Suskun
Derin bir nefes almış, bakışı buğulanmış, başını göğe kaldırmış, sakin bir kabullenişle diline küsmüştü suskun… Sözcüklere darılmış, kelimelere inancını askıya almış, soru işaretlerini rafa kaldırmıştı… İnanmıştı oysa sözcüklerin gücüne, bir kelimenin, bir ömrü değiştireceğine, konuşursa bir yere varabileceğine, kendini anlatabileceğine ve insanları anlayabileceğine… Konuşmuştu, anlatmıştı meramını, göstermişti naftalin kokan yaralarını, aralamıştı nemli bağrını…
Sonra, anlaşılanın anlattığı olmadığı gerçeğini kavrayınca, küstü kelimelere suskun.
İpek bir koza ördü kendine, hislerinden, belki saklardı onu, bakışların hasetlerinden… Kendisiyle konuşarak, belki çıkardı acıların içinden… Bir teselli bulurdu kendi teninden… Gizlendi, gizledi, ruhunun enginlerini… Belki yakacaktı kendini ve doğacaktı yeniden, küllerinden, bir Zümrüdüanka misali… Belki yolacaktı kanatlarını, sökecekti tırnaklarını, kıracaktı gagasını ve bekleyecekti yeniden çıkmasını, yeniden doğmasını, başı ufka değmeden yaşayamayan, bir kartal timsali… Zaaflarını onaracak, züppe bir kedere, geçit vermeyecekti gönlünde… Bu karaltı silinecekti belki güneşinde…
Bırakacaktı duygu bezirgânlarının sözlerine kulak asmayı…
Sözlerini yasakladı onlara suskun…
Ve gözlerini…
Ve yüreğini yasakladı onlara…
İzin vermeyecekti gönül iklimini bozmaya…
Bir sonat besteleyecekti belki anılara, belki bir kürd-i dinletecekti ruhuna… Kendine ait müzikler bulacak, kendi sesini duyacaktı. İzin vermeyecekti düztaban, sığ duygularla toprağına basılmasına… Bir gün, ansızın, konuşmaktan vazgeçmişti suskun… Akideyi bozmuş, sahteliklere sırtını dönmüştü… Olamazdı aralarında… Dolaşamazdı onların şeytani sınırlarında…
Alestada bekletti, demledi hislerini… Dinledi, sadece kendi sözcüklerini… Duydu, kalbinin söylediğini… Bir zümrüdüanka vardı, inananın ruhunda ve dev bir kartal, başı daima bulutlarda… Acıya da alışır insan, kendine inanırsa; suskunluğa da… Sözlerle de büyür insan, susarak da devleşir kendine kulak verdiğinde…
Saklandı, ipek bir kozanın içine, yalnız gün ışığını aldı içine, içine gün ışığı saklanmış insanları… Nehirlerin şırıltısıyla süslenmiş konuşmaları… Bıraktı dışarıda riyayı… İçindeki güce inandı…
Sözlerini yasakladı suskun…
Ve gözlerini…
Ve yüreğini sakladı ipekten kozasına…
Sözcüklere inandı suskun
Ve susmanın sözlerden evla olduğuna!