Zekâ problem çözme becerisidir. İnsan bir sorunla karşılaştığı zaman eğitimde kazandığı bilgileri hatırlar, geçmiş yaşantılarını tarar ve durum değerlendirmesi yaparak bir karar verir. Yapay zekâ da bir örüntü tanıma becerisidir. Kendisine sunulan veriler arasından, duruma özgü değerlendirmeyi yaparak geçmiş örüntüleri hızla tarayarak bir sonuca varır. İnsanın bu açıdan yapay zekaya yetişmesi ve onunla yarışması mümkün değildir. Ancak geçmiş veriler bizim önyargılarımıza dayanıyorsa, algoritmanın gelecek konusunda öngörüde bulunması ve çıkartacağı sonuç geçmiş önyargılarımızın yansımasından başka bir şey olmayacaktır. Bu nedenle yapay zekanın sunduklarını sorgulamadan kabul etmek sadece yanıltıcı değil aynı zamanda tehlikeli de olabilir. Örneğin yüz tanıma teknolojisinin ileri derecede hatalar içerdiği ve masum insanların tutuklanmasına neden olduğu bilinmektedir. Bu programların içerdiği hataların, programcılar tarafından dahi bilinmeyen yönleri vardır.
Filozofların tarih boyunca aradıkları, politikacıların kendi sözlerinde gizli olduğunu iddia ettikleri “gerçek” tanımı da teknolojideki gelişmelerle şekil değiştirdi. Bugün artık artırılmış (augmented) ve sanal (virtual) gerçekten söz ediyoruz. Yakın zamana kadar sadece fizikçilerin anlam yükleyebildiği Einstein’ın “gerçek bir illüzyon, bir yanılsamadır” sözü gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Kurzweil’in ilk kez 1956 yılında telaffuz edildiğini söylediği yapay zekâ kavramı, ilk olarak 1955 de John Mc Carthy tarafından, akıllı makinelerin yapılmasının bilimi ve mühendisliği, olarak tanımlanmış. Akıllı kavramı, çevreyi algılayan, verilmiş hedefe göre en iyi kararı veren ve bu çerçevede davranışları kendi kendine yapabilen makine, olarak tanımlanmış. Günümüzde yapay zekânın geleceğini inşa eden altısı ABD, üçü Çin merkezli 9 şirket bulunuyor.
Nereden nereye?
İkiyüz milyon yıl önce ceviz büyülüğündeki beyinin üzerindeki neokorteksin üzerindeki pul büyüklüğündeki yapının türün devamını sağlayan “sabit” (fixed) davranışlar sağladığını ancak iki milyon önce ilk sapienslerde bu bölgenin büyüyerek alın lobunun (prefrontal cortex) oluşmasını ve 200 bin yıl öncesinden başlayarak sanat, yaratıcı düşünce ve günümüz uygarlığını doğurduğunu anlattı.
Bazı insanlar geleceğin öngörülemeyeceğini düşünür. Oysa geleceği öngörmeye imkân sağlayacak bir eğri var. Günümüzdeki teknolojik gelişmelerin linear (düzlemsel) bir gidiş yerine sıçramalı (exponantiel) bir yol izlediğini görürüz.
Birkaç yıl içinde bilgisayar çipleri Türk parasıyla bile kuruşla değerinde ve bir sayfa kâğıttan ucuz olarak, her yerde ve her şeyde olacak. Örneğin kontakt merceklerin içine yerleştirilenler ile neo korteks göz kırparak çevrimiçi olacak. Böylece elektrikli arabalar gibi, hem doğal, hem de bulutta olan hibrit bir beyin kullanacağız. Bunun sonucunda öğrencilerin kendilerine öğretilenleri öğrenmelerine gerek kalmayacak. Bu aşamadan sonra, bu bilgiyle ne üretildiği ve nasıl yaratıcılığa dönüştüğü önem kazanacak. Hiç şüphesiz insanlar daha zeki ve esprili olacak İnsanı diğer canlılardan ayıran neo korteksin böylece sentetik neo kortekse dönüşeceğini söyleyebiliriz.
Facebook’un Ray Ban ile yaptığı iş birliğinin sonucu olarak, çevreyi inceleyerek kategorilere ayıran ve kaydeden bir gözlüğü piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Şimdilik yüz saatlik hafızaya sahip olacak bu gözlük, bu süre içindeki bir olayı tekrar gözünüzün önüne getirebilecek.
Güneş enerjisinin binde üçü depolanabilse, önümüzdeki otuz yılın enerji ihtiyacı karşılanabilir. Pil teknolojisindeki gelişmeler enerji panellerini merkezi olmayan bir sisteme dönüştürecek.
Dijital teknoloji ile dördüncü boyuta geçmiş bulunuyoruz. Akıllı siber ve sanal sistemler 5 G, robotların askeri amaçlarla kullanılması, 6.nesil savaş ve uzay teknolojilerinin kullanılması, kablosuz enerji transferi ve pil mühendisliği konusundaki çalışmalar insanlığı bir başka boyuta taşıyor.
2030 yılında bazı orduların savaş gücünün en az yüzde otuzunu robotların oluşturması planlanıyor. Bu noktada bu robotların Cenevre Anlaşmasındaki etik savaş kurallarına göre mi (kadınlara ve çocuklara zarar vermemek, esirlere insani saygıyla davranmak) yoksa sınırsız savaşma ve yıkım özgürlüğüne göre (Bosna’da Sırpların yaptığı gibi) mi davranacağı ikilemi karşımıza çıkıyor. Bazı mühendisler etik perspektifine odaklanmanın teknolojinin gelişimini sınırlayacağını düşünüyor. Buna örnek atom bombasını bulanların buna odaklanmaları durumunda bugün nükleer enerjinin nimetlerinden yararlanamayacağını söylüyorlar. Teknolojiyi olumlu yönde kullanmak için ahlaki sebeplerimiz var.
Noah Harari insanların bio teknolojiden korktuğunu, bu teknolojinin tehlikeli olabileceğini ancak bugüne kadar bio teknolojinin zarar verdiği bir insan olmadığını söylüyor. Yapay zekâ etiği, hatta yapay zekâ hakları önem kazanacak. 2029 yılında vicdan gelişimi tamamlanmış YZ görmek mümkün olacak.
Süper Akıllı Toplumlar
Japonya “toplum 5.0” adını verdiği “süper akıllı toplum modeline” geçmeye hazırlanıyor. Bu modelde yapay zekâ ve teknoloji topluma tehdit değil yardımcı olmayı amaçlıyor. Bunun için teknoloji ve inovasyon, bilimin öncülüğünde ekonomik kalkınmayı dengeleyecek ve sosyal sorunları çözecek.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik, nitelikli eğitime ulaşmak konusundaki fırsat eşitsizliği, memnuniyetsizliği artırarak demokrasiyi zayıflattığı için, böyle bir model uzmanların rehberliğinde sivil toplum örgütlerinin ve geniş kitlelerin katılımı ile demokrasiyi işletir ve refahı da artırır.
Michio Kaku’ya göre robot doktorlar (robodoc) hasta ile istenilen dilde konuşacak, bilgi kaynaklarını tarayıp güvenilir tıbbi öneriyi ücretsiz olarak yapacak. Dilini bilmediği ülkede kaza yapan biri kol saatine bakıp bulunduğu ülkedeki kanunları bilen robot avukat (robolawyer) ile ilişki kuracak.
Robot endüstrisi otomobil endüstrisinden büyük olacak. Çünkü robota dönüşen otomobiller sürücüsü ile konuşacak ve doğru rota konusunda onunla tartışacak. Böyle bir araba ile park etme sorunları ortadan kalkacak ve sadece “park et” demek yerli olacak.
En heyecan verici gelişme beynin dijitalleşmesi olacak. Yakın zamanda bilim insanları hafızaya bilgi yüklemeyi (up load) ve indirmeyi (down load) başardılar. Hisler (feeling), duyular (sense), duygular (emotion) hafızaya yüklenebilecek. Böylece gençler emoji göndermek yerine ilk danslarının, randevularını mesajlarına ekleyebilecek.
Brain net ilişkileri başka bir boyuta taşıyacak. Yıllar önce Kevin Warwick’in söylediği gibi insanlar bir ortama girdiklerinde orada bulunanlarla konuşmadan anlaşabilecek. Ona göre normal konuşma, “ineklerin mööö’lemesi gibi görülecek.
Önümüzde çok şaşırtıcı ve dikkate değer bir yüzyıl var.
Nüfus her yılda ikiye katlanıyor ancak teknoloji bir yılda iki katı gelişiyor ve fiyatı yarıya iniyor. Bu gelişmeler gelecekteki problemler konusunda, bugüne kadar kullandığımız düşünce sistemiyle öngörülemeyecek çözümleri de beraberinde getirecek. Örneğin, fakirlik artmayacak; sıçramalı teknolojiyle dünyadaki fakirlik ve açlığı önleyecek imkanlar doğacak. Kök hücre teknolojisiyle bugün ulaşılan düzey dahi insan yüz yaşını aşarken ellili yaşlarındaki performansını göstermesini mümkün kılacak düzeyde. Bio teknoloji günümüzdeki kök hücre teknolojisinin sağladığı imkanların yaygınlaştırmasıyla beden dükkanları (body shop), her organın yapılmasını mümkün kılacak. Cilt ve damarlar dâhil her organın laboratuvarda üretilmesi, organ beklemeyi ve organ naklini ortadan kaldıracak.
Yüz elli yıl önce dünyanın %99’u fakirdi. İki yüz yıl önce dünya çok daha güvensiz ve yaşanması zor bir yerdi. Geçmişe özenenler ve reenkarnasyona inananlar, geçmiş hayatlarında kral veya prenses olduklarını düşünüyor veya onların hayatına özeniyor. Kimse Mısır’da köle veya Osmanlı’da tebaa olduğunu düşünmüyor.
Sonuç Yapay zekâ hayatımıza birçok yeniliği, bugün düşünülmesi dahi bilim kurgu gibi gelen imkânları getirecek. Ancak yanı zamanda da uygun şekilde kullanılmadığı takdirde büyük potansiyel sorunlar yaşatması da mümkün olacak. Sonucun ne olacağına, Kızılderili dedenin torununa anlattığı hikâyede olduğu gibi. Göğsünde mücadele eden iyi ve kötü kurttan hangisinin kazanacağı, hangisini beslediğimize bağlı olacak.
*Bu makale Sayın Acar Baltaş tarafından yazılarak kendi ismini taşıyan blog sitesinde 30 Mart 2022 tarihinde yayımlanmıştır.