Mevsim yaza döndü yüzünü. Tabiat uyanalı, hayata koyulalı aylar olmuş. Şubat ayında mimozalar açmış oluyor buralarda. Demek ki ocak ayından sonra bitiriyor kış uykusunu doğa. Yeniden yeşilleniyor ağaçlar, gelincikler süslüyor yol kenarlarını. Küçükken defterimin kenarına çiziktirdiğim kenar süsleri gibi güzelleştiriyor hayatımı.
Her gün serçeler, martılar ve türünü bilmediğim ama bilmek istediğim rengârenk kuşlar, ağaç dallarından, elektrik tellerinden sesleniyorlar birbirlerine ve belki de bana. Birbirimizin bir parçası olduğumuzu hatırlatıyorlar bana, aynı dilde konuşmasak ta anlıyoruz kalplerimizin ötüşlerini. Günaydın diyorum, günaydın masmavi kanatlarında bilmediğim bir tılsım taşıyan kuşa.
Evlerde henüz kimseler yok. Yazlıkçılar gelmediler henüz. Yazlık evler yalnızlıklarıyla baş başa. Garip bir hüzün değiyor içime, kapalı evlerin sahipsiz hüznü yoklama yapıyor içimde. Perdeleri kapalı, kepenkleri indirilmiş, içindeki neşe ve kahkaha gideli uzun zaman olmuş. Aylardır ses ilişmemiş duvarlarına, kahkaha değmemiş kireçten kulağına.
Sahibi giden evler öksüzdür.
Öksüz kalır evin duvarları, sahipsizdir mutfak taşları, ötmez olur balkonunda sabah kuşları…
Var mıdır eşyanın ruhu? Evinden çıkarken “evim seni Allah’a emanet ediyorum” diyerek çıkan evinin kapısını besmeleyle kapayan ve her seyahat dönüşü kapısını açarken evini selamlayan bir annenin kızıyım ben. Yaşadığım evin, dokunduğum nesnenin, içinde hareket eden her molekülün bir hareket taşıdığını bir enerjiden oluştuğunu bilmeden yıllar önce evimde, yuvamda öğrendim ben eşyaların dilini. Bize hizmet eden her şeyin kıymetini bilmek gerektiğini. Bu yüzden belki, içimi sızlatıyor sahipsiz evlerin bana bakan sureti.
Bir an önce gelsin istiyorum sahipleri, sokakta kuş seslerine karışan çocuk seslerini istiyor gönlüm, selam vermek istiyorum geçerken balkonundan bakan teyzeye, hatırını sormak istiyorum, ince belli bardakta çayını yudumlayanlara, süpersin diye haykırmak istiyorum bisikletiyle neşe içinde yanımdan geçip giden çocuklara. İnsanlar olsun istiyorum, terkedilmiş kentler gibi, savaş sonrası sessizliğini sindiremiyor gönlüm. İyi ya da kötü her insanın bu düzenin bir parçası olduğunu biliyorum. Hepimizin yardanın ruhundan geldiğimiz bilinciyle bakmak istiyorum gözlerine. Bu anlayışla, bu duyguyla karşılık vermek istiyorum sözlerine. Kavuşsunlar istiyorum bir an önce öksüz kalan evlerine. Balkonlarda kahkahaları, sokaklarda çocukların çınlamaları, değiştirsin insan sesi bir anda havayı.
Çok kızdığım tehlikeli bulduğum, affedilmez olduğunu düşündüğümde oldu insanoğlunu, ne iyiyiz iyi ki varız dediğimde. Yine de içim buruldu sessiz sokakları gördüğümde.
Az kaldı, gelecekler sahipleriniz diyorum evlere, yaşam yeniden dolacak bahçelere. İnsan yeniden anlam katacak yaşadığı yere, değecek iklimine. Üzülme diyorum üzülme, bu sözlerim teselli olur belki diye.
Ama yine de; çeviriyorum başımı, bakamıyorum evlerin hüzünlü pencerelerine…
Annesi giden çocuklar gibi öksüzleşen bahçelerine…