Birçok kişi hayatında bazı şeyleri daha farklı yapmak, uygun bulmadığı bazı davranışlarından vazgeçmek, daha sağlıklı ve iyi olduğunu düşündüğü yeni alışkanlıklar geliştirmek ister. Sigarayı bırakmak, spora başlamak, yeni bir dil öğrenmek için harekete geçmek, diyete başlayıp kilo vermek bu tür dilek ve kararların başlıcalarıdır. Ancak hem kişisel yaşantılarımızdan hem de gözlemlerimizden bu kararların çoğunun ya daha başlangıçta uygulamaya konulmadığını, uygulamaya koyulsa da kısa bir süre sonra alınan kararlardan vazgeçildiğini ve sonuçsuz kaldığını biliyoruz. Yarım kalan bu sözlerin arkasında çoğunlukla hayat gündeminin hızla değişmesi, bunun oluşturduğu zaman baskısı, iş yükünün yaşattığı zihinsel ve fiziksel yorgunluk konu ediliyor. Hayatın yoğun akışı içinde duymaya alışıldık olduğumuz bu zorluklar, Mart ayından bu yana içinden geçtiğimiz pandemi döneminde büyük oranda ortadan kalktı. Evde kaldığımız bu biricik süreç, ertelediğimiz kararları hayata taşıyacak zamanı ve konforu dijital araçlarının da yardımıyla önemli ölçüde bize sağladı. Peki, biz bu dönemi yeni alışkanlık ve beceriler kazanmak için ne kadar etkin değerlendirebildik?
Pandemi, gelişim ve değişim için değerli bir fırsat sundu. Bununla birlikte, vazgeçilen ve sonuçsuz kalan sözler uzun zamandır bilim adamlarının dikkatini çekiyor ve araştırmalarına konu oluyor. Bir yazara göre, bazı insanlar için bir şeyi yapacağını söylemek bunu yapmak kadar iyi hissettirir. Temmuz ayında, yeni yılda sigarayı bırakacağını veya fazla kilolarından kurtulmak için sıkı bir diyete gireceğini söylemek, düzenli olarak gelirinin bir bölümünü tasarruf etme kararı vermek, kişinin önündeki beş ayda suçluluk hissetmeden dumanını tüttürmesini, canının çektiğini yemeye devam etmesini veya çok gerekli olmayan harcamaları yapmasını haklı ve mümkün kılıyor.
Bir araştırmaya göre duygular bir sözü vermeye zorlarken, kişinin kapasitesi bu sözü gerçekleştirmek için yeterli olmuyor. Çünkü hisseden beyin kişiyi haz verecek olana yöneltiyor ancak düşünen beynin kontrolü ele alması gereken dönemde hisseden beyin bu duruma “şimdi sırası değil”, “karar vermiştim ancak canımı sıkan şu olayla karşılaştım” diyerek bir kılıf uyduruyor. Özellikle yorgun olduğumuz zaman irademizin zayıfladığı daha önceki yazılarımıza da konu olmuştur.
Gerçekte bu durum bir erteleme ve öz kontrol sorunudur. İnsanlar diyet yapmaya, egzersizlerini düzenli sürdürmeye veya para biriktirmeye karar verdikleri zaman düşünen beynin denetiminde ve sakin bir ruh hali içindedir. Oysa alınan kararları uygulama koşullarında durum farklıdır. Yorgun olduğumuz ve irademiz zayıfladığı zaman bir sigarayı kendimize hak görmek, yorucu bir günün sonunda egzersiz yapıp ter atmayı gözümüzde büyütmek, tatlı tepsisinin cazibesine kendimizi kaptırmak, vitrinde veya bir mağazanın online alışveriş sitesinde gözümüzü alan ayakkabıyı bugün alıp, kredi kartının sunduğu avantajı kullanarak üç ay sonra ödemeye başlamak ve kontrolü bütünüyle hisseden beyne bırakmak çok daha rahat ve kolaydır.
Özgürlük ne kadar yararlı?
Öğrencilerinin ödevlerini zamanını geçirdikten sonra teslim etmek için öne sürdükleri bahaneler Dan Ariely’i bu konuda bir araştırma yapmaya yöneltmiştir. Ariely, ders yılı başında yıl içinde teslim edecekleri ödev için üç farklı sınıfta üç farklı yöntem uygulamıştır. Birinci gruptan, üç ödevi ders yılının kaçıncı haftalarında teslim edeceklerine kendilerinin karar vermelerini ve bunu bildirmelerini istemiştir. İkinci grup, üç ödevin teslim tarihi konusunda bütünüyle serbest bırakılmıştır. Üçüncü gruba ise üç ödevin teslimi ile ilgili kesin tarihler verilmiştir. Bunun sonucunda en iyi notları alan grubun kendilerine kesin teslim tarihi verilmiş olan grup olduğu görülmüştür. Ödevleri için kendileri teslim tarihini seçen ve bunu bildiren grubun ikinci derecede iyi olduğu, en kötü sonuçları alan grubun ise ödev teslim tarihleri konusunda bütünüyle özgür bırakılan grup olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar öğrencilerin ödev teslim tarihlerine uyumunu gösterdiği gibi, ödevlerin niteliği açısından da geçerli olmuştur. Öğrencilerin özgür bırakıldığı grupta ödevlerin aceleyle, özensiz ve “yapmış olmak için yapılmış” olduğu görülmüştür.
Bu araştırmadan yola çıkarak, insanların verdikleri sözleri tutması için otoriteyi temsil eden bir dış denetime ihtiyaç olduğunu söylemek mümkündür. Kendimize verdiğimiz sözleri tutmak konusunda bu her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda uygun olan yol verdiğimiz sözü çevremizdekilerle paylaşmak olabilir. Böylece kişi kendisini taahhüt altına almış ve verdiği sözü tutmak konusunda kendi kendisine bir dış kontrol uygulamış olmaktadır. Bunun en önemli nedeni insanın kendisiyle tutarlı olmak ve başkalarının kendisiyle ilgili algısını korumak isteğidir. Çünkü insanın başkalarına verdiği sözü tutmaması kişiye kendisini değersiz hissettirir ve güvenini zedeler. Verdiği sözü tutamadığının bilinmesi kişinin benlik algısına ve özsaygısına zarar verir.
Söz vermeden önce
Yeni bir yıla girerken hepimiz kendimiz ve sevdiklerimiz için iyi dileklerde bulunacağız ve sözler vereceğiz. Sağlık dileklerinin günlük temennilere dönüştüğü bu özel dönem için farklı bir önerimiz yok. Diğer taraftan, 2020’de hevesinin kursağında kaldığını ve bu yılı istediği gibi, özgürce veya dolu dolu yaşayamadığını düşünenler 2021’e önceki yıllardan çok daha uzun dilek listeleri ile girmeyi düşünebilir. Atalarımızın dediği gibi “adamakla mal tükenmez”. Ancak kendinize verdiğiniz sözleri tutmak konusunda bugüne kadar olan performansınızı gözden geçirin. Tutamadığınız sözlerin sayısı verdiğiniz sözlerden fazlaysa kendinize şu soruları sormanızda yarar var:
“Verdiğim sözün arkasındaki niyetim nedir? Verdiğim sözü tutmak bana ne kazandıracak?”
“Bu söz benim gerçeklerimle ne ölçüde örtüşüyor? Bugüne kadar bu sözü tutacağım konusundaki işaret ve deliller var mı?”
“Bu sözü tutmak benim için ne kadar önemli? Bununla kendime mi yarar sağlayacağım, yoksa esas yarar çevremde değer verdiğim kişiler için mi geçerli olacak?”
“Sözümü tutamayacağımı anladığım zaman bunu açıkça itiraf edip özür dileyecek miyim? Yoksa başkalarını suçlama veya koşulları sorumlu tutma yoluna mı gideceğim?”
Sonuç
Değerli okurlar, yeni yıla girdiğimiz bu günlerde başkalarına olduğu kadar kendimize vereceğimiz sözler için de, yukarıdaki soruların ışığı altında önceden çok iyi düşünmekte yarar var. Pandeminin hepimizi dönüştürme potansiyeli sunduğu bu biricik dönemde; düşünme, olduğumuz ve olmak istediğimiz kişi üzerinde derinleşme fırsatını yakaladığımıza inanıyorum. Sosyal mesafenin bizi daha da yalnızlaştırma ihtimali, verdiğimiz sözleri başkalarına duyurmayı her zamankinden daha anlamlı hale getiriyor. Bütün okuyucularımıza sosyal mesafelerini korudukları, sevdikleriyle bağlarını güçlendikleri, işleri ne olursa olsun, her şeyden önce sağlıklarını korudukları ve verdikleri sözleri tutarak onları hayat amaçlarına yaklaştıran bir yıl olmasını dilerim.
Kaynakça:
- Dr. Heidi Grand Halvorson; The Surprising Reason Why We Break Promises: HuffingtonPost. 01 Kasım 2013
- http://www.huffingtonpost.com/heidi-grant-halvorson-phd/breaking-promises_b_2449631.html
- Ariely,D., Wertenbroch,K.; Procastination, Deadlines and Performance: Self Control by Precommitment. Psychological Science. 2002.
- Bu yazı Sayın Acar BALTAŞ tarafından kendi adını taşıyan blog sitesinde 6 Ocak 2021 tarihinde yayınlanmıştır.