Site icon Major Scope

KRİZ’i Nasıl AVANTAJ’a Çevirebilirim…

Reading Time: 8 minutes

Kriz Yönetimi; gelecekte var olabilecek, planlamadığınız herhangi bir tehdit ya da durum karşısında, kendinizi güvenceye almak için, koruma kalkanı oluşturmanız için, en kötüyü düşünerek(yok oluşu) atacağınız her bir adımın öngörüsü ile, (biriminizin çalışan yetkin personeli ve yöneticileri) prosesleri oluşturmaktır. (NEF)

“Kriz” kelime itibariyle farklı dillerde farklı anlamlar içermektedir. Kısaca bakmakta fayda var..

Kriz Fr. crise

1. Tıp Bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk, akse: 2. Bir kimsenin yaşamında görülen ruhsal bunalım.

3. Bir şeyin çok kıt bulunması durumu.

4. Bir şeye duyulan ani ve aşırı istek.

5. ekon. Çöküntü.

6. mec. Bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran:

Kriz İng. Crisis

1. Hastalığın dönüm noktası, hastanın iyileşeceği veya öleceğinin belli olduğu an.

2. Aniden gelişen şiddetli belirtilerle ayırt edilen nöbet, hastalık nöbeti.

Çince iki kelimeden oluşan kriz, yani Weiji’nin anlamı “tehlikeli nokta”, “zor durum”dur.

Çince ”tehlikeli nokta” ya da “zor durum” anlamına gelen “weiji” kelimesi, tek başlarına “tehlike” anlamına gelen “wei” ve “fırsat” anlamına gelen “ji” kelimelerinden oluşsa da “ji”nin “weiji”ye kattığı anlam sandığımız gibi değil. “Weiji”nin içindeki “ji” “durum” anlamı katıyor, “fırsat” anlamı değil. Tehlike ve fırsat kelimelerinden oluşan “weiji”, iki kelimenin de anlamını bünyesinde taşımıyor.

Yalnız krizi ya da tehlikeyi fırsata çevirmek olur mu derseniz, şahsi görüşüm, EVET, olacaktır. Yıllardır eğitimlerimde ya da ekiplerime söylediğimi tekrarda fayda var; “Olmaz diye bir şey yoktur, olmazı olur kılabilmektir önemli olan”.. Burada ki mana temelde; geleceğin ön görüsü ile gerçek faydaya ulaşabilmek adına, doğru ihtiyaç tespitleri yaparak, analizler sonunda tehlikeli durumu nasıl bertaraf edip, bunu kendi lehimize çevirebileceğimiz vardır.

Krizler önceden geliyorum diyenler ve bir anda karşımıza çıkanlar olarak ayrıştırılabilir.

Çok yakın geçmişten örnekler verelim. 10 Nisan’ da Pandemi nedeniyle, gece 22:30’ da sokağa çıkma yasağı duyuruldu. Bunun duyurusu yapılırken “gece 00:00 itibariyle sokağa çıkma yasağı başlayacaktır” cümlesini alan beynimiz bir anda izole olduğumuz evlerden kendimizi dışarıya atmamıza neden oldu. Virüs taşıyanlar ile taşımayanlar sarmaş dolaş, kavga edenler, ekmek kuyruğuna girenler, açık marketlerde ihtiyaç ya da ihtiyaç dışı birçok ürün alma telaşına girenler… Nasıl bir kaos ortamı oluştu bir anda hepimiz hatırlıyoruz. Hal bu ki, sokağa çıkma yasağı ile birlikte aşağıdaki listede açık olacak kanalların da bilgisi aktarılmıştı;

* Tüm sağlık ürünleri ve tıbbi malzemelerin (tıbbi maske dahil) üretiminin yapıldığı işyerleri,

*  Kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşları, eczaneler,

*  Zorunlu kamu hizmetlerinin sürdürülmesi için gerekli kamu kurum ve kuruluşları (huzurevi, yaşlı bakım evi, rehabilitasyon merkezleri, acil çağrı merkezleri vb.)

*  Her bir 50.000 nüfusa bir adet olmak üzere göre valilikler/kaymakamlıklar tarafından belirlenecek akaryakıt istasyonu ve veteriner klinikleri,

*  Doğalgaz, elektrik, petrol sektöründe stratejik olarak faaliyet yürüten büyük tesis ve işletmeler (Tüpraş, termik ve doğalgaz çevrim santralleri gibi)

* PTT, Kargolar vb dağıtım şirketleri,

*  Hayvan barınak, çiftlik ve bakım merkezleri,

👉 Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta ilan edilen 2 günlük sokağa çıkma yasağı sürecinde fırınların çalışacağını belirterek, “Ekmek vatandaşların kapılarına kadar götürülüp verilecek, satış yapılacak. Araçlar mahalle mahalle dolaşıp ekmek satışını gerçekleştirecek.” dedi.

Burada olan olay neydi; ilkel beynimize hemen ilk sinyali yolladık, 2 gün sokağa çıkma yasağı var ve sadece 1,5 saatin kaldı, hemen ölmemek için koş tüm ihtiyaçlarını al.. Hal bu ki zaten hayatımızı idame ettirmek için ilgili kanallar bize hizmet vermeye devam edecek bilgisi paylaşılmıştı. Keza, fırınlar sokaklarda seyyar araçlar gezdirdi, Polislerimiz ihtiyaçlarımızı eve kadar teslim etti. Biz ne yaptık, sakin olmamaktan kaynaklı stresimize yenik düştük ve stres hali hemen paniğe sebep oldu. O halde doğru kriz yönetiminin en temel taşlarından biri sakin kalmak.

Sakin kalalım da peki doğru kriz yönetimi yapabilmek adına her şeyi de düşünmemiz gerekmez mi, en kötü senaryoları kurgulamak gerekmez mi.. Eh buyurun kurguya da başlayalım; belki bu hizmetler bize ulaşmayacak, belki bulunduğumuz il ya da ilçede yeteri kadar fırın çalışanı ya da polisten hizmet alamayacağız, belki kıtlık olacak, belki kasırgalar olacak evden hiç çıkmama durumu olacak, belki 2 gün değil 20 gün sürecek… en kötü senaryoları kurguladık mı.?

Burada sakinlik nerede peki 😊

Sokağa çıkma yasağı duyurusu yayınlandığında, online kanalda “Kahveli Sohbetler” programımı gerçekleştiriyordum ve an zamanda telefonuma gelen bir mesaj; “Canım sokağa çıkma yasağı başlayacak 1,5 saat sonra, şu an yayındasındır evde herhangi bir şeye ihtiyacın var mı?”.. çok rahat bir şekilde arkadaşıma teşekkür ettim ve programa devam ettim. Nerden geliyor bu rahatlığın sırrı dersiniz? 10 gün boyunca (22 Martta instagramda bir paylaşımımda kesinlikle tüm ülke genelinde sokağa çıkma yasağının uygulanmasına dair içişleri bakanı ve sağlık bakanımızı da etiketlediğim paylaşımım ile kriz yönetimine dair bireysel görüşlerimi belirtmiştim) birçok farklı kanaldan bakanlıklara baskılar yapılmaya başlamıştı. Sosyal mecradan yazanlarla birlikte, basın yayın organları her programda “sokağa çıkma yasağı gelmiyor mu artık gelsin” diye sürekli yayınlarda dile getirdiler.. Cumhurbaşkanımız açıklama yaptı 30+1 ilde giriş çıkışlar kontrollü yapılacak ve ulaşımla ilgili kısıtlamalar gelecek dedi. Valiliklere gerektiği taktirde sokağa çıkma yasağı getirebilecekler yetkisi verdiğini açıkladı.. Velhasıl, sokağa çıkma yasağı geliyor denildi. Biz ne yaptık, görmedik, umursamadık, tedbirimizi almadık, son 1.5 saatte sokağa attık kendimizi. İşte benim rahatlığım bu süre zarfında tüm ihtiyaçlarımı temin etmiş olmamdan kaynaklıydı. Kriz yönetiminde diğer önemli kriter, tüm tehditleri, tehlikeleri, en küçük detayıyla görmek, geleceğe yönelik plan ve prosesleri oluşturmak.

Hadi görmedik, yapmadık, planlamadık.. bu durumda krizin ortasında baş başa kaldık tehlike ile. Sakin olmakta fayda var. Önceden tedbirler olmalı hayatımızda, en ufak bir olumsuzluğa karşı kendi hayatımızı(şirketimizin hayatını) idame ettirecek tedbirlerden bahsediyorum. Yemek ve Su ihtiyacı. Sadece bir kuru ekmekle dahi hayatta kalabilir insan bir de su olsun yeter. Evine un al, ve suyun da varsa olay bitti. Bu örnek genel ihtiyaçlar listesi dediğimiz liste. Yani doğru kriz yönetiminin en başında her duruma karşı bir genel ihtiyaç listemizin olması ve bu listenin de tamamlanması şart.

Sadece bir kuru ekmekle de olmaz ki diyenlere, o halde ihtiyaç listeni neden son dakikaya bırakıyorsun ki derim? Ekmek yoksa pasta da mı yok diyenlerden değilim tabi ki 😊 Sokağa kendini atıp ta o ruh haliyle luppo alan kişi ihtiyaçtan mı aldı dersiniz.? Beyin çok harikulade bir organ, hangi komutu verirseniz onu yapar. İlk gönderilen komut ile beyin ya kaç diyecek ya da dur ve savaş. Bu yüzden ilk komut çok önemli. Ben hastayım dediniz beyin hemen o sinyali aldı tüm vücuda sen hastasın dedi. Hasta değilseniz dahi hasta olursunuz. Çok da tehlikeli durumlar vardır. Buyurun yaşanan bir hikaye;

“1950′li yıllarda bir İngiliz şilebi Portekiz’den aldığı Madura şaraplarını İskoçya’ya götürür. Demir attığı limanda yükünü boşalttıktan sonra, şilepte çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye denetlemek üzere soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışardan kapatır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, mümkün değildir. Boş şilep, yeni yükünü almak üzere Portekiz’e doğru yola çıkar. Mahsur denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturucu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır. Şilep Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve kendisi de hayretten dona kalır. Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19′dur. İskoçya’ya götürdükleri Madura şarapları 18 derecede taşınmayı gerektirmiş, şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir. Otopsi sonucu ise donarak öldüğünü kanıtlamıştır. Denizci donacağına inandığı için ölmüştür. (Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)”

Bu yüzden beyne yolladığımız komutlar çok kıymetli. İlk komutta gönderdiğiniz sinyalde öleceğim dediniz, sonra ne kadar ben iyiyim derseniz deyin farketmez ölürsünüz. Neden mi buyurun Babamın küçük yaşlarımızdan itibaren anlattığı çok güzel bir hikaye vardır. Onunla cevap vereyim. “Adamın biri gözünü bir açıyor ki morgda, sağı solu ceset dolu.. O anlık şoku üzerinden atar atmaz hemen kapıya koşup can havliyle kapıyı çalıyor -Çıkarın beni , diye bağırıyor. Görevlilerden biri sesi duyunca geliyor, adamcağız, – Ben ölmedim burada ne işim var çıkarın beni diyor 😊 Görevlinin cevabı(affınıza sığınarak): Yat Lan eşek oğlu eşek sen doktordan iyi mi biliyorsun..” işte beyin de bize der ki ilk komut sonrası, (ben hasta değilim desem de) yat eşek oğlu eşek sen benden iyi mi biliyorsun, sen hastasın der 😊😊

İşte tüm bu yaşananlar beynimize yolladığımız telkinlerle ilgili. Doğru komut, doğru etiketleme yapmak hayatımızı şekillendirmemizde fayda sağlar.

Genelde bir yorum ya da paylaşım yaparken, tüm analizleri yaparak her kanalı düşünerek söylemeyi tercih ederim. Bir paylaşımımda; Nesrin Hanım çocuk bezi gerekiyordu mecbur çıkmam gerekti demişti beyefendi. Tamam haklısınız, çocuk için bezi ihtiyaç, yeğenimden biliyorum ve gelinimiz sürekli birkaç ayı planlar, eh hadi maddi durum yerinde değil birkaç ayı planlama durumunuz yok, 10 gün boyunca bangır bangır birçok kanaldan geliyorum diyen yasak için bu ihtiyacı neden son dakikaya bıraktınız, maddi durum son dakikada da 10 gün evvelki ile farklı mıydı.?

Türk halkı olarak rahat insanlarız, bize bir şey olmaz diyoruz, ve en doğrusunu da tabi ki biz biliyoruz.

Hiç taviz vermediğim, sevilmeyen yönlerimden biridir açık sözlü olmam. Birey ya da şirket ya da kurum… Kriz hayalleri ile boşa harcanacak zamanımız yok dedik mi? Kriz bizi bulmaz dedik mi? Çin’ de bir hastalık başlamış, Çin neresi biz neredeyiz, bizi ne ilgilendirir dedik mi? Ettiğimiz dualar ile Allah bizi korur dedik mi? Camiler mübarek yerler ibadet edene bir şey olmaz, Allah korur dedik mi? Ben gencim bana hiç bir şey olmaz, 60 ve 65 yaş üstü düşünsün dedik mi.? Hayat anı yaşamaktır, temiz havada hiçbir şey olmaz tatil merkezlerine gidelim dedik mi? Umreden geldik/ geldiler mübarek yeri ziyaret ettiler biz de dua alalım ziyaret edelim dedik mi? Çocukların bünyesi kuvvetli onlar çıksın oynasın, eğlensin dedik mi? Hayvanlarımıza hiçbir şey olmaz, çıkarıp gezdirelim dedik mi?….

Kusura bakmayın. Allah’ u Teâlâ der ki; tedbir al takdir benim. Tedbir almadık hiçbir kanalda. Sümme haşa sen Allah mısın da sana bir şey olmayacak derim.!

Buyurun… Tedbirsizlikten dünyayı sarsan bir pandeminin ortasında bulduk kendimizi. Tüm dünya ülkeleri önemsemedi, tedbir almadı… İzolasyona dikkat etmedi, kapıları kapatmadı, seyahatlere devam etti, toplantılara devam etti, …  tüm dünyaya hızla yayıldı. Neden son ana kadar tüm ülkeler seyahatlere kapatmadı kapıları, neden kendini korumaya almadı.. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51864424 ülkeler bazlı vaka sayısı yer alıyor. Üzücü..

Gelecek Öngörüsü yapabilmek için bazı soruları sormakta ve cevaplamakta fayda var;

Yok oluşu hayal edin desem neler gelir aklınıza..?

Sizin için hangi durumlar krizdir..?

Prosesler nasıl belirlenmelidir..? Araştırın..

Kriz anında karşılaşılabilecek tehditler neler olabilir(Mesela krizi yanlış yönlendirebilecek, çalışanların tetikleyici ya da uygunsuz davranış ve konuşmaları)..?

Kriz anında karşılaşılacak durumlar listesi var mı.?

Kriz anındaki kriz yönetimi için prosesler hazır mı..?

Uygunsuz davranan kişi ile yola devam edilir mi..?

Yetkilendirmeler ve iş akışı belirlendi mi..?

İletişim ağı nasıl yönetilecek belirlendi mi..?

Krizlere hazırlıklı olmak gerekir. Her zaman en kötüsü düşünülerek planlama yapılmalı.. Mesela bu ara çok fazla dilde olan, ihtiyat akçesi yani yedek akçe biriktirmeli.. kenara atılan küçücük birikimler krizle karşı karşıya kalındığında sizin hayatınızı idame etmenizi sağlayacaktır.

Kriz planlamaları yapılmalı.. Örneğin biliyoruz ki İstanbul’ u çok büyük bir deprem beklemekte.. Hangimiz hazırlıklıyız.? Deprem çantamız hazır mı mesela.? Depremde hangi tedbirleri almamız gerektiğini biliyor muyuz.? Güvenli alanlarımız, noktalarımız tespit edildi mi mesela..?

Geçenlerde PwC’ nin bir yazısını okumuştum. Aynen aktarıyorum..

Kriz çağına hoş geldiniz. Hazır mısınız?

CEO’ların yüzde altmış beşi geçtiğimiz üç yıl içinde en az bir kez kriz yaşadığını söylüyor. CEO’ların %30’undan fazlası ise önümüzdeki üç yılda birden fazla krizle karşılaşacaklarını öngörüyor. Esas mesele beklenmedik bir durumun meydana gelip gelmeyeceği değil, bu olayın ne zaman gerçekleşeceğidir.

Ama bunun da iyi bir tarafı var. CEO’ların %39’u krizi iyi yönetme kabiliyetlerinin hasılat artışına gerçekten pozitif katkı yaptığını söylüyor. Kriz planlamasının pozitif değerinin farkına varabilmek için şirketlerin krize, işletme faaliyetlerinin daha somut yönlerine verdikleri kadar önem ve destek vermeleri gerekiyor. (https://www.pwc.com.tr/kriz-yonetimi)

Bu tarz araştırmalar çok kıymetli. Şu an yaşıyoruz iletilenleri..

Bunlar hepsi küçük nüanslar yalnız hayatımıza dokunan önemli kriterler.

Konfüçyüs’ ün çok güzel bir sözü var.. “Uzağı düşünmeyen adam, acıyı yanı başında bulur.” Eğer atını bağlamadıysan, kaçan ya da çalınan attan şikayet etmeye ne hacet.. 

Lütfen öngörüsü yüksek olalım ve her gelecek tehdide karşı hazırlık yapalım.. Şirket içi tüm planlamaları, prosesleri, en kötüsünü düşünerek yapalım. Keza bireysel olarak da…

Kriz öncesi gelecek 6 ayda tüm felaket senaryoları düşünülerek plan ve programını yapanlar, sıkıntı yaşamadan hayatlarına devam etmekteler. Bu yüzden zararın neresinden dönülse kârdır diyerek an zaman itibariyle geleceğimizi planlamak gerekir. Hazırlıksız yakalanılan durumlarda da panik halinden çıkarak, hemen tedbir alanlar, ileri dönemlerini planlayanlar, sakin olanlar hayatlarını doğru idame ettireceklerdir. Aksi halde yıkımlar ile karşı karşıya kalacağız.

Değişim ve dönüşüm, kişi/firma’ nin kendini çok iyi tanıyarak, içinde bulunduğu döneme hızla adaptasyonla birlikte uyum sağlarken dayanıklılık ta göstermesi değil mi..

Türk insanı güçlü bir zekaya sahiptir ki her krizin de üstesinden gelecek güçtedir. Tek yapması gereken cesaretle birlikte kendine güven ve sağlam iradesini kullanmak.

İnovatif olmak, geleceği öngörme yetisine sahip olmakla başlayıp, çözümleri üretmekle devam ederek başarılı çıktılar almak değil midir…

Bugün yaşanan pandemi ya da kriz, öncekiler gibi geçecek, o yüzden ahlanıp vahlanmak yerine, bu günü doğru planlayıp doğru adımlar atma zamanı..

Sevgiyle en önemlisi de sağlıcakla kalın.

*Bu yazı Sayın Nesrin Fırat tarafından kendi adını taşıyan blog sitesinde ve NewYork Business Excellence Dergisinde yayınlanmıştır.

Kaynak: https://nesrinfirat.com/blog/f/kri%CC%87z-i-nas%C4%B1l-avantaj-a-%C3%A7evirebilirim

Exit mobile version