışmalarını, dost olmalarını, kültürümüzdeki ritüellerin ve sembollerin güzelliğini keşfetmelerini sağlayabiliriz.
İş adamının topluma sorumluluğu var.
İş adamı hayatı tek kişilik, tek ailelik yaşayanlardan olamaz.
Kültür sanat aynen iyilik gibi bağlar bizleri birbirimize… Şarjı, enerjisi hiç bitmez.
İş adamı bugüne ve geleceğe yönelik sorumluluğu olan insandır. İşinin yanında sokağını, mahallesini, ülkesini düşünmek, sorumluluk hissetmek, dünyayı güzelleştirmek zorundadır.
Ben siftah yaptım, var komşumdan al diyebilecek, pabucunu dama attırmayacak, Ahi Evran torunları olmalıyız. Dedelerimiz gibi adam gibi adam iş adamları, insanlar olabilmek….
Unutmamalıyız ki, bizlere atalarımızdan kalan kültürel değerlerimizi korumak, yaşatmak ve bizlerden sonraki nesillere aktarmak hepimizin asli görevidir. Ayrıca halk olarak ta, AVM’ler yanında sanat mekânlarına, müzelere yönelmenin, kültüre, sanata, sanatçılara destek vermenin vakti çoktan gelmiş ve geçmektedir. Özel müzeler, şehir müzeleri arttırılmalı, müzecilik anlayışı da zamanın ruhuna uygun olarak güncellenmelidir. Çocuklarımızın küçük yaşlardan itibaren müzelere, kültüre, sanata, edebiyata dost olarak yetiştirilmelidir.
Haydi gelin, açalım gönlümüzü, verelim, uzatalım elimizi kültür, sanat ve edebiyata…
Eğer hayatı bir bütün olarak algılayabilirsek hem işlerimizi ve sorumluluklarımızı yerine getirip hem de kültür sanata, hobilerimize yer açabiliriz. Keyifle yapacağımız kültür ve sanat, potansiyelimizi ve enerjimizi doğru kullanın kişiler hangi yaşta hangi konumda olursa olsunlar her güne daha hevesli uyanırlar. İlgilendiği hobileri sayesinde ortak zevkleri olan yeni insanlarla yeni paylaşımlarda bulunarak hayatlarını daha zenginleştirebilirler. Bir hobiyle uğraşmak kişi içinde bulunduğu ana odaklar, geçmişin hesaplaşmalarından ve geleceğin kaygılarından uzaklaştırır.
Tanışalım, tanıştıralım, sevelim sevdirelim bu güzelim değerleri, kültürü ve sanatı.
Öksüz bırakmayalım bu değerleri. İlgi ve şefkat gösterelim ki yeşersin, gelişsin, terk etmesin bizleri.
Ecdadımızın hatıraları kaybolmasın. Bitmesin bu güzellikler…Ölmesin bu güzel duygular.
Sahip olunmayan kültür ve sanatın bitmesi haktır, biz sahip olursak bu kültür-sanat bitmeyecektir.
Önce kendimiz, sonra yakınlarımız, ülkemiz ve tüm insanlık âlemi huzura kavuşsun.
Dünyamızın geleceğine bir tuğla da biz koyalım. Geleceğimizi daha güzel değerlerimizin üzerine inşa edelim.
Çocuklarımız, çalışanlarımız kültürden, sanattan, edebiyattan uzak yaşamasın.
Kültür ve sanatın toplumumuzun tüm katmanlarında, iş aleminde, gönüllerde zihinlerde daha fazla yer alması ümidiyle.
Su gibi duru, su gibi coşkulu ve su gibi aziz olunuz.
Recep Ali Topçu | Adell Armatür ve Vana Fabrikaları A.Ş. | Yön.Kur.Bşk.