Reading Time: 4 minutes

Patron çalışanlarının zamanı için mi yoksa etkinliği için mi para öder?

Endüstri öncesi dönemde işçilere evlerinde veya tarlada ürettikleri birim (çuval/küfe) başına para ödenirdi. Üretim fabrikalara taşındığında bu anlayış değişti. Çalışanlar düzenli gelir, işverenler de daha yüksek getiri sağlamak için belirli bir saat aralığında çalışmayı tercih ettiler. Bu amaçla verimliliği artırmak için yatırım yapıldı ancak makinelerin daha yaygın kullanılması işçi ücretlerini değil, işverenlerin karlarını artırmaya yaradı.

Pandemi başladığında bu kadar uzun süreceği düşünülmemiş, doğuracağı sorunlar hafife alınmış ve bu boyutta olacağı öngörülememişti. Başlangıçta insanların evde geçirecekleri sürenin dinlenmeye, kendilerini toplamaya ve gelişim etkinlikleri için zaman yaratacağı, hatta bunun yeni bir beceri kazanmak veya yabancı dil öğrenmek için iyi bir fırsat olacağı düşünülmüştü. İşe gitmek için evden çıkmamak herkese iyi gelmiş, Zoom ve Teams toplantıları önceleri eğlenceli gözükmüştü. Bu adeta bir balayı gibiydi ancak zaman geçtikçe ve koşullar değişmeyip yeni durum süreklilik kazandıkça algı değişmeye başladı. Her ne kadar çalışanların yüzde 89’u iş hayatının kötüleştiğini, yüzde 85’i iyilik halini olumsuz etkilediğini, yüzde 62’si son üç ayda “sık” veya “çok sık” tükenme duygusu yaşadıklarını, yüzde 57’si pandeminin işin merkezi olduğunu bildirmiş olsa da çalışanların yarısından çoğu tam zamanlı olarak ofise dönmeye sıcak bakmıyor.

Yazının başında sorduğumuz soru pandemi sonrasında hibrit çalışma düzenine geçildiği zaman özellikle beyaz yaka çalışanları için önem kazanacak. Bazı şirketler çalışanlarını ofise dönmeye zorlayacak ancak özellikle büyük kentlerde, örneğin İstanbul’da bu bir sorun olacak. Çünkü zaten büyük zaman kaybına neden olan trafik, pandemi döneminde bir milyonu aşkın arabanın İstanbul trafiğine katılması nedeniyle iyice içinden çıkılmaz hale gelecek. Daha sonra evden çalışma düzeninde yönetici ve iş sahiplerinin çalışanların tüm zamanlarını içine alacak şekilde zamandan bağımsız bir e posta yükü ve toplantı yoğunluğuna boğduğundan şikayetler gelmeye başladı.

Diğer taraftan uzaktan çalışma anlayışını kabullenmekte zorluk çeken yöneticileri, geçen yılın bunaltıcı Zoom toplantılarıyla geçmiş olması ikna etmedi. Çünkü bu yöneticiler koşullar ne olursa olsun çalışanlarını gözlerinin önünde, ellerinin altında görürlerse kendilerini iyi hissediyor. Bu durumda yöneticiler, çalışanın zamanını şirkete sattığına inandıkları için, evde geçen zamanın bütününde, dalga geçmeyip, iş yapıldığından emin olmak istiyorlar. Bu nedenle geçen bir yıl içinde toplantı üstüne toplantı koydular ve günün hangi saatinde olduğuna bakmaksızın e posta yığdırdılar.

Hibrid çalışma düzeninde temel sorun performansı kontrol etmek değil yönetmektir. Ancak yapılan işlerin açıkça tanımlanabildiği verimliliğin ve katkının ölçülebildiği durumlarda bu tam anlamıyla mümkündür ve bu durumda çalışanın nereden çalıştığının önemi yoktur ancak tüm zamanını ofiste geçiren bir çalışanın performansının nitel olarak ölçülmediği durumlarda çalışanın bulunduğu mekânı tartışmak anlamlı değildir.

Eğer insanların zamanları satılıyor veya alınıyorsa, bunun karşılığının hesaplanabilmesi gerekir. Emekçinin komisyon, parça başı üretim veya kar paylaşımına hazır olması gerekebilir. Ancak eğer çalışan zamanını değil katkısını satıyorsa bu durum yeni bir çalışma kültürünün oluşmasını zorunlu kılacaktır. Buna karşılık satın alınan veya satılan zaman, çalışanın zamanıysa yöneticiler çalışanlarını gözetleme hakkına sahip olduklarını düşünebilir. Bu durumda çalışanla yaratıcı katkı vermesi beklenen çalışan arasındaki güvenin zayıflamasına neden olacaktır. Çünkü günümüz dünyasında değil gençler, hiçbir yaşta çalışan üzerinde sürekli kontrol olmasına rıza göstermez.

Zihinsel üretim yapan bir çalışan için arkadaşlarına fiziksel olarak yakın olmak ve onlarla iletişim içinde olmak önemlidir. İçinden geçtiğimiz ve normlarını oluşturmaya çalıştığımız yeni dönemde şirketin kaç çalışanı olduğu, ne kadar büyük bir ofise sahip olduğu, toplantılara kaç kişi katıldığının bir önemi kalmamıştır. Bu durumda birçok yönetici yapmaları gereken iş için gerçekten kaç kişiye ihtiyacı olduğunu uzun süredir düşünmekte ve yeni dönem için planlar yapmaktadır.

Madalyonun karanlık yüzü

Elimizde Türkiye ile ilgili veri olmamakla beraber ABD’de yapılan bazı araştırmalar çalışanların evde geçirdikleri sürenin önemli bir bölümünde bilgisayar oyunları oynadıklarını, bol televizyon seyrettiklerini, içki içtiklerini, junk food tükettiklerini, Netflix’teki dizileri bitirdiklerini ve daha fazlasını ortaya koydu.

Forbes’un kıdemli yazarlarından Jack Kelly, işverenler açısından uzaktan çalışmanın karanlık yüzüne alışılmadık araştırma sonuçlarını aktararak dikkat çekmiştir. Bir bakıma buna herkesin bildiği (veya tahmin ettiği) sırlar da diyebiliriz. E-conolight’ın ABD çapındaki bulgularında evden çalıştıkları dönemde çalışanların;

  • Yüzde 77’sinin çevrim içi alış-veriş yaptığı,
  • Yüzde 76’sının günde 4 saat çalıştığı,
  • Yüzde 60’ının uyuduğu,
  • Yüzde 55’sinin alkol aldığı,
  • Yüzde 50’sinin başka bir iş yaparak bütçesine ek gelir sağladığı,
  • Yüzde 44’ünün en az bir kere yerine getirmediği bir görev nedeniyle uyarı aldığı,
  • Yüzde 42’sinin eş ve arkadaş bulma sitelerinde gezindiği,
  • Yüzde 41’inin seks yaptığı,
  • Yüzde 40’ının 4 saat veya daha fazla bilgisayarından uzak kaldığı bildirilmiştir.

Pazarlama şirketi Nielsen’in araştırmasına göre 2019’un aynı dönemine kıyasla 2021 Mart ayında kokteyl içeceklerde yüzde 75, şarap siparişlerinde yüzde 66, birada yüzde 42 artış olmuştur. Çevrim içi alkollü içecek siparişi yüzde 243 artmıştır. Pornhub 120 milyon günlük izleyici ile tüm zamanların en yüksek oranına ulaşmıştır. 2021 yılı 16 Mart haftası için önceki yılın aynı dönemine kıyasla tam iki katına karşılık gelen 156 milyar dakika içerik izlenmiştir.

Bu gelişmeler eski kafalı kabul edilen yöneticilerin itirazlarında haklılık payı olduğunu düşündürüyor. Ancak hayatın kontrolü, bağımsızlık ve esneklik gibi imkânlarıyla, evden çalışmaya karşı koymak güçtür. Microsoft’un araştırmasına katılanların yüzde 70’i bütün kaygılarına rağmen, koşullar normale döndükten sonra, belirli bir şekilde esnek çalışma isteğini belirtmişlerdir. LinkedIn’in Mart 2021 anketi; aşılama ile ofise dönüşü kolaylaştıran sağlık koşullarına karşın, her 10 çalışandan 9’unun uzaktan çalışmayı tam zamanlı veya en az iki gün sürdürmek istediğini göstermiştir Türkiye’de de uzaktan çalışma konusunda planlanmış uygulamalar olduğu gibi, yeterince ön hazırlık yapılmadan başlatılan girişimler bulunmaktadır.

Sonuç

Bir çalışan yaratıcı çözümler üretiyor ve yüksek verimlilikle çalışıyorsa, her gün saat ikide işini bitirip evine gitmesi nasıl karşılanmalı? Buna karşılık gece ikiye kadar çalışıp beklenen performansı ancak ortaya koyan veya bunu bile başaramayan çalışan için ne düşünmek gerekecek? Normal çalışma düzeninde bir ekipteki kaç kişi katkısının ne olduğunu bilir ve bunu objektif olarak kabul eder? Eşitlik ve adalet kavramlarının herkes tarafından aynı biçimde anlaşılması kolay değildir. Bu sorulara verilecek cevaplar yeni bir iş hukukunu zorunlu kılacaktır. Kısacası iş hayatı tarihinin yeniden yazıldığı bir döneme tanıklık ediyoruz.

Not: Bu yazıda yer alan araştırmaların referanslarına ilgi duyanlar Harvard Business Review’un Temmuz 2021 sayısında Handan Odaman Uşaklıgil ile ortak yazdığımız yazıyı okuyabilirler.

*Bu yazı Sayın Acar Baltaş tarafından kendi ismini taşıyan blog sitesinde 07.07.2021 tarihinde yayımlanmıştır.

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.