Reading Time: 3 minutes

“Dünya’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Tüketime ve sömürüye dayalı neoliberalizm, tarihin çöplüğüne gidecek.

Artık hepimiz bileceğiz ki, virüs her şeyi eşitledi.

Amerikalı zengin ile Afrikalı bir yoksulun kaygıları ve korkuları aynı.

Hepimiz bileceğiz; gıda ve beslenme, sağlık ve eğitim her şeyin önüne geçecek.

Bu yeni dönemde sosyal adaleti, planlamayı, eşit paylaşmayı daha fazla konuşacağız.

Bunların piyasa koşullarına bırakılmayacak kadar önemli olduğunu ve burada devletlerin devreye gireceğini göreceğiz.

Hepimiz bileceğiz, hepimiz göreceğiz, sosyal devlet yeniden harekete geçecek.”

***

Yukarıdaki düşünce iklimi, Corona virüs sonrasında, dünyaya, hümanist-iyimser-demokrat-paylaşımcı-eşitlikçi bakanların öngörüleri.

İnsanlık adına umut verici düşünceler.

Ama ne kadar gerçekçi, ne kadar ütopya henüz bilmiyoruz.

***

Benim ütopyam da farklı değil.

Hele hele işin içine gıda, beslenme ve üst yapısı tarım girince ütopyam, heyecana dönüşüyor.

Bilen bilir ütopya ile hayal; hayal ile gerçek; gerçek ile gerçeklik arasında ince ama kocaman sınırlar vardır. Birbirlerini beslerler; doğrularlar ya da doğru olmadıklarını ortaya koyarlar.

***

Peki, dünya toplam gelirinin % 50’den fazlasına sahip olan, dünya nüfusunun % 1’ini oluşturan neoliberalizmin temsilcisi, dünya kapitalistleri ne düşünüyordur sizce?

Ya da, zaten, ne düşünmüştür?

Düşünmüştür diyorum, çünkü hemen her şey, zaten onların elinde ve emrinde değil mi?

Onlar adına düşünmüş olan ve düşünmekte olan, bilimin ahlâklılığından, bilimin ticarileşmesine evrilmiş ne kadar insan vardır sizce?

Filozofundan sosyoloğuna; doktorundan mühendisine kaç bin insan vardır?

Mesela, risk analizleri üzerinden onlar adına çalışan kaç istatistikçi, ekonometreci vardır?

Dünya’nın bilmem neresinde ateşi 38,5 C olanları saptayan kaç bin göz, kaç bin uydu vardır?

Hatta bunların nereden nereye hareket ettiğini gören?

Mesela, bu zenginlerin kendini tam izolasyona almayanı var mı?

Kendi adalarına, hastanelerine, kalelerine tam karantina altında sığınmayan var mıdır mesela?

Sen % 99 olarak zar zor geçinip; dünyanın her yerinde normal olarak kamusal iradenin, özel olarak da paran kadar sigorta ve sağlık şirketlerinin himmetine sığınıp, yukarıdaki öngörüleri kurabiliyorken; dünya’yı parmağında oynatan % 1’in ellerinin patlıcan doğradığını mı düşünüyorsun?

Elbette ki hayır.
Onlar sırça köşklerinde ellerini ovuşturuyor.

Ne kadar sağlık harcaması olacak, ne kadarını onlar alacak?

Ne kadar ilaç ve aşı satılacak?

Ülkelerin ne kadar paraya ihtiyacı olacak, onlardan % kaç faizle borç alacaklar?

Hangi ülkeler de hangi fabrikalar, hangi sektörler, hangi yönetim argümanları, hangi siyasetler, hangi devletler, hangi hükümetler çökecek ya da çökebilecek?

Ne kadar küçülecek, dünya ekonomisi?

Ne kadar kişi işsiz kalacak ve ne kadar kişi informel çalışma (kayıtsız, ücret pazarlıksız) ortamına dahil olacak? Daha ne kadar insan günde 2 $’ın altındaki bir ücrete çalıştırılabilir olacak?

Hangi enerji kaynakları, hangi maden kaynakları, hangi ülkelerin elindeki son koz olacak?

Bunların ne kadarı, ne kadar ucuza kapatılabilir?

Daha onlarca ek yapılabilir bunlara.

Hatta siz istediğiniz kadar ek yapın.

***

Şimdi diyeceksiniz ki, iyi de bu risk herkesi kapsıyor.

Zengin, fakir ayırmıyor.

Hatta doğal seleksiyonu savunan İngiltere Başbakanı bile hastanelik oldu.

Sadece virüs değil, küresel ısınma, iklim değişikliği, radyasyon, nükleer sızıntılar da ayırmıyor.

Herkes, hepimiz risk altındayız.

Evet, kısmen doğru.

Bir koşulla: Onlar 1 risk altında ise biz 99 risk altındayız.

***

Peki, ne olacak şimdi?

Bütün bilimler, bilgi adamları, toplumlar, toplum yöneticileri, sağlam bir düşünce iklimi çatışmasına tutuşacaklar.

Herkes elindekini masaya sürecek ve herkes elindeki güç kadar oyunda kalacak.

Bütün kaynaklar ve düşünceler masada fink atacak.

Kültürel, sanatsal, bilimsel, ekonomik, teknik, doğal, doğa ve insan kaynakları, sonucu doğrudan etkileyecek. Kaynakları güçlü olanlar, kaynaklarının gücünü bilenler; bu kaynakların varlıklarına ve varlık nedenlerine hem felsefi açıdan hem de sosyal açıdan sağlam bilgisel temellerle yaklaşan; bilgili-etkin-yetkin yönetimlerle, bu süreçten güçlü çıkacak.

***

Diyeceksiniz ki; o halde senin ütopyan ne olacak?

***

Unutmayın; ne kadar benzer ya da ne kadar benzeşir ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber, 1929 Dünya Ekonomik Buhranının kazananı, Jhon Maynard Keynes olmuştu.

Kamucu, sosyal devletçi, sosyal adaletçi ve kısmen de olsa bölüşümcü bir iktisatçı idi.

Yani dünün ütopyasının (kısmen de olsa) gerçekliği var.

Bugünün ütopyasını ise bekleyip göreceğiz.

En çok ta tarım sektörü olarak.

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.