19 Mayıs 1919 Halide Edip’ in deyimiyle, Türkün ateşle imtihanının başladığı mutlu gündür.
Gerçekten 19 Mayısta başlayıp 9 Eylül de sona eren bu büyük ve topyekûn mücadele Dünya tarihinde eşi olamayan bir kahramanlık öyküsü ve ölüm kalım mücadelesidir.
Gerçekleri gizlemekte başarılı olamayanların, hiç olmazsa tarihi değiştirelim diye yola çıkışı bu büyük günün başlangıcını inanılmaz bir şekilde kavram kargaşasına sürüklemiştir. Bırakın geniş halk kitlelerinin saptırılan konuyu anlamakta ki zorlanmalarını, konuyu bilmesi gerekenlerin dahi uydurulan veya kendilerinin uydurdukları sahte hikâyelere inanmaktaki acelecilikleri üzüntü ve ibret vericidir.
O zaman bizlere düşen, tarihi gerçekleri bıkıp usanmadan halkımıza anlatmakta ısrarcı olmaktır.
Osmanlının son padişahı Vahdettin’in, Mustafa Kemal’i Anadolu’ya kurtuluş savaşını başlatmak için göndermiş olduğu söylemi tam olarak gerçeğin saptırılmasıdır.
Tarihi belgelerden de anlaşılacağı gibi bu olayda, doğru olan Mustafa Kemalin Anadolu’ya Vahdettin tarafından gönderilmiş olmasıdır. Ancak amacın ne olduğu konusunda kavram kargaşası vardır. Ve amaç bilinçli olarak gizlenmekte ve saptırılmaktadır.
Vahdettin’in daha şehzadeliğinde Mustafa Kemal ile Avrupa’ya yapmış olduğu bir tren yolculuğunda karşılıklı sohbet imkânını bulmaları Mustafa Kemal de ilerisi için bir umut ışığı doğurmuştur.
Ancak Vahdettin’in padişah olmasından sonra ki bir kabulde, sergilediği ilgisiz ve duyarsız tutum onda vatanın kurtarılması için Padişahtan gerekli yardımı alacağı umudunun tamamen sönmesine neden olmuştur.
Mondros Mütarekesi şartlarının koşulsuz uygulanması konusundaki ısrarına direnen Samsun ve havalisindeki bazı milli unsurlardan rahatsız olan İngiliz işgal gücü komutanının Saray üzerindeki dayanılmaz baskısı ve Padişah Vahdettin’in işlerin daha kötüye gitmemesi için en uygun yolun, “İngilizleri kızdırmamak” şeklindeki politikası kısa sürede Kuzey Anadolu’ya müdahale etmeyi gerekli kılmıştır. Padişah için sorun bu işi kotaracak dirayetli bir paşa bulmaktır.
Mustafa Kemal Suriye deki 7. Ordunun dağıtılmasından sonra silah mühimmat ve teçhizat bakımından perişan durumda olan askerlerden bir kısmını toplayabilmiş ve sonrasında Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarından biri olarak göreceğimiz kurmay başkanına teslim edip birliğin Amanos dağlarından geçirilip Adana’ya intikal ettirilmesini ve kendisinden gelecek emre kadar orada bekletilmesini istemiştir.
Mustafa Kemalin Suriye’den yola çıkıp İstanbul’a varışı ayrı bir yazı konusu olacak kadar etkileyicidir. Sadece yeterli kömür ikmali yapılamayan trenin Pozantı rampalarını çıkamayıp durması ve Toroslardan kesilen ağaçların yakılmasıyla elde edilen islim ile yola devam edilebilmesi, genç nesle bu mücadelenin hangi şartlarda yapıldığının bilinmesi açısından önemli bir anıdır.
Mustafa Kemal 18 Kasım 1918 de İstanbul’a varır. Annesinin Akaretlerdeki evine gidecek ve İstanbul’da kurtuluş mücadelesi için neler yapılabileceğini planlayacaktır.
Kendisini karşılamaya gelen ekip bir süre için Haydarpaşa Gar Müdürünün odasında dinlenmeleri gerektiğini söyler. Boğaz trafiğe kapatılmıştır. Winston Churchill’ e, “ Çanakkale Geçilmez” dedirten ve ters yüz edip geri gönderdiği İtilaf Devletleri donanması o sırada ellerini kollarını sallayarak İstanbul’a girmektedir.
Kendisine üzüntüsünü belirten çaresiz yaverine o meşhur cevabını verir. “ Merak etme çocuk, geldikleri gibi giderler.”
O an annesinin evine gitmekten vazgeçip, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’ un kaldığı Pera Palas’a gitmeye karar verir. Orada iki veya üç gün kalır. Orada yaşanan olaylar da ayrı bir yazı konusu olacak kadar önemlidir.
Mayıs ayına kadar geçen yaklaşık altı ay, Mustafa Kemal için bir arayış ve kurtuluş planları yapma mücadelesidir.
Tüm çabaları sonuçsuz kalınca kurtuluşu Anadolu’ ya gitmekte bulacaktır.
Bu sırada Padişah Vahdettin de Çanakkale Savaşlarından tanıdığı ve “ Sarı Paşa” olarak anılan başarılı komutanını bulmuştur. Onu, İngilizleri kızdıran isyanları bastırmak üzere Anadolu’ya gönderecektir.
Mondros Mütarekesi şartlarına aykırı olarak İngilizlerin kışkırtması ile İzmir, Yunan askerleri tarafından işgal edilir.
Bütün hazırlıklarını tamamlayan Mustafa Kemal çok dar bir kadro ile 16 Mayısta Vahdettin tarafından verilen görevi yerine getirmek üzere yola çıkar.
Çok acı ve bir o kadar da onur kırıcı olan husus, arşivde bulunan belgelerden de anlaşıldığı gibi, görevli olarak kendi ülkesinin bir ilinden bir başka iline giden Osmanlı paşası, İngiliz Yüksek Komiserliğinin imzalı ve mühürlü izin belgesini taşımaktadır.
Kız Kulesi açıklarında durdurulan Bandırma vapurunda işgal kuvvetleri tarafından silah aranması yapılmaktadır.
Bunu öğrenen Mustafa Kemalin arkadaşlarına söylediği söz, altı ay önce Haydarpaşa Garında söylediği söz kadar önemlidir.
“Biz Anadolu’ya silah değil hürriyet ve İstiklal fikrini götürüyoruz. Onu bulamazlar.”
Tabii ki bu mücadele bize okullarda öğretildiği gibi hiç kolay olmadı.
Keşke bu kadar kolay olmadığı gereği gibi anlatılabilseydi.
Yüzeysel bilgilerle Cumhuriyetin ne olduğunu bu kadar anlayabildik.
Halen 23 Nisan 1920 tarihinin Türk siyasi hayatımızdaki önemi nedir diye sorduğum öğrencilerimden, yarısından fazlasının 23 Nisan neşe doluyor insan mantığıyla açıklamaya çalışmaları üzüntü vericidir. 23 Nisanı Yüce Atatürk’ün çocuk bayramı olarak ilan etmesi eşi bulunmaz bir inceliktir. Ve çocuklara verdiği üstün değeri gösterir.
Ancak biz bunun yanında, o gün açılan ilk meclis ile 700 yıla yakın süredir devam eden Tanrısal otoritenin Padişahtan alınıp halka verildiğini daha iyi anlatabilseydik.
Yüce Atatürk Hâkimiyet Milletindir dediğimiz o güzel günü geleceğin teminatı olarak gördüğü çocuklara, Cumhuriyete giden yolun ilk adımı olan 19 Mayıs gününü de Cumhuriyeti emanet ettiği Türk Gençliğine bayram olarak armağan etmiştir.
Yıllar sonra doğum gününü soranlara verdiği cevap da bu günün önemini çok güzel bir şekilde vurgular.
“ Tam olarak bilmiyorum, Kuran’ı Kerimin arka sahifesine sadece doğum yılım yazılmış. Ama annem hep bir bahar günü doğduğumu söylerdi. Neden 19 Mayıs olmasın”