Su Gibi Duru, Su Gibi Coşkulu Ve Su Gibi Aziz Olabilmek…

0
Reading Time: 13 minutes

Güzel bir söz vardır. İnsan doğduğu zaman değil, olduğu zaman insan olur. İnsan, aydınlandığı ve çevresindeki insanları aydınlattığı oranda insandır. Her canlı gelişmek ve tekâmül etmek ister.

Hayat, tekamül etme yolculuğudur. Hayat kemale yürümektir, hayat gelişimdir, hayat emanettir. Hayatta sürekli maddi ve manevi anlamda yükselme isteği vardır içimizde.

Aydınlanma sürecimizi, hayat yolculuğumuzu iyileştirmek bizim elimizde. Eğer işe kendi kalitemizi yükseltmekle, kendi kişilik inşamızı yapmakla başlamazsak hiçbir şey yapamayız. Pekibizler aydınlık insanlar nasıl olabiliriz? Yolumuzu nasıl aydınlatabiliriz? Aydınlık insanların ortak özellikleri nelerdir? Işığa, aydınlığa yürüyüşümüzde yol haritamızı belirlerken kime, neye bakmalıyız? Kimden örnek almalıyız? Kendimizi neye göre kalibre etmeliyiz?

Tam burada karşımıza vazgeçilmez hayat kaynağımız, hammaddemiz, özümüz olan su çıkıyor. Su biyolojik hayatımız olduğu kadar, ruh dünyamızın aydınlatılması için de vazgeçilmez. Temel maddemiz. Aydınlık bir insan olma adına aydınlık sudan neler öğrenebiliriz? Bu sorularımıza yaşam kaynağımız olan sudan esinlenerek, özümüzdeki değerlere dönerek, onları değerli kılarak, kendimizi su gibi hissederek birlikte cevaplar bulmaya çalışalım. İnanıyorum ki, özümüzde olan bu değerleri açığa çıkartmak, bunları yaşanılır kılmak çok zor olmayacak ve bizleri insanlık basamaklarında üstlere çıkaracak, insan-ı kamil yolcuğunda mesafeler kazandıracaktır.

Misafiri bulunduğumuz bu dünyada hangi konumda, hangi durumda olursak olalım, önceliğimiz bir defa kaliteli bir insan olmak olmalıdır. Kaliteli insan olma hedefimize ulaşırken de istifade edebileceğimiz, dersler çıkarabileceğimiz en güzel esin kaynaklarından birisi de su’dur. Biliyoruz ki, su Yüce Yaratıcımızın biz dünya misafirleri için göndermiş olduğu en önemli, en güzel hediyelerden biridir. Onu tanımaya başladığımızda alacağımız pek çok dersinde olduğunu fark edeceğiz.

En güzel dersler doğadan alınır. Bizlerde iz bırakan insan olma, kemale yürüme yolculuğumuzda esin kaynağı olarak sudan pek çok dersler alabiliriz. Suyun dili bize pek çok güzellikler bahşetmektedir.

Ünlü düşünür Pindar’a göre en asil element su’dur. Asalet suyun yaratılışından gelmektedir. İnsanoğlunun her biri ayrı ayrı mükemmel bir sanat eseri şeklinde asil olarak yaratılmıştır. O halde bizlerde insanlar için insan olarak yaratılışımızdaki asaleti ortaya koyabilir, dünyamızın güzelleşmesine katkı veren asil bir insan olabiliriz.

Su vazgeçilmezdir, hayat kaynağıdır. İnsan ve tüm canlılar sudan yaratılmıştır. Kâinat su ile dirilmiştir. Ezelden ebede varlık sebebi su olmuştur. Su yoksa hayat yoktur. Canlıların varlığının devamı yine suya bağlıdır. İlk dikilen ağacın can suyudur. Çölde susayan canlının hayat iksiridir su. Suya uzak olan hayata uzak olur. Her damla su değerlidir. Su dışında ne içersek içelim susuzluğumuzu gideremeyiz. Sudan yoksun canlılar solar, canlılığını kaybeder. Suyu çekilen ağaçlar öldüğü gibi, suyu çekilen insanda ölmektedir. Su gibi insanların damarlarına girebilmeyi öğrenmeli, ona hayat vermeli ve vazgeçilmez olmalıyız. Biz insan olarak neyin kaynağıyız? Acaba bulunduğumuz ortamlardan ayrılsak insanlar bir eksiklik hissedecekler mi? Hangi işler, hangi işlemler biz olmadan tamamlanamayacak acaba? Hangi çözümlerin parçasıyız? Niteliklerimizi arttırarak, değerli olma, değerli kılma noktasında kendimizi yeniden konumlandırmamız kendimize, kurumlarımıza, ülkemize ve tüm insanlığa güzellikler kazandıracaktır.

Hayat kaynağı olan su dupdurudur, şeffaftır, berraktır, içi-dışı, özü sözü birdir. O halde bizlerde kaliteli insan olma hedefimize giderken su gibi duru olmak, içimizi-dışımızı, eylemimizi, söylemimizi birlememiz, bütünlüğe ulaşmamız şarttır. Güven ve istikrar sağlamanın yolu iç-dış, eylem-söylem birliğinden ve bütünlüğünden geçer. Açıklık, şeffaflık, gerçeklik günümüz en önemli değerlerindendir. İçtenlik, samimiyet dünyamızı billurlaştıran, berraklaştıran en güzel evrensel insani değerlerden biridir. Arkasındaki şeylere perdelik eylemez. Bu değerlere sahip olanlar değerlidir. Değerleri olmayan zamanla değersiz hale gelir. Söylem ve eylem birlikteliği bizi değerli kılar. Dışında ne varsa içinde de o var. İçi, dışı bir. Aynı zamanda dupduru. Kapalı hiçbir yönü ve yeri yok. Bu haliyle insanlara mesaj vermekte su gibi duru olma ile yüce yaratıcımızın sevgisini kazanacağımızı göstermektedir.

Su geldiğinde sevindirir, gittiğinde üzer. Varlığı hayat kaynağıdır. Suyun adım attığı her yer tazelenir ve güzelleşir. Geldiğinde susayan bitkiye, çöldeki susamış hayvana, insana hayat getirir. Gelmesiyle birlikte sevinç tavan yapar. Ağaçlar sevinir bayram yapar, açar yapraklarını, giyer yeşil elbiselerini. Toprak sevinir, yeşil bir örtüye bürünür. Tohum sevinir fırlar, çıkar topraktan dışarı. Bizlerde insanlar olarak acaba geldiğimizde sevindirmek, gittiğimizde üzmek için neler yapmalıyız? Adım attığımız yeri güzelleştirebiliyor muyuz? Geldiğinde sevindiren insan oksijen insandır, pozitif, aydınlık ruhlu, aydınlık çehreli, enerjik ve düzgün insandır. Geldiği yeri, girdiği gönlü aydınlatır, mutlu eder, ortamı genişletir ve gelmesiyle herkesi mutlu eder, gittiğinde de iz bırakır. Hâlbuki negatif ruhlu insanlar geldikleri ortamı karartır, insanları ve ortamları sıkarlar. Bulundukları ortamlarda enerji canavarlığı yapar, insanların pozitif enerjilerini çalarlar. Yaptıkları negatif yayınlarla hayalleri karartırlar, hayattan alınan tadı, lezzeti kaçırırlar. Halbuki karanlık dünyamızın ışık insanlara, aydınlık yüzlü, aydınlık çehreli insanlara ihtiyacı var. Gittiklerinde sevindirirler ve arkalarında iz değil is bırakırlar.Biz geldiğimiz yere ne katabiliyoruz? Gittiğimizde ne bırakıyoruz, iz mi, yoksa is mi?

Su kalitelidir. Kalite çizgisi hep aynıdır. Değişkenlik arz etmez. Bazen öyle, bazen böyle değildir. Bizde hammaddemizdeki bu özelliği taşımaya gayret etmeli, değerleri olan, çizgileri belli, bir kişiliğe sahip olmalıyız.

Su, kendisini oluşturan birbirine taban tabana zıt hidrojen ve oksijen elementlerinin bir arada uyum içinde bulunmasıyla oluşmuştur. Su, farklılıkların birlikteliğidir. Ateş ve barut olarak nitelendirebileceğimiz iki elementin mucizevî bir şeklide bir araya gelmesiyle oluşmuş, arındıran, huzur veren, hayat veren bir yapıya, sonuca ulaşmıştır. Buradan şunu görüyoruz ki, çok farklı yapılardaki unsurlar, insanlar arzu ederlerse bir araya gelebilir ve sinerji oluşturarak çok daha farklı, çok daha güçlü bir sonuç oluşturabilirler. İnsanda ruh ve beden olarak iki temel parçadan oluşur. Ruh ve beden birbirine zıt şeylerdir bir ölçüde. İstekleri, dinamikleri farklıdır. Önemli olan ikisini dengeli bir şekilde bileştirmek ve uyum içinde yol alabilmektir. Bilindiği üzere insan hem iyiliğe hem de kötülüğe kabiliyetli bir varlık olarak yaratılmıştır. Ne var ki o, bu iki zıt kabiliyetler arasında şaşkın ve perişan bırakılmamış, kendisine akıl gibi temyiz edici bir kuvvet ve bu kuvveti kullanmak için kalp gibi çok önemli bir nimet verilmiştir.

Su geldiği yeri güzelleştirir, canlandırır, yeşillendirir, mutlu eder, medeniyet kurdurur. İnsanında aynen su gibi kendi içinden başlayarak, yakın çevresini, sokağını, caddesini, dünyamızı güzelleştirme görevi var. Kendimizi sorguladığımızda acaba biz dünyanın güzelleşmesinde bir parça mıyız, yoksa sorunun içinde bir parça mıyız?

Su gittiği, geldiği yerde kaybolmaz, görevini ve sorumluluğunu yerine getirdikten sonra buharlaşarak tertemiz bir şekilde geldiği yere yani semaya geri döner. İnsan olarak bizlerde geldiğimiz, gittiğimiz yerde kaybolmayacak ölçüde işler üretebilir, izler bırakabiliriz.

Su’yun bir belleği, ruhu ve bilinci var. Kendisine sunulan sevgiyi, ilgiyi anlar, buna ses verir. Su, çevresindeki pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir. Suyun molekülleri sevenle sevmeyeni ayırt edebiliyorsa bizim de bu insanlar arası iletişime köprü olmamız gerekiyor. Su kendisine söylenin söze karşılık veriyorsa, ya sudan bir parça olan insanın güzel söze, tatlı dile karşılık vermemesi mümkün mü? Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır deriz. Bize verilen sevgiyi ilişkide bulunduğumuz insanlara, hayvanlara yansıtabiliyor, onları sevindirebiliyor muyuz? Bizi seveni sevebiliyor muyuz? Sevgi merkezli hareket edip, sevgi kapasitemizi arttırıp tüm insanları, hayvanları, bitkileri, doğayı, çevreyi kapsam alanımıza alabiliyor muyuz? Ruhumuzu, vicdanımızı, gönlümüzü yeterince besleyip onu canlı tutabiliyor muyuz? Yoksa ruhsuz, vicdansız, gönülsüz bir kuş gibi sağda solda vakit mi geçiriyoruz?

Su, sevgidir, sevendir, sevilendir. Gönül tarlamızın suyu sevgidir. Sevgili insanlar, güzel sözler gönüllerde aziz eder insanı. Birbirimize içtenlikle vereceğimiz bir yudum sevgi, bize kucak dolusu geri döner. İçimizdeki sevgi ateşi bütün nefretleri yok eder. Dünyanın yeni şekillenen yapısında sevgiyi harç olarak kullanarak bir tuğla olabilmek ne güzel. Hayata anlam veren sevgidir.

Su, kendisine samimi yaklaşmayanlara kıskançtır, onlara bir şey vermez. Biz gönlümüzle, hissimizle su’yu sever ve ona saygı gösterirsek o’da bize teveccüh edecektir. Aksi halde suyu gönülden sevmediğimiz müddetçe su enerjisini bize vermeyecektir. Zira bu nimet-i İlahi, kendisine bütün benliğiyle teveccüh eden gönüllere huzur, sükunet ve ferahlık verir. Hayatına lezzet katar.

Su bulunduğu bünye, bulunduğu mekân için sıcaklık kaynağıdır. İnsan sudan bir damla olarak yaratılır, insan teni hisleri, sıcaklığı taşır, su bulunduğu sürece vücuda sıcaklık sağlar. Ölümün gerçekleşmesi, suyun insan vücudundan çekilmesi ile birlikte vücut soğur, katılaşır ve sertleşir. İnsana sıcaklığı, canlığı veren sudur. Bizde diyaloğa girdiklerimizi, ortamları sıcak, kalbi ve hipnotik ifadelerimizle ısıtmalıyız.

Su cömerttir, hep vericidir, almaktan ziyade vermeye meyillidir. Yaşamaktan ziyade yaşatmaya kuruludur. Vermekle mutluluğu yakalar ve nihayetinde buharlaşarak geldiği gökyüzüne geri döner. İnsanda ancak vermekle, yaşamaktan ziyade yaşatmakla mutluluğu yakalayabilmektedir. Vermenin erdemine erme ile huzura kavuşabilmektedir. Bizde suya bakarak Mevla’mızın bize verdiğinin bir kısmını diğer insan, canlı ve nebatatla paylaşmalıyız, cömert olmalıyız. Alan değil her zaman veren üstündür. Bu suyun bize bahşettiği bir erdemdir. Yaşamaktan ziyade yaşatmaya öncelik taşıyan bir anlayış ne güzel.

Su birleştiricidir, toparlayıcıdır, su kucaklayıcıdır. Su insanlar topluluğu olduğu için hayvanlar ve ağaçlar içinde buluşma, birleşme noktaları olmuştur. Su kendine gelenler arasında hiçbir ayırım yapmaz, demokrattır. Herkese eşit mesafede yaklaşır, ön yargısı yoktur, herkese eşit davranır. Özde birlik sağlar. Su hizmet ettiği insanlarda, canlılarda, bitkilerde ayırım yapmaz, eşit davranır. Suyun Renk, dil, din, coğrafya ayırımı yapmadan tüm insanlara, hayvanlara ve bitkilere hizmet etmesi, dengeli ve ahenkli davranışı insana hoşgörü, birleştiricilik mesajı vermektedir bize. Su ayırım yapmadan etrafına topladığı pek çok insanlar, canlılar, hayvanlar, bitkiler ile bir topluluk, bir canlılık oluşturur. Mevlana gibi “ne olursan ol gel” der. Su herkesi, tüm insanları buluşturur. Can taşıma eşitliğinde, birlikteliğinde herkesi toparlar. Dolayısıyla bizde sudan alacağımız ders ile insan olarak su gibi olup gönlümüzü herkese açabilir, su dili üzerinden, su üzerinden insanlara güzellikleri taşıyabiliriz. Suyun etrafında buluşup “bir”leşip, buluşup onun üzerinden iletişim kurabiliriz. Muamelelerimizde, işlemlerimizde tüm insanlığa, canlılara eşit davrandığımızda kazanan taraf olabiliriz aynen su gibi. Biz varlığımızla insanlar arasında bir buluşma noktası oluşturabiliyor muyuz acaba? Su isen bir bardağa sığabil ki; insanların damarlarına girebilesin!..

Su katı, sıvı, gaz hallerinde bulunabilen bir sıvıdır. Sınırları yoktur, adanmıştır. Şartların gerektirdiği yapıyı kazanabilme becerisini gösterir. Aynen insanoğluna da her türlü yetenek verilmiştir. Önemli olan bu yeteneklerini yerli yerince kullanabilmesini bilebilmek, bulabilmektir.

Su her haliyle işe yarar, bir şeylerin çözümün bir parçasıdır. Buharlaşır, yağmura dönüşür. Barajlarda birikerek elektrik enerjisine dönüşür.

Su’da devamlılık esastır. Akışı süreklidir. Akıcıdır, kopuk kopuk değildir. Su hep akar, akar. Deryâları deryâ yapan, yağmur damlalarının sürekliliğidir. Bazen dalga olur, bazen damla, bazen tatlı, bazen tuzlu olur, yağmur olur, ırmak olur akar akar. Damlalar birike birike ummân olur. İnsan olarak ta bizlerin başarılı olabilmemiz için kendimizi su gibi hissederek yaptığımız işlerde, ilişkilerimizde istikrarlı, düzenli olmalı ve devamlılık göstermeliyiz. Mermeri delen suyun damlaları değil, sürekliliğidir.

Su akar, yolunu bulur. Doğru yolu bulabilmek önemlidir. Yollar, ömür kadar değerli, ömür kadar naziktir. Ömrü tüketir veya ömre ömür katarlar. Kimisi düz, kimisi kıvrımlı yollar, kimisi saptırıcı yollar, kimisi doğru, kimisi eğri yollar. Her varlığın bir yolu, her yolun bir sonu vardır. Girilen yollar belirler genelde sonuçları ve ötelerdeki ahvali çoğu zaman. Su, her zaman yolunu bulur. Onuncu katta sızıntı şeklinde oluşsa da yolunu bulur en aşağıya kadar iner.Hayatta ancak doğru yoldan giderek başarılı hale gelebiliriz. Bizlerde çağımızı iyi okuyarak, yaşamımızda hayatı anlayarak, anlamlandırarak, yaşadığımız hayatın farkına vararak sorunlarımızı çözebilir, aşabiliriz sınırlarımızı, bulabiliriz selamet yolunu.

Su doğduğu kaynağın, değdiği kayanın, yaladığı yaprağın enerjisini taşır. Biyolojik olarak insanların varlık vesile oldukları gibi taşıdıkları enerji ile gönüllerin de, ruhlarında huzur kaynağı olmuştur. Biz insanoğlu olarak evrensel insani değerlerin hangisini taşıyoruz, hangi enerjileri yükleniyor, kime yüklüyoruz?

Su, azimlidir, bıkmaz, yılmaz. Su aşık olduğu toprağa ulaşma adına 10.katta dahi bir sızma olsa, nasıl nasıl yapar, nihayetinde aşağıya iner. Düzenli damlayan damla taşı aşındırır. En yumuşak, en ince olmasına rağmen büyük kayalar gibi sert ve sabit şeyleri, hiçbir şey su kadar iyi bir şekilde eritip parçalayamaz. Bizde hayatta azimli, kararlı ve istekli olursak hayatta daha başarılı oluruz. Ufak tefek engebelerde, çukurlarda takılıp kalmayız. Kendi eksikliklerimizin, hatalarımızın farkına vararak tutunuruz yaşama, devam ederiz kemale erme yürüyüşüne. Yolunu arayan su alabildiğince hırçındır, yolunu bulan su durgundur, kendinden emin bir şekilde yatağında öylece akar. İnsanın da, azimle çalışması halinde elde edemeyeceği hiçbir şey yoktur.

Su doğal bir güzelliğe sahiptir, pırıl pırıldır. Mutludur. Katı, sıvı ve gaz olmak üzere üç halde de olabilmektedir. Biz de özümüz olan sudan esinlenerek, yaratılışta bize verilen doğal halimizi sevmeli, onunla mutlu olmalıyız. Başkalarında olan fiziksel özelliklere özenmeyip, sahip olduklarımızla, bize uygun görülenlerle hayatımızı sürdürmenin güzelliğini yaşama gayreti içinde olmalıyız.

Su yaşam yolculuğunu bulanmadan, saf olarak devam ettirir, akışkanlığını sürdürür. Bizlerde insan olarak Hz. Mevlana’nın söylediği gibi su gibi bulanmadan akarak, paslanmadan, kirlenmeden yolculuğumuza devam edebilir, kemale yürüyebiliriz. Hz. Mevlana şöyle söylüyor: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi bulanmadan donmadan akmak ne hoş. Her gün bir yere konmak ne güzel. Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar laf varsa düne ait simdi yeni şeyler söylemek lazım”. İnsana akmak yaraşır. Akalım gönüllere, kalplere, kazanalım insanları. Dokunalım, yeşertelim, yaşartalım yürekleri. Nilgün Nart’ın ifade ettiği gibi kalıcı olan her şey kalpten odaklanılarak ancak üretilebilir. Akış kalptedir ve kalbidir. Hayat bir ölçüde aslında akıştır. O akıştır ki, insanı insanlar içinde bir insan eden.

Su sakin, ağır başlı ve azizdir. Oturaklıdır. Kişiliği, duruşu bellidir. Su olduğumuzu düşünerek, sudan bir damla olarak bizde bizi biz yapan değerlerimizle ayakta durabilir, sakin, ağır başlı ve vakarlı olabiliriz. Su gibi aziz olmayı hak edebiliriz.

Su mütevazıdir, gözleri hep aşağılardadır, topraktadır. Mütevazılıği ile kazanmaktadır. Su hep akar ve aşağıya iner, gözü hep aşağılarda ve topraktadı. . Gözü yukarılarda değildir. Yukarıda durmaz. İnsanlar olarak bizlerde ne kadar alçak gönüllü, mütevazı olursak o kadar kazanabiliriz. Enerji, sevgi, fikirler, bilgiler ve güzel şeyler aynen su gibi olup, hep yukarıdan aşağıya doğru akarlar. Biz kendimizi insanlardan yukarıda gördüğümüzde bize hiçbir şey akmayacaktır. Halbuki insanlığımızın, medeniliğimizin gereği kendimizi diğer insanlardan, muhataplarımızdan daha aşağılarda görsek, sevgide, enerjide, bilgide bize akacaktır. Medeniliğin alt sınırı karşımızdaki en azından aynı seviyede kabul etmektir. Mütevazı olmayana, kendisini karşısındakinden aşağıda görmeyene, danışmayana, bilmediğini kabul ederek “ben bilmiyorum, bana yardım eder misiniz?” diyerek istişare etmeyene fikirler akmaz.

Su her şeyde var olduğu halde pek çok kendini göstermez. Çok ön plana çıkmaz. O yaptıklarıyla kendini hissettirir. Bizlerle yaptığımız işlerle farklı olabilmeyi becerebilmeli, kendimizi fark ettirmek için çok çaba sarfetmemeli, bazen biraz arka planda kalabilmeyi, ben yerine biz diyebilmeyi ve egomuzu sıfırlayabilmeyi öğrenmemiz gerekir.

Su, her zaman hareketlidir, durağanlığı sevmez. Durağanlık ölümün bir önceki durağıdır. Canlılığını ancak hareketliliği sayesinden koruyabilir. Temiz su akar, durgun su kokar. Durağan su kokar ve bozulur. Denizden buharlaşır gökyüzüne ulaşır, Irmak olur akar, nehir olur. Su durduğu anda kokar, solucan yapar derler.İnsan olarak bizlerde hareketli olmalıyız. Durağan suyun koktuğu gibi İnsanoğulcunun durağan kalması onun kokması, hastalığı ve sonu demektir. Hareket bereketi getiriyor. Nerde hareket, orada bereket diye güzel bir atasözümüz vardır. Durağanlık hücrelerimizi öldürüyor. Bisikletin pedalına basmayı bıraktığımız anda düşeriz. O zaman durmak yok, sevgiyle, coşkuyla ve heyecanla yola, yolculuğa devam. Bir yerde uzun süre oturmak, hareketsiz kalmak bizi rahatsız eder. İnsan vücudunun çoğu sudan oluştuğuna göre hareket vücut hastalığa yolculuk demektir. Hareket etmeyen hastaların, yaşlıların vücutlarında basılar oluşmasının sebebi budur. Durağan insan kaybediyor.

Su ancak belli bir doygunluğa, bütünlüğe, büyüklüğe ulaşınca damla haline gelip hareketlenebiliyor. Damla ancak kendini tamamlayınca damlar. İnsan hayatı da bir tekâmül yolculuğu. Belli bir olgunluğa ulaşınca harekete geçip verimli olmaya başlayabiliyor. Domates ancak kızardığında kendisinden beklenilen lezzete ulaşabiliyor. Hayat bir ölçüde deneyimlerimizin, biriktirdiklerimizin bileşkesi. İki günü eşit olan ziyandadır uyarısıyla her günümüzü bir öncekinden daha büyük yapmanın çabası içerisinde olmalıyız.

Su hiçbir şeyle yarışmaz, fakat her şeyi geçer” diyor Meşhur Çin’li alim Chuang Tzu. Bilge kişide su gibidir, kimseyle yarışmayıp kendi yolunda giden ama bu yüzden de herkese üstün gelen kişidir.

Su, doğduğu kaynağın, geldiği yolun enerjisini taşır. Bazen barajları deler, dağları deler. Bizde insan olarak enerjik olmalıyız. Enerjimizi her daim yenilemeli, geliştirmeliyiz. Yaşlı da olsak, gençde olsak ruhumuzu genç ve enerjik tutmalıyız.

Su esnektir, yolunu, izini bulur, günün sonunda gitmek istediği yere ulaşır. Bizimde suya bakarak, hizaya gelmeye, esnek olmaya, sivriliklerimizi, köşeli yönlerimizi yuvarlamaya, esnek olmaya gücümüz de, aklımız da yetebilir.

Su’yun sivri tarafları yoktur, dolayısıyla yıllardan beri doğadaki yolculuğuna devam etmektedir.Bir ara dereden bir avuç taş aldığımda hepsinin rengi, büyüklüğü, tarzı farklı olmasına rağmen hep yuvarlanmış, sivri yönleri hiç kalmamıştı. Yeni yapılarıyla ekip olabilmişler, birlikte yolculuk yaparak benim kendilerini yolculuklarından alıkoyduğum yere kadar gelebilmişlerdi. Bizlerde hayatta yol alabilmek, ekip olabilmek, uyum içinde topluluk oluşturabilmek için temel özelliklerimizi kaybetmeden sivri yönlerimizi yuvarlatabilir, yolculuk esnasından bazı bedeller ödemekten çekinmemeliyiz.

Su, diklenmeden dik durmasını bilir. Katı, sıvı, gaz hallerinde üç halde bulunur, ancak hacimsel olarak hiçbir şekilde sıkıştırılamaz.Su özelliklerini kaybetmeden girdiği bardağa, girdiğe kaba, girdiği ortama uyar. Onun şeklini alır, onunla bütünleşir. Sorun çıkartmaz. Ancak sıkıştırmaya gelmez kesinlikle. İnsan olarak bizlerde pek çok ortama uyabilecek niteliklere sahibiz. Değerlerimizi ve karakterimizi kaybetmeden pek çok ortama uyum sağlama kabiliyetine sahibiz.

Su yumuşaktır. Sert, katı, kırılgan değildir. Dünyada hiçbir şey su kadar yumuşak ve ince değildir. Hayatta başarılı olabilmemiz için bizden sudan alacağımız dersle yumuşak huylu olmalı, insanlarla ilişkilerimizi yumuşaklık, sevgi eksenli örgülemeliyiz.Lao Tse’nin dediği gibi “Dünyada hiçbir şey, su kadar yumuşak ve ince değildir. Fakat büyük kayalar gibi sert ve sabit şeyleri, hiçbir şey su kadar iyi bir şekilde eritip parçalayamaz.“ Su kadar ince, su kadar yumuşak ve su kadar naif bir insan olabilmek ne güzel.

Suyun kendine göre belli bir kalıbı yoktur. Girdiği her kaba, girdiği her kalıba uyar .İnsan olarak bizde sudan aldığımız dersle gelişmeye açık, esnek ve bulunduğumuz ortama ayak uydurabilecek yapıda olmalıyız. Uyum için gerekli olan kabiliyetler insanın yaratılışında kendisine verilmiştir.

Su her zaman tazedir, su her zaman canlıdır. “Biz her dem tazeyiz, bizden kim usanası.” Der üstad Yunus Emre. İnsanda taze kalmak için okumalı, yazmalı, sosyal aktivitelerini arttırmalıdır. Aksi takdirde tazeliğimizi kaybederiz.

Su aydınlıktır. Rüyada su gördüğümüzde iyiye, hayra yorumlarız. İnsan olarak ta aydınlık seviyemizi arttırdığımız ölçüde düzgün, doğru kararlar verebilir, tercihlerde bulunabiliriz. Her birimiz ışık yolcuları, aydınlık arayıcılarıyız. Aydınlık seviyemizi arttırdıkça daha başarılı olacağız, etrafına ışık saçan yapıyla gerçek insan olma, tekamül etme noktasında daha üst basamaklara ulaşmış olacağız. İç aydınlığımız dışımıza yansıyacak, yüzümüzle,

Su ateşin önünde durabilen tek nimettir. Harareti giderir. Öfkeleri söndürür. Bizlerde sudan alacağımız dersle öfkeli insanları söndürebilir, daha makul davranabiliriz.

Su temizdir. Su dünyadaki yolculuğuna tertemiz olarak başlar. Bünyesine kirlilik almaz, içinde herhangi bir kirlilik taşımaz. Mavi gezegenimizdeki yolculuğunu, görevlerini tamamlayıp buharlaşarak tekrar gökyüzüne dönerken yine tertemizdir. Yolculuğunu hep arınmış olarak, temiz olarak yapar. İnsanda temiz bir varlık olarak yaratılmıştır. Temiz bir bedene, temiz bir akla ve temiz bir gönle sahiptir. Bizlerde doğum ile tertemiz olarak geldiğimiz bu dünyamızda temiz kalarak, ebedi yolculuğumuza temiz olarak devam etmeliyiz. Bizi kirleten kin, nefret, haset, bencillik gibi duygulardan arınarak bunların yerine sevgi, kardeşlik, hoşgörü gibi duygular dahil etmeliyiz hayatımıza.

Su temizleyicidir. Değdiği yeri, dokunduğu cisimleri, dokunduğu teni temizler, ferahlık verir. Su gözle gördüğümüz kirleri temizlediği gibi, manevi kirlerden arındırır, vücudumuzda biriken statik elektriği alarak bizi rahatlar. Temizleyici olduğu için rüyamızda gördüğümüz kötü rüyaları akan suya, ona anlatır, alıp götürmesini bekleriz, inanırız. Tuvaletlerde, klozetlerde kokuyu önleyen yine sudur. Muallim Naci su için şöyle diyor “Su gerek maddi ve gerekse manevi kirlerden arınmanın aracıdır. Ruh ve beden temizliği için gereklidir.Su her şeyi temizler ama yüz karasını temizleyemez.” Biz insan olarak dokunduğumuz insanı, dokunduğumuz yeri, çalıştığımız ortamı ne kadar temizleyebiliyor, ne kadar temiz tutabiliyoruz?

Su, şifa kaynağıdır. Zaman zaman sıcaklığıyla, zaman zaman sesiyle biyolojik, psikolojik hastalıkları olan insanlara şifa olmuştur. Sürekli baş ağrılarından şikâyet eden insanların, arkadaşlarınızın bu ağrılarının pek çoğunun sebebi gün içinde susuz kalmalarıdır. Hastalıklara karşı koymanın dirençli olmanın temelinde mineralli su içmek yatar. Sudaki doğal mineraller ile vücudumuzun günlük mineral ihtiyacının bir kısmını karşılarız. Biz kendimizi sorguladığımızda acaba biz varlığımızla, yaklaşımlarımızla, kime, ne kadar ve ne zaman şifa olabiliyoruz? Onları rahatsız oldukları konulardan, hastalıklardan arındırabiliyoruz?

Su, canı sıkılan, yorulan, üzülen vücudun, canlının imdadına koşar. Canımız sıkıldığında, okumaktan gözümüz yorulduğunda ilk yaptığımız iş yüzümüzü yıkamaktır. Cildimizi suyla buluşturmaktadır. Bizde insan olarak içinde bulduğumuz toplumda, içinde bulunduğumuz dünyada susuzluktan, açlıktan muzdarip dertli insanların derdine derman, karanlıklarının aydınlanmasına ışık olabiliyor muyuz acaba?

Su molekülleri arasında mükemmel bir tesanüd ve işbirliği vardır. Birbirine sıkıca tutunurlar. Ekip olurlar. Birbirini kolay kolay bırakmazlar. Adeta hal dilleriyle “birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” derler. Bardağı birkaç mm. aşan su oradan akmaz, birbirine tutundukları için sıvı olduğu halde oradan düşmez. Biz insanlar sudan parçalar olarak birbirimize tutunabiliyor, bir binanın tuğlaları gibi birbirimize destek verebiliyor muyuz? Bizlerde birbirimize sıkıca tutunarak, bir ekip olabilir, hayatı güzelleştirebiliriz. Böylelikle hayatımızı kolaylaştırmış oluruz. Aslında mavi gezegende yaşayan hepimiz tüm içindekilerle birlikte bir aileyiz. Vücudumuzdaki elimizin ayağımıza muhalefet etmediği gibi bizde hayatta gerek evimizde, gerek işyerimizde ve gerekse dünyamızda uyumun, bütünlüğün bir parçası, bir tamamlayıcısı olmalıyız.

Bugüne kadar yapay olarak suyun bir gramı dahi üretilememiş, kopyalanamamıştır. Acaba bizi biz yapan hangi üstün değerlerimiz, vasıflarımız var ve insanlar tarafından ulaşılamıyor ve kopyalanamıyoruz? Markayı marka yapan değerleridir. İnsanı insan yapan ruhudur, değerleridir. Değerleri olmayan, değerleriyle yaşamayan değersiz hale gelir. Belki de kendimizi yeniden konumlamamızın, yeni vasıfları kendimize kazandırmanın zamanı yeni geldi. Hemen bugünden başlayarak kendimize yeni vasıfları, değerleri kazandırma konusunda harekete geçebiliriz.

Su birbiriyle çelişen, bir arada bulunamayan iki farklı element olan Hidrojen ve oksijen’den oluşur. Biri ateş ise diğer baruttur. Ancak su bu iki farklı elementi kıvamında öyle birleşmişlerdir ki, bambaşka bir içecek oluşmuştur. Birbirlerini bütünlemişlerdir. Bizde hayatta farklı insanlarla bir arada bulunabilmeyi, hedefimize birlikte yönelebilmeyi, farklılıklar içerisinde başarıyı yakalayabilmeyi öğrenmeliyiz burada sudan.

Su insanda, hayvanlarda, toprakta, meyvelerde her şeyde vardır, özdür. Ancak görünmez, kendini,varlığını hissettirmez. Bütün içinde yok olmuştur. Görünmek için, hissettirmek için çaba sarf etmez. Irmak denizde varlığını kaybettirir, hissettirmez. Denizle bir olur, birleşir, büyük parça ile bütünleşir. Bizde yeri geldiği zaman başkalarına verdiğimiz hayat karşısında kendimizi sıfırlayabiliyor muyuz? Geriye çekilip, kendimizi görünmez kılabilir miyiz? Ben bilincinden biz bilincine yükselebiliyor muyuz?

Su bir aynadır, kendisine yüklenen enerjiyi, olumlu, olumsuz düşünceyi yansıtır, ses verir. Bizde hayatta bizi iyi niyetle, olumlu düşüncelerle yaklaşan insanlara aynı yaklaşımı yansıtabiliyor muyuz? Hatta kötülük yapana bilene iyilikle karşılık verebilir miyiz acaba?

Su, yeşilliğin kaynağıdır, çevrenin kaynağıdır. Yeşil fabrika, yeşil üründen bahsedilirken acaba bizde su gibi yeşillik kaynağı yeşil bir insan olabilir miyiz? Nasıl ki, yeşil fabrikanın, yeşil ürünün taşıması gereken bazı nitelikler var ise bizde “yeşil insan” olarak hangi vasıflara sahip olmalıyız?

Pınar suyundan içenler susuzluklarını giderirler. Pınar hiç bitmez; çünkü doğa ile uyum ve devinim süreci yaşar. Bizlerde hiç bitmemeli, yetmezlik sendromu yaşamamalıyız.

Sonuç olarak, sürekli gelişim ve tekâmül halinde bulunan insanlar olarak sudan öğreneceğimiz pek çok dersler, esin kaynakları var. Biraz daha bakıldığında sizlerde hayatınızda benzeri pek çok esin kaynakları görebilirsiniz. Suyu tanıdıkça, suyu sevdikçe pek çok boyutunun varlığına şahit olabilirsiniz.

Bizimde özümüz su olduğuna göre bu özellikler içimizde, mayamızda, hammaddemizde mevcut. Sudan bir damla olarak bize düşen, mayamızda, özümüzde olan, yaratılışımızda içimize konulan bu güzel özellikleri açığa çıkarmak, onları birer sıfatımız haline getirmek çok da zor olmasa gerek. Şimdi “su olduğumuzu” düşünelim, ve kendimizi “su gibi” hissedelim. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilemez, su gibi aydınlık…

Su’dan esinlenebileceğimiz güzellikleri içselleştirip hayatımıza ışık, hoşgörü ve başarı katabiliriz. Su’dan bahaneler üretmek değil, ondan alacağımız derslerle daha güzel insan olabilir, iletişimde bulunduğumuz insanlara, dünyamıza güzellikler katabiliriz. Bizde bir trafo gibi güzellik dağıtan aldığımız bir kaynak haline dönüşebilir, insani vasıflarımızı yüceltebiliriz.

Haydi, şimdi “su olduğumuzu” düşünelim ve kendimizi “su gibi” hissederek su gibi olmanın yollarını zorlayalım.

Yolunuz açık, yolculuğunuz bereketli ve ışığınız bol olsun. Su gibi vazgeçilmez, su gibi canlı ve su gibi aziz olunuz.

RECEP ALİ TOPÇU

ADELL Armatür ve Vana Fabrikaları A.Ş.|Yönetim Kurulu Başkanı| 

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.