Kadem
Küçük bir kız çocuğunun büyük düşüydün Kadem. İlk dünyası, ilk rüyası, ilk adımlarının büyük kahramanı. O büyük ve yeşil dünyada, dünyayı senden, yeşilden, maviden ibaret gördüm ben. Elimi tuttuğunda, elim elinin içinde kaybolduğunda kayboldu yüreğim yüreğinde. Sana bakınca sevgiyi gördüm ben, sevilmeyi gördüm, senin gözlerinde dünyanın kendisi oldum. Ordaydım, varlığım değerliydi, hüzünlerim kıymetli… Ayağım taşa değse, dünyanın bütün taşlarını kaldırıp atmak isteyeceğini biliyordum. Bunu yapman değildi önemli olan, elinde imkân olsa bunu yapacağını bilmemdi. Ben sende sevmeyi sevdim Kadem…
Yanımda yürüdüğünde dağımdın sen, yere bastığımda toprağım, yaslandığımda çınarım… Ki ben senin dallarının gölgesine sığındım, yapraklarının hışırtısıyla derin ve güzel uykulara daldım. Güvendeydim, sen vardın. Seviliyordum sen vardın… Dünya bir yana sen bir yana dediğinde ben, sevmenin ne demek olduğu anladım. Sevmenin insan teninden ötede, çok derininde bir yerde bildiği bir şey olduğunu anladım. Ben sevmeyi senden öğrendim Kadem… Severken sözcüklerim senin sözcüklerin, dilimde sensin, dokunurken ellerim senin ellerin, tenimde sensin, bakarken bakışlarım okşar sevdiklerimi, gözlerim sensin… Korurum, sararım sevdiklerimi canım yansa da, bilirim yüreğim sensin… Sevmek öğrenilir Kadem, sevilmek öğrenilir. Küçük bir çocuk biçare varlığının kutsandığını bu kutsal sevgi ile öğrenir. O sevgi onu büyütür, uyusunda büyüsün değildir Kadem, sevilesinde yüsrüsündür. İnsan sevildiğini bilince dalar huzurlu uykuların koynuna. Ben varlığında derin uykulardan güzel uyandım Kadem.
Okul aralarında gelip beni yemeğe götürdüğünde kendimi değerli hissettim ben, her eksiğimi gözettiğin, beni noksan bırakmadığın için güvendeydim. Dünyayı seninle tanıdım Kadem, dünyam sendin.
Son yolculuğumuzda, seni göğsümde hastaneye kadar taşırken on altı yaşında genç bir kızdım Kadem… Göğsümün üstünden aldılar seni, yüreğimi aldılar göğsümün üstünden, yüreğimi yatırdılar bir sedyeye, hayatımı, çocukluğumu, güven duygumu, sevilmelerimi, dağımı… Evimi… Ocağımı… Aldılar elimden… Kadem, kaydın gittin çaresiz ellerimden…
Adın gibiydi varlığın, uğurum, armağanım, hediyem, atam, toprağım, vatanım, köklerimdin sen… Sana böyle sevmeyi kim öğretmişti Kadem… Söylesene anlıyor musun senden sonra neden bütün sevmeler yavan, bütün sevmeler eksik, neden hep bir tarafı noksan sevmelerin. Neden ben çok severek, çok sararak, bağrıma basarak kutsuyorum sevdiklerimi. Neden canımı koyuyorum ortaya severken… Candan sevmeyi, ciğerden yanmayı, severken o olmayı, o sevginin odunda yanmayı, gözlerine bakarken yüreğinden keder almayı senden öğrendim ben… Şimdi yoksunluğum, yarımlığım kaldı geriye… Ne kadar sevilsem hep eksik bir yerler. Sevginin yokluğunu severek kapatıyorum Kadem. Senin yüreğinin boşluğunu kendi yüreğimle doldurmaya çalışıyorum… kendi yüreğimden yama yaptım eksilen yanlarıma. Ellerimi tıpkı senin gibi kullanıyor, sevdiklerimin ellerinden tutunca avuçlarımın arasında kaybediyorum avuçlarını… Çınar oldum ben Kadem, dağ oldum, oluk oluk sevgi oldum…
Boşluğun hiç dolmadı, yüreğimin orta yerinde koca bir oyuk, ne vakit daralsam oraya, yokluğuna koşuyorum Kadem… Güzel ellerinde bir bardak çay, seninle dertleşiyorum… yokluğuna öfkeliyim Kadem, altmışında gidişine, beni bırakışına öfkeliyim ama kızamadığım ve kıyamadığım için sana hep başka şeylere okkalı küfürler savuruyorum içimden. Ne zaman yokluğunun acısı çöreklense içime seninle bir çay molasına kaçıyorum kadem… Biliyorum yine öyle seviliyorum, anlaşılıyorum, değer görüyorum. Ben bu dünyaya senin yokluğunda bile varlığından aldığım güçle kafa tutuyorum Kadem.
İyi ki vardın demek çok küçük kalır varlığının yanında,
Elbet iyi ki vardın ama;
Sen Dağdın…
“İyi ki” den çok daha fazlasıydın.
Sen rabbe şükrandın.
Sen tendeki candın.
Sen benim yuvamdın.
Sen şansımdın.
Büyükbabamdın…
Büyüktün…
Sen benim gerçek babamdın …